Paylaş
Türkiye’nin ağırlıklı olarak askeri hamleler üzerinden “sert gücü”nü devreye sokması bağlamında sıkça telaffuz edildi bu kavram.
Bununla birlikte, bu jeopolitik boşlukları doldururken bölgedeki bazı aktörlerle yaşadığı çatışmalar nedeniyle, Türkiye’nin kendisine bitişik coğrafyada, özellikle Doğu Akdeniz’de bazı yapılanmaların dışında kaldığı da bir olgudur.
Bu söylediğimi şöyle açabilirim.
ANKARA-KAHİRE EKSENİ KOPUNCA
Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri son 10 yıldır birçok faktörün bileşkesi olarak zaten kötü bir şekilde seyrediyor. Buna uzun bir zamandır Mısır’la ilişkiler de eklendi. General Abdülfettah es Sisi’nin 2013 yılında darbe yaparak seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmesinden sonra ilişkilerde patlak veren krizle birlikte Mısır’la köprülerin atılması, Ortadoğu’da bölgesel güç dengesinin üzerine oturduğu zemini ciddi bir şekilde sarstı. İki ülke arasındaki geleneksel yakınlığın uzantısı olarak pozitif bir etki yayan Ankara-Kahire ekseninin negatif bir elektrik yüklenmesi, bölgede bir gerilim alanına yol açtı.
İlişkilerin kötüleşmesiyle birlikte Mısır da “Müslüman Kardeşler” konusunda Ankara’yı suçlayarak, Türkiye’nin bölgedeki etki alanını sınırlandırmaya, çıkarlarına zarar verebileceği her fırsatı değerlendirmeye çalıştı.
Bu durumun olumsuz sonuçlarından biri, özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı çerçevesinde yürütülen çalışmalarda Mısır’ın İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile blok olarak hareket etmeye başlaması oldu. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu gibi organizasyonlardan ve boru hattı projelerinden dışlanması Ankara’nın eleştirileriyle karşılaştı.
BAE’DEN TÜRKİYE KARŞITLIĞI
Mısır’la ilişkilerin yokuş aşağı gitmesine paralel giden bir başka gelişme, Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerinin de ciddi bir şekilde kötüleşmesi oldu. Büyük ölçüde Mısır ile senkronize bir şekilde hareket eden BAE açıkça Türkiye’ye karşı çatışmacı bir çizgiye yöneldi. O da “Müslüman Kardeşler’i destekleme” tezinin arkasına geçerek, Türkiye’nin aleyhine olabilecek her durumun içinde yer aldı.
Bu çatışmayı keskinleştiren bir faktör, Katar ile Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn arasında yaşanan gerilimde Türkiye’nin Katar’ın yanında yer almasıydı. Bu dört ülke, 2017’de Katar’a karşı abluka başlattıklarında Türkiye, Katar’ı destekledi. Türkiye’nin 2015 yılında Katar’da kurduğu askeri üssü takviye etmesi bu politikanın bir yansımasıdır.
Bu arada dikkat çekici bir yöneliş, BAE’nin Körfez bölgesinin coğrafi sınırlarının dışına çıkarak Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika jeopolitiğinde de kendisini bir aktör olarak kabul ettirmeye çalışmasıdır.
Yakın zamanda Libya’da yaşanan sıcak çatışmalar bu çekişmenin bir uzantısıdır. Türkiye, Libya’da BM’nin tanıdığı Fayiz es-Serrac’ın liderliğindeki Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ne destek verirken, BAE de Mısır ile birlikte Halife Hafter’in başını çektiği Libya Milli Ordusu’nu destekliyor. BAE’nin Hafter’i destekleyen paralı askerlere finansman desteği sağladığı biliniyor. Keza Hafter güçlerini desteklemek üzere BAE’nin bölgeye F-16 savaş uçakları gönderdiği de sıkça yazılmıştır. Bu yönüyle Libya’da geçen ekim ayında ilan edilen ateşkese kadar yaşanan çatışma bir anlamda perde arkasında Türkiye ile Mısır-BAE ikilisi arasındaki bir bilek güreşi olarak da görülebilir.
Önemli bir gelişmeyi daha döküme ekleyelim. Bu da BAE’nin geçen yaz sonunda Girit Adası’ndaki hava üssüne F-16 uçaklarını gönderip Yunan Hava Kuvvetleri ile ortak tatbikat yapmasıdır. Türkiye ile Yunanistan’ın donanmaları ve hava kuvvetleriyle Doğu Akdeniz’de gergin bir ortamda karşı karşıya geldikleri bir dönemde BAE, F-16’larıyla Yunanistan’ın müttefiki kimliğiyle Türkiye’ye karşı gövde gösterisi yapmıştır.
ÇAVUŞOĞLU’NDAN BAE’YE ILIMLI BİR MESAJ
BAE’nin Ortadoğu’da iddiasını öne sürmesine ilişkin siyasi düzlemde yaşanan çok kritik bir gelişme, bu ülkenin Trump yönetiminin arabuluculuğuyla geçen ağustos ayında İsrail ile ilişkilerini normalleştirme kararı almasıdır. Bunun ardından kısa bir süre önce 5 Ocak’ta Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn, 2017’den bu yana Katar’a uyguladıkları ambargoyu kaldırarak bu ülkeyle ilişkilerinde normalleşmeye gitme kararı almıştır.
İşte tam bu noktada gözlenen dikkat çekici bir yöneliş, Türkiye’nin BAE ile ilişkilerinde de yumuşama işaretlerinin görülmeye başlanmasıdır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Körfez ülkeleri arasındaki normalleşmeden memnuniyeti açıklarken, bu gelişmenin bölgeye etkisinin pozitif olacağını, ilişkilerin geliştirilmesine olumlu etki yapacağını belirterek “Suudi Arabistan ile daha da pozitif bir atmosfer yaratılmasına katkı sağlayacaktır” diyor.
Çavuşoğlu’nun, geçen perşembe günü Pakistan’dan dönerken yaptığı açıklamalar sırasında BAE’ye verdiği ılımlı mesajlar özellikle kayda değerdir. Bakın Çavuşoğlu ne diyor:
“Birleşik Arap Emirlikleri’nden de pozitif mesajlar geliyor. Ama biz somut şeyler de görmek istiyoruz. Çünkü bizim onlara yönelik bir olumsuz şeyimiz olmadı. Onlardan bize yönelik açıklamalar oldu... Değişik kanallardan da pozitif mesajlar geliyor. Dışişlerinden sorumlu devlet bakanları Gargaş’ın açıklamaları... Ben kendisini tanırım, toplantılara çoğu zaman gelir katılır, olumlu buluyoruz. Eğer arzu ederlerse ve samimi iseler biz de BAE ile ilişkilerimizi düzeltiriz...”
BAE DE ANKARA’YA SICAK
Çavuşoğlu “Gargaş’ın açıklamaları” deyince kayıtlarda BAE Devlet Bakanı Enver Gargaş’ın pek çok açıklamasıyla karşılaşmak mümkün. Bunların çoğunda Türkiye ve İran’ı bölgeyi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçluyor. Ancak yakın zamanda bir ton değişikliği meydana gelmiş.
Gargaş, BAE merkezli “SkyNews” televizyonuna verdiği özel bir röportajda “Türkiye ile ihtilaflara veya sorunların yaşanmasına yol açacak herhangi bir sebep söz konusu değildir. Türkiye’ye şunu söylemek istiyoruz; karşılıklı olarak egemenliğe saygı çerçevesinde ilişkilerimizin normalleşmesini istiyoruz” diye konuşuyor.
Buna karşılık bir beklentisi de var BAE’nin. Anadolu Ajansı’nın 11 Ocak tarihli bu haberine göre, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler (İhvan) Teşkilatı arasındaki ilişkilere de değinen Gargaş, “Ankara’nın Müslüman Kardeşler’in ana destekçisi olmasından vazgeçmesini istiyoruz. Ankara’nın Arap dünyası ile ilişkiler yörüngesini yeniden düzeltmesinden yanayız” diyor.
Son zamanlarda önce İsrail ve özellikle Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi yolunda gözlenen bazı işaretlerin ardından BAE ile ilişkilerde kayda geçen bu açıklamaların hepsi yan yana getirildiğinde, karşımıza çıkan tabloyu nasıl yorumlamalıyız?
Biden yönetiminin işbaşı yaptığı bir zamanlamada Ankara’da ABD ve AB ile yeni sayfa açma niyetleri ifade edilirken, Ortadoğu’ya dönük olarak da benzer bir eğilimin uç verdiğini söylemek mümkün. Ancak beyanların yanı sıra bundan sonra somut adımları da görmek gerekiyor.
Paylaş