Paylaş
Esad rejimi ile bir şekilde masaya oturulup müzakerelere geçildiği takdirde, iki tarafı bekleyen zor başlıklardan biri olarak İdlib meselesi de karşımıza çıkacaktır.
*
Bu mesele bir dizi nedenle önem taşıyor. Bir kere, Suriye’nin birincil ekonomik merkezi olan Halep vilayetinin Akdeniz’e doğrudan çıkışını sağlayacak olan doğu-batı istikametindeki M-4 yolu bugün silahlı muhalefetin kontrolü altında olan İdlib’den geçiyor.
M-4’ün batı hattı muhalefet bölgesinde kaldığı için, Suriye’nin merkezi yönetimi bu yolu kullanamıyor ve Halep’ten sonra İdlib’i güneyden dolaşarak ve bu şekilde yolu uzatarak Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’ye ulaşabiliyor.
Meseleyi zorlaştıran bir nokta daha var. Batıda Hatay’a bitişik olan İdlib’de, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolündeki ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Zeytin Dalı’ gibi harekât bölgelerinden farklı bir tablo beliriyor. Şöyle ki...
Bu harekât bölgelerinde TSK ile birlikte sahada bulunan eski adıyla ‘Özgür Suriye Ordusu’ (ÖSO), yeni adıyla ‘Suriye Milli Ordusu’ (SMO) unsurları, bir şekilde sorunla ilgili aktörlerin önemli bir bölümü tarafından Suriye’deki muhalif örgütler kategorisinde değerlendiriliyor; Esad rejimi bu tanımlamayla mutabık olmasa da...
Buna karşılık, İdlib’de sahaya hâkim olan gruplar, istisnalarla birlikte, ağırlıklı olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) “terörist” olarak ilan ettiği ve yaptırım uyguladığı yapılar. Türkiye de ilgili örgütleri bu konudaki BMGK kararları çercevesinde terörist olarak kabul etmektedir.
*
İdlib’deki durumun bir başka güçlüğü, bu toprakların iç savaştan kaçıp kuzeye gelen Suriyelilerin büyük bir bölümünün son sığınma yeri olmasıdır. Burada yaşayan yaklaşık 3 milyondan fazla insanın çoğunluğu iç savaşta yerlerinden olmuş kişilerdir. Buradaki kamplarda, derme çatma iskan alanlarında hayatlarını güçlükle sürdürebiliyor bu insanlar.
Taraflar arasında bir anlaşma olmaksızın rejimin kendi başına bu bölgeye askeri bir harekâta kalkışması halinde, böyle bir hamlenin hemen bitişikteki Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgasını tetiklemesi yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir.
Türkiye de böyle bir durumun ortaya çıkmasını caydırmak üzere İdlib’de sahada geniş bir alana yayılmış oldukça kuvvetli bir askeri güç bulunduruyor.
Görüleceği gibi, meselenin hem yeni bir göç dalgası ihtimalinin caydırılması, hem de BMGK tarafından terörist kategorisinde tanımlanan örgütler sorunu gibi karmaşık boyutları bulunuyor.
*
Şimdi bu girişten sonra -BM’nin sahada “terörist” olarak tanımladığı bu aktörler kimlerdir- sorusuna yanıt arayabiliriz.
En iyisi, bu yanıtı yakın zamanda bir BM Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayımlanan resmi bir raporda aramak.
BMGK’nın aldığı kararlar çerçevesinde El Kaide, DEAŞ ve bunlarla bağlantılı grupları izlemek ve bu amaçla uygulanacak yaptırımların gözetimini sağlamak üzere Güvenlik Konseyi bünyesinde bu görevleri üstlenen ve söz konusu iki örgütün adıyla anılan bir komite oluşturulmuş bulunuyor.
Ayrıca, yine BMGK kararıyla kurulan ve bu komiteye terör örgütlerinin eylemlerini ve uygulanan yaptırımlarla ilgili gelişmeleri izleyip raporlayan ‘Analitik Destek ve Yaptırımları İzleme Ekibi’ olarak adlandırılan bir BM organı var. Bu alanda uzman sekiz isimden oluşan bir ekipten söz ediyoruz. Bu çalışma grubu BM sekreteryasından da geniş destek alıyor.
Bu ekip, BMGK tarafından terörist ilan edilip yaptırım listesine alınmış örgütleri ve bunlarla bağlantılı grupların durumunu izleyip yılda iki kez rapor hazırlıyor. Bir anlamda küresel ölçekte DEAŞ ve El Kaide tehditleri ne durumda sorusunun yanıtını taşıyor bu raporlar.
*
Bu raporlardan sonuncusu BMGK El Kaide/DEAŞ Komitesi’nin bir sunuş yazısıyla geçen 22 Temmuz tarihinde S/2024/556 numaralı Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayımlandı.
Toplam 24 sayfa tutan raporda DEAŞ ve El Kaide tehdidinin küresel düzeyde geniş bir değerlendirmesi yapılıyor, bu çerçevede Suriye ve Irak’taki gelişmeler üzerinde ayrıntılı bir şekilde duruluyor.
Bu bölümde, son dönemde DEAŞ’ın Suriye’deki operasyonel temposunun arttığı tespiti yer alıyor. Bunun nedeni, bölgesel çatışmalar (Gazze) ve (Fırat’ın doğusunda) Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yerel aşiretler arasındaki çatışmalarla açıklanıyor.
*
BM raporunda buna ek olarak BMGK tarafından ‘terör örgütü’ olarak listelenmiş olan Heyet Tahrir Eş Şam’ın (HTŞ) durumuna geniş bir şekilde yer veriliyor. Bu, başlangıçta 2012 yılında El Kaide tarafından örgütün Suriye şubesi olarak El Nusra adı altında kurulan örgüttür.
Örgütün lideri Ebu Muhammed el Culani, 2017 yılında örgütün adını HTŞ şeklinde değiştirip, El Kaide ile bağlantılarını kestiklerini söylemiş olsa da, bu beyan inandırıcı bulunmamış ve HTŞ terör örgütleri listesinden çıkartılmamıştır.
Raporda “Suriye’nin kuzeybatısındaki baskın terörist grup Heyet Tahrir eş Şam’dır (HTŞ)” deniliyor. Geçen altı aylık raporlama döneminde HTŞ’nin gücünde fark edilebilir bir değişikliğin gözlenmediği belirtiliyor.
Buradaki ilginç bir tespit, HTŞ’nin de kendi kontrolü altındaki topraklarda DEAŞ savaşçılarına karşı operasyonlara giriştiği ve bir DEAŞ hücresini yakaladığının belirtilmesidir. HTŞ, kendi iktidar bölgesinde DEAŞ ile çatışma halindedir.
*
Rapora göre, HTŞ, başka silahlı gruplarla “Şahba Cemaati” adı altındaki bir ortak ‘operasyon merkezi’ oluşturarak askeri gücünü kuvvetlendirmeyi hedefliyor. Bu gruplar arasında ‘Ahrar eş Şam’, ‘Nureddin Zengi Hareketi’ ve ‘50’nci Tümen’ de bulunuyor. Bunlar, BM’nin terörist kategorisinde olmayan ve daha çok ÖSO/SMO ile bağlantılı olan gruplardır.
BM raporunda HTŞ ile ilgili şu tespitler yapılıyor: “Örgüt, kontrolü altındaki topraklarda fotoğraflı ve parmak izi taşıyan kimlik belgeleri dağıtarak sivil inisiyatifler yürütmekte ve köy meclisleri liderlerini gönüllü olarak yönetimini kabul etmeleri için iknaya çalışmaktadır. HTŞ’nin sert yönetim tarzı ve keyfi tutuklamalarına karşı sürmekte olan protestolar, HTŞ’nin otoritesini zayıflatıp, Huras el Din gibi diğer silahlı grupları güçlendirebilir.”
*
Raporda dikkat çekilen bir başka grup BMGK’nın terör örgütü olarak listelediği ‘Doğu Türkistan İslami Hareketi’, diğer adıyla ‘Türkistan İslam Partisi’dir. Kısaltılmış adıyla ‘ETIM-TIP’, daha çok İdlib, Lazkiye’nin kuzeydoğusu, Hama’nın kuzeyi ve Halep’in batısında faaldir.
Rapora göre ETIM-TIP, HTŞ ile işbirliği içindedir ve bu örgütten maddi destek de sağlamaktadır. ETIM-TIP’ın, kaynak yaratabilmek için bazı bölge ülkelerinde ticari işler yürüttüğü de ileri sürülüyor raporda. Bu ülkeler arasında Türkiye’nin bulunduğu iddiası da ortaya atılıyor.
Raporda HTŞ’ye tepkiler nedeniyle güçlenebileceği belirtilen ‘Huras el Din’ (HAD), El Kaide türevi olup HTŞ’den kopmuş bir gruptur. BM’nin ilgili raporlarında değerlendirilmekle birlikte, BM’nin terör örgütleri listesine dahil edilmemiştir.
İdlib’in güneydoğusu ve Lazkiye’nin kuzeyinde faal olan HAD’ın savaşçı sayısı “birkaç bin” olarak gösteriliyor. Raporda, ayrıca HAD’ın aralarındaki görüş ayrılıklarına rağmen HTŞ ile çıkar bazlı bir işbirliği içinde olduğu, rejime karşı savaşabilmek için HTŞ’den lojistik destek aldığı anlatılıyor.
*
Özet olarak, Hatay sınırının hemen karşısındaki İdlib’de sahadaki gerçeklik BM raporunda bu şekilde aktarılıyor.
Özellikle baskın konumda olanları BM’nin terör örgütleri listesinde kaldıkları sürece, bu cihatçı grupların akıbetlerinin ne olacağı; her halükârda Suriye krizine bulunacak nihai bir çözümde militanlarının nereye gideceği sorusu, önümüzdeki dönemde soruna taraf bütün aktörleri meşgul etmeye aday görünüyor.
Paylaş