Paylaş
Amirleriniz üstünü örtse de, dünya peşini bırakmıyor.
Sonra Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri, geçen yaz Türkiye’ye yaptığı ziyaretin ardından hazırladığı raporda en çok “kaygı duyduğu” başlıklar arasında polis tarafından alıkonan kadınların “sistematik” bir şekilde maruz kaldıkları kötü muameleye ilişkin olayları sıralıyor.
Komiser Nils Muiznieks, raporunda kadınlara dönük kötü muameleden söz ederken “sözlü ve fiziki taciz, tecavüz tehditleri ve beden üzerinde onur kırıcı bir şekilde yapılan arama” gibi hareketleri örnek veriyor.
* * *
Letonyalı Muiznieks’in Türkiye’deki insan hakları ihlallerini hem mevzuat hem de uygulama olarak irdeleyen, bunu yaparken özellikle Taksim Gezi Parkı olaylarına odaklanan raporu toplam 38 sayfa tutuyor.
Bu raporun anlamı, Türkiye’nin -bir kez daha- Batı’nın saygın insan hakları otoriteleri tarafından yaygın insan hakları ihlalleriyle özdeşleşen bir ülke olarak kabul edilmesidir. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden birbiri ardına çıkan ihlal kararları da bu çizgiyi teyit ediyor.
Gezi Parkı olayları sonrasında hükümetin protestolara verdiği sert karşılığı, özellikle de polis uygulamalarını eleştiren pek çok rapor yayımlandı. Ancak Muiznieks’in önceki gün açıklanan raporu, Türkiye’nin üyesi olduğu bir uluslararası örgütten, Avrupa Konseyi’nden çıktığı için özel bir önem taşıyor. Komiser, Türkiye’nin Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimi Delegesi Büyükelçi Engin Soysal’ın rapora ilişkin gözlemlerini aktardığı 7 sayfalık mektubunu da web sitesine koymuş.
Bu raporun Avrupa’da önümüzdeki dönemde Gezi olaylarıyla ilgili önemli bir referans belgesi olacağını söyleyebiliriz.
* * *
Gezi Parkı sonrasında kamuoyunda sıkça gündeme gelen isimlere rastlamak mümkün bu referans belgesinde. Örneğin Ethem Sarısülük’ün Ankara’da, Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de öldürülmesi raporda Gezi bağlamında hatırlatılan olaylar arasında.
Muiznieks, başlıca sorunlu alanları
A) Türkiye’de gösteri özgürlüğünün Avrupa ölçülerinin gerisinde olması, B) Polisin orantısız ve aşırı güç kullanımı C) İhlal yapan kolluk görevlilerinin “kökleşmiş” olan “cezasızlık” kültüründen yararlanmaları şeklinde sıralıyor.
Bu noktada ağır bir eleştiri, “polisin olaylar sırasındaki davranışlarını ayrım gözetmeksizin överek polise yöneltilen suçlamaların ağırlığını hafifleten açıklamaları” nedeniyle “üst düzey yetkililer”e gidiyor. Bunu, doğrudan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a dönük bir gönderme olarak almalıyız. Komiser’e göre, “siyasi liderler”in polis uygulamaları hakkında peşinen “göz yumma” anlamına gelen açıklamaları, hem kolluk kuvvetlerine hem de kamuoyuna yanlış bir mesaj göndermiş oluyor.
* * *
Muiznieks’in en çok üzerinde durduğu ihlal kategorilerinden biri, biber gazının olaylar sırasında kuralsız ve ölçüsüz bir şekilde kullanılmış olmasıdır. Avrupa Konseyi yetkilisi, yalnızca göstericiler değil protestolarla ilgisi olmayan insanların, hatta Taksim ve Beşiktaş semtlerinde mahallelerin bir bütün olarak gazdan olumsuz bir şekilde etkilendiğine dikkat çekiyor.
Rapora göre, en ciddi hak ihlallerinden biri, polisin gaz kapsüllerini yere paralel bir şekilde, insanları hedef alarak ateşlemesi, yani silah gibi kullanmış olmasıdır. Olaylar başladığında Gezi Parkı’nda gaz kapsülünün başına çarpması sonucu 25 gün komada kalan ve beyni ciddi hasar alan Lübnanlı Lobna Allami ve ayrıca beyninin bir bölümü alınan Mustafa Ali Tombul’un durumları bu başlıkta özellikle hatırlatılıyor.
Biber gazının kapalı yerlerde kullanılmayacağı yolundaki kesin kurallara rağmen aksi yönde davranıldığını da belirtiyor Muiznieks ve kanıt olarak biber gazının Divan Oteli’nin içine sıkıldığını gösteren video kayıtlarına atıf yapıyor.
Avrupa Konseyi Komiseri, biber gazı kullanımı konusunda çok sıkı kurallar getirilmesini talep ediyor. Keza, suyun biber gazı karıştırılarak sıkılması da komiserin kesinlikle vazgeçilmesini talep ettiği bir uygulama.
Muiznieks’i rahatsız eden bir başka alan, şiddet içermeyen bir şekilde gösterilere katılanlara karşı idari makamlar ve yargı tarafından başvurulan misillemeler üzerinden yaratılan “korku iklimi”dir. Meslek kuruluşları, akademisyenler, öğretmen ve öğrenciler, iş dünyası ve gazetecileri hedef alan gözdağı vermeye dönük girişimler konusunda “derin kaygıları”nı belirtiyor İnsan Hakları Komiseri.
Oysa korku iklimi, demokrasi değil, başka rejimlere özgüdür...
*Ayşe Arman’ın Pınar adlı mağdurla yaptığı, Hürriyet’in 2 Ekim 2013 tarihli nüshasında yayımlanan mülakattan.
Paylaş