Paylaş
AKTAŞ skandalı, Türkiye'nin 1990'lı yıllarını nasıl heba ettiğinin ibret verici bir örnek olayıdır. Bu örnekte, heba edilen aynı zamanda trilyonlarla ifade edilen kamu geliridir. Kamuya ait bu trilyonlar, ‘‘haksız kazanç’’ olarak bazı özel şahısların kasasına girmiştir.
AKTAŞ skandalıyla ilgili olarak şu genel gözlemleri yapabiliriz:
1) KEYFİLİK:
İstanbul'un Anadolu yakasının elektrik dağıtım hizmetleri 1989 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal'ın keyfi tercihiyle AKTAŞ adlı şirketin imtiyazına verilmiştir. İhale açılmamış, rekabet koşulları yaratılmamış, herhangi bir devir bedeli alınmamış; siyasal iktidar doğrudan takdir, daha doğrusu ‘‘bahşetme’’ yetkisini kullanmıştır. Olay, bu haliyle tipik Özal zihniyetinin bir eseridir.
2) HUKUKSUZLUK:
Nihai anlaşma 1990 yılında dönemin Enerji Bakanı Fahrettin Kurt tarafından sonuçlandırılmıştır. Bu anlaşmada AKTAŞ'ın dağıtımdan elde edeceği kárın devlet ile paylaşımına ilişkin mahsuplaşmanın nasıl yapılacağını düzenleyen hükümleri ‘‘çelişkilidir, net değildir’’. Bunu söyleyen, 14 Şubat 2001 tarihli açıklamasıyla Enerji Bakanlığı'dır. Bu bakanlığın başında ANAP'lı olan Cumhur Ersümer vardır. 1990'ın ANAP'lı Enerji Bakanı, 2001'in ANAP'lı Enerji Bakanı tarafından eleştirilmektedir.
3) 7 BAKAN NE YAPTI?:
Eğer mahsuplaşmaya hemen 1990 yılında başlanmış olsaydı, bir şekilde sistemin oturması mümkün olabilecekti. Bu yapılmamıştır. İlk mahsuplaşma ancak 1994 yılı hesapları için dönemin DYP'li Enerji Bakanı Veysel Atasoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu mahsuplaşma da müfettişler tarafından hatalı bulunarak iptal edilmiştir. Ardından 1999 yılında Ziya Aktaş'ın Enerji Bakanlığı'na gelmesine kadar bir daha mahsuplaşma yapılmamıştır. 1990 sonrasında mahsuplaşma dosyasına el atmayan Enerji Bakanlarının sayısı 7'dir.
4) İSTİKRARSIZLIĞIN BEDELİ:
Bu bakanların kamu alacağını tahsil etmek için bir girişimde bulunmamaları düşündürücüdür. Ancak, 1990'lı yılları kaplayan siyasi istikrarsızlık içinde hükümetler, bakanlar ve bürokratik kadroların sık sık değişmesi hafifletici bir neden olarak görülebilir.
5) SİSTEM VE HUKUK SORUNU:
AKTAŞ'ın hesapları onlarca müfettiş raporuna konu olmuştur. Bu raporların sıkça birbiriyle çelişmesi ve müfettişlerin bile çoğunluk işin içinden çıkamaması, sözleşmenin hazırlanışında hákim olan ciddiyetsizliğin bir sonucu olarak görülmelidir. ‘‘İşletme hakkı devir’’ sözleşmesi 1993 yılında Danıştay tarafından iptal edilmiş, 1997 yılında bu kez bir ‘‘imtiyaz sözleşmesi’’ yapılmıştır. Arada geçen dört yıl boyunca hukuken önemli bir boşluk vardır. 1997 imtiyaz sözleşmesi de önceki gün iptal edilmiştir. Sonuç: 11 yıllık imtiyazın hukuki temeli yoktur.
6) DANIŞTAY SORUNU:
Sorunun bir boyutu yüksek yargıya ilişkindir. Danıştay'ın karar alma mekanizmasının ağır bir şekilde işlemesi işi iyice tıkamıştır. Danıştay'ın önceki günkü nihai iptal kararının düşündürücü boyutu şudur: Sözleşmeyi iptal eden Danıştay, 1997 yılında bu sözleşmeye vize veren Danıştay'ın kendisidir.
7) İHALEYE ÇIKILMALI:
Danıştay kararı sonucu sözleşme hukuken geçerliliğini kaybettiğine göre, İstanbul Anadolu yakasının elektrik dağıtımı hukuken AKTAŞ'ın değil, kamunun yetkisindedir. Bu aşamada tek bir çıkış yolu gözüküyor. O da Enerji Bakanlığı'nın bir an önce bu bölgeye ilişkin dağıtım hizmetini ihaleye çıkararak yüksek bir bedelle satmasıdır.
Paylaş