Paylaş
Başkan Biden, Kanada, Rusya, Almanya ve Fransa gibi sınırlı sayıda ülkenin liderleriyle doğrudan kendisi konuşurken, bazı ülkelerle ilk teması mevkidaşları üzerinden ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken kurdu.
Türkiye ile yeni yönetim arasındaki ilk temas ise iki başkanın ulusal güvenlik danışmanı/başdanışmanları düzeyinde kuruldu. Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın geçen salı günü yaklaşık bir saat süren bir görüşme yaptılar.
KALIN-SULLİVAN ARASINDA DİYALOG KANALI
Sullivan, bulunduğu konumda Beyaz Saray’da dış politika ve savunma konularında Başkan ile günlük bazda en yakın çalışma ilişkisini yürüten kişi. Ulusal güvenlik danışmanları, Türkiye’de mevkidaş olarak Cumhurbaşkanı’nın büyükelçi unvanı da taşıyan başdanışmanı Kalın ile temas ediyorlar.
Bu kanal, aslında Donald Trump’ın başkanlığı döneminde de, özellikle de son zamanlarda iki ülke arasındaki en önemli diyalog mekanizmalarından biri olmuştu.Kalın ile Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Robert O’Brien arasındaki iletişim kanalı son ana kadar açık kalmıştı.
Kalın ile Sullivan arasında kurulan temas, bu hattın önümüzdeki dönemde Ankara ile Washington arasındaki işlevsel diyalog kanallarından biri olarak işleyeceğine işaret ediyor. Buradaki kritik soru, Başkan Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilk temasın ne zaman kurulacağıdır.
ORTAK ÇIKARLAR VE ANLAŞMAZLIKLAR BİR ARADA
İki tarafın yaptığı açıklamalar, Kalın-Sullivan görüşmesinin bir hayli geniş bir gündeme yayıldığını gösteriyor. Açıklamaların içeriği ilişkinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu okuyabilmek bakımından yeteri kadar fikir vericidir. Örtüşen pek çok temanın yanı sıra ciddi görüş ayrılıklarını da görmek mümkün bu metinlerde.
Her iki açıklamada da Türkiye ile ABD arasında “yapıcı bağlar kurulması”, “işbirliğinin genişletilmesi”, “yakın temas ve danışmaların yürütülmesi” büyük ölçüde yakın ifadelerle örtüşen temalar olarak beliriyor.
Bununla birlikte taraflar görüş ayrılıklarını da saklamıyorlar. Örneğin Beyaz Saray’ın açıklamasında Sullivan’ın “Türkiye’nin Rusya’dan S-400 karadan havaya füze sistemleri almasının ittifakın etkinliği ve uyumunu zayıflattığı yolundaki kaygıları ifade ettiği” belirtiliyor.
Buna karşılık Türk tarafının açıklamasında, S-400’ler meselesi “anlaşmazlık alanı” olarak kayda geçirilirken, Amerikan tarafının açıklamasında değinilmeyen PYD-YPG konusu da bir başka anlaşmazlık alanı olarak sıralanmıştır. Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasında “her türlü terör grubuna karşı etkin ve ortak mücadele ihtiyacının” da altı çizilmiştir.
Özetle, ilk temasta yeni yönetim Türkiye’nin S-400’den vazgeçmesi beklentisini masaya koyarken, Ankara da ABD’nin PKK’nın Suriye’deki kolu olan YPG ile kurduğu askeri ittifaka son vermesi talebini tekrarlamıştır.
Beyaz Saray’ın açıklamasında, yönetimin Türkiye ile işbirliğini yeni alanlarda genişletme hedefinin yanı sıra “görüş ayrılıklarının etkili bir şekilde yönetilmesi isteğini” duyurması özellikle dikkat çekicidir. Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması, “Anlaşmazlık alanı olan konuların yeni bir perspektifle çözüme kavuşturulması gereğinden” söz ediyor.
NATO HEDEFİNE KUVVETLİ VURGU
Bütün mesele, tarafların ters düştükleri konuları ilişkinin seyri içinde nasıl yönetecekleri sorusunda beliriyor. Ankara’nın açıklamasında “güçlü, sürdürülebilir ve yapıcı bir ilişki modelinin ortaya konması beklentisine” de vurgu yapılıyor.
Bu arada, her iki açıklamada NATO’ya dönük kuvvetli taahhüt, pozisyonlarındaki en önemli ortak paydalardan biri olarak beliriyor. Sullivan, yönetimin “NATO üzerinden transatlantik güvenliğinin güçlendirilmesi niyetlerini” belirtirken, Kalın da “NATO’nun güçlendirilmesi yönünde fikir birliğine varıldığını” kaydediyor.
İki taraf NATO’yu güçlendirme hedefine yönelirken, S-400 meselesi bu ortak hedefin içinde nasıl bir çözüm çerçevesine oturacaktır? Bu sorunun yanıtı kritik önemde, çünkü Sullivan, NATO’yu güçlendirme vurgusunu S-400 konusundaki kaygılarıyla birlikte kayda geçirmiştir.
ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDA BOĞAZİÇİ AÇIKLAMASI
Bu arada yalnızca ABD tarafının açıklamasında olan bir başlık demokrasi ve hukuk konularıdır. Beyaz Saray’ın açıklamasına göre, Sullivan, Kalın’a “Biden yönetiminin demokratik kurumları ve hukukun üstünlüğünü destekleme yönünde genel çerçevedeki taahhüdünün de altını çizmiştir.” Aslında bu vurgu yeni yönetimin demokrasi ve insan hakları konularının yeni dönemde ABD dış politikasının merkezine konacağı, ikili ilişkilerde bu konuların gündeme getirileceği yolundaki muhtelif beyanlarıyla uyumlu görünüyor.
Nitekim, bu çerçevede kayda değer bir gelişme Sullivan-Kalın görüşmesinden bir gün sonra önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığı’nın olağan basın brifinginde yaşanmıştır. Bakanlığın yeni sözcüsü Ned Price, brifingin girişinde yaptığı açıklamada iki konuyu gündeme getirmiştir. Bunlardan birincisi ABD ile Rusya arasında kıtalararası balistik füzelerin sınırlandırılmasına ilişkin START anlaşmasının süresinin beş yıl için uzatılması olmuştur.
Sözcü, ikinci konu olarak da Boğaziçi Üniversitesi’nde yeni rektör atanmasına karşı “barışçıl gösterileri yakından izlediklerini”, “öğrencilerin ve diğer göstericilerin gözaltına alınmasından kaygı duyduklarını”, “bu gösterileri çevreleyen LGBTQI karşıtı söylemleri kuvvetle kınadıklarını” belirtmiştir. Price, ardından yönetimin ifade özgürlüğü ve insan haklarının korunmasına verdiği önem ve önceliği vurgulamıştır.
ABD Dışişleri Sözcüsü, bu açıklamalardan sonra gazetecilerin sorularına geçmiştir.
TÜRK DIŞİŞLERİ’NDEN SERT TEPKİ
ABD Dışişleri’nin bu açıklamasının ertesinde dün Dışişleri Bakanlığı’ndan bir hayli sert bir karşı açıklama gelmiştir. Bu duyuru “Yurtdışındaki bazı çevrelerin Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olaylara ilişkin yaptıkları açıklamalar hakkında” başlığıyla genel bir çerçevede yapılmıştır.
Önceki gün ABD Dışişleri’nin yanı sıra Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden de benzer içerikte açıklamalar paylaşılmıştır. Dün akşam da Avrupa Birliği adına yapılan açıklamada benzer eleştiriler ifade edilmiştir.
Açıkça ülke ismi verilmemekle birlikte Dışişleri’nin metnindeki mesajların muhtelif çevrelerin yanı sıra önemli ölçüde ABD Dışişleri’ne de gittiğini tahmin etmek güç değildir. Dışişleri’nin açıklamasında “Üniversite dışından ve terör örgütü iltisaklı çevrelerin olaylara sızma ve kışkırtma girişimlerinin tespit edildiği, protesto hakkını aşan bu yasadışı eylemlere karşı kanunlar çerçevesinde gerekli ve orantılı tedbirlerin alındığı” belirtilmiştir.
Açıklamada, “gelişmiş demokrasi” olarak adlandırılan pek çok ülkede sivil vatandaşlara güvenlik güçlerinin orantısız şiddet görüntüleri hatırlatılarak “Ülkemize demokrasi ve hukuk dersi vermeye kalkanlara aynaya bakmalarını tavsiye ediyoruz. Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir” deniliyor.
Bugünlerde Türkiye ile Biden yönetimi arasında kritik bir müzakere sürecinin ilk adımları atılıyor. Bu süreci izlerken, Demokrat bir yönetimin işbaşı yapmış olmasından dolayı son iki gün içinde gözlendiği gibi zaman zaman iki ülke dışişleri bakanlıkları arasında doğrudan ya da dolaylı karşılıklı açıklama teatilerine de hazırlıklı olmamız gerekiyor galiba.
Paylaş