AVRUPA Komisyonu’nun bu yılki Türkiye İlerleme Raporu’nda en çok dikkatimi çeken hususlardan biri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’nde oynadığı rolün çok açık bir övgüye konu olması.
“Cumhurbaşkanlığı” bölümü 2008, 2009 ve 2010 raporlarında yalnızca bir paragrafla işlenirken, bu yıl Çankaya’ya ayrılan bölümün yüzölçümü belirgin bir şekilde genişlemiş. Benzer bir durumu içeriğe hâkim olan tonlarda da görüyoruz. Rapor, bu bölümde teknik üslubunu bırakıp kuvvetli kanaatler belirtiyor. YAPICI MÜDAHALEYE TEŞVİK İlginç olan bir nokta şu: Geçen yıl Gül’ün “yargı ve üniversitelere yaptığı atamalar nedeniyle ifade edilen kaygılar” a atıf yapıp taraf davrandığı imasını yapan Avrupa Komisyonu, 2011 raporunda bu yöndeki kaygılara girmemeyi tercih etmiş. Raporun Gül’e bakışı, öncelikle “ülkeye hâkim olan kutuplaşmada oynadığı uzlaştırıcı rolü sürdürmesi” konusunda beliriyor. Bundan önceki raporlarda da benzer ifadelere yer veriliyordu. Bu kez yeni olan, Türkiye’yi etkileyen bazı kilit konularda “yapıcı açıklamalar ve müdahalelerde bulunduğu” da ifade edilerek, Cumhurbaşkanı’nın bu müdahil tutumunun olumlu karşılandığının açıkça ifade edilmesidir. Bu bölümde Cumhurbaşkanı’nın Kürt sorununda aldığı tutum, örneğin 2010 Aralık ayında BDP’nin kontrolündeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı ziyaret de hatırlatılıyor. Demokratik özerklik ve çok dillilik konusundaki talepler karşısında, Gül’ün Kürt sorununun çözümüne olan taahhüdünü tekrarladığı belirtiliyor. Gül’ün Kürt sorunundaki tutumunun bu şekilde işaretlenmesi, raporun diğer bölümlerinde Kürt açılımının duraklaması ve KCK tutuklamaları nedeniyle ifade edilen kaygılarla birlikte bir bütün içinde değerlendirilmelidir. DİNK CİNAYETİNE EL ATMASI OLUMLU “Birçok kez darbe davalarında uzun tutukluluk sürelerinin fiili cezaya dönüştüğünü söyleyerek eleştirmiş olması” yine AB raporunun Gül hanesinde yazdığı artılar arasındadır. Keza, Hrant Dink cinayetinin soruşturulması için Cumhurbaşkanlığı’ndaki Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) görevlendirilmiş olması da AB’nin memnuniyetle not ettiği bir adımdır. Avrupa Komisyonu’na göre, Dink davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (Türkiye’yi kusurlu bulduğu) kararının da ortaya koyduğu bir başarısızlık söz konusudur. Gül’ün DDK konusunda attığı adım, rapora göre, “bu başarısızlıktan duyulan mahcubiyetin bir ifadesidir”. Bu yılki ilerleme raporunda Hrant Dink cinayetinin soruşturulmasına dönük eleştiriler de dikkat çekiyor. Rapor, durumu lafı dolandırmadan “Bu soruşturmada hiçbir ilerleme sağlanmamıştır” diye özetliyor. Dink ailesinin savcıların doğrudan soruşturma açması için yaptığı başvuruya hükümet üyeleri tarafından karşı çıkılmasının “yargıya müdahale olarak eleştirildiğini” de hatırlatıyor AB raporu. AB, bundan önce olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nın dış politikadaki aktif rolünden de memnun görünüyor. Raporun bu bölümünde olumsuzluk hanesine not edilebilecek tek gelişme, Gül’ün görev süresiyle ilgili belirsizliğin hâlâ sürdüğünün belirtilmiş olmasıdır. TÜRKİYE İLE AB ARASINDA SON KÖPRÜ MÜ? Rapor bütün bu yönleriyle değerlendirildiğinde Gül’ün temsil ettiği duruşun Avrupa Birliği tarafından memnuniyetle izlendiğini söyleyebilmek mümkündür. Son yıllarda AB’nin Türkiye’ye bakışında en çok rahatsızlık yaratan konu siyaset sahnesini kaplayan “kutuplaşma” ve “uzlaşı-diyalog eksikliği” dir. AB, bu durumun Türkiye’de reform sürecini sekteye uğrattığına inanıyor ve belli ki bu bağlamda Gül’e önemli bir rol biçiyor. Muhtemelen bu bakışın gerisinde AB ile ilişkilerin sürekli irtifa kaybettiği bir dönemde Gül’ün her şeye rağmen AB konusunda hâlâ ısrarlı olması, -tam üyelikle sonuçlansın sonuçlanmasın- müzakere sürecinin önemini ön plana çıkarmasının da rolü var. Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler belirsizliğe girerken, Gül diyaloğu benimseyen ve çatışmacı olmayan çizgisiyle yalnızca içteki aktörler arasında değil, AB ile Türkiye arasında da bir köprü işlevi üstlenecek gibi.