Paylaş
Bu soruya yanıt ararken önce kısaca Büyükelçi Flake’in açıklamasına bakalım. Büyükelçi, “Son dönemde kendisine ABD’nin Ege’de güvenliğe ilişkin pozisyonunda bir değişiklik olup olmadığı sorusunun yöneltildiğini” anlatıyor. Ardından şu yanıtı veriyor:
“Bu soruya cevabım ‘Hayır’. NATO müttefiklerimiz Türkiye ve Yunanistan ile güvenlik alanındaki işbirliğimiz, ortaklardan biri lehine taraf tutmaya ya da dengeyi bozmaya yönelik bir tutuma dayanmamaktadır.”
Özetle, “İkisi arasında taraf tutmayız, dengeyi de bozmayız” diyor.
*
Büyükelçiden bu açıklama gelirken geçen pazartesi günü ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın, önceki gün de iki ülkenin savunma bakanları Lloyd Austin ile Hulusi Akar arasında gerçekleşen telefon görüşmelerinde de bu yöndeki güvencenin tekrarlandığı tahmin edilebilir.
Flake’in beyanı, son zamanlarda iki gelişmenin Türkiye cephesinde yarattığı tepkilerin ertesine rastlıyor. Bunlardan birincisi, ABD’nin Yunanistan’daki askeri varlığını güçlendirmesi, özellikle Dedeağaç Limanı’nı burada yaptığı tahkimatla büyük bir üsse çevirmekte oluşudur. İkinci fasılda, ABD’nin Yunanistan’a hibe olarak verdiği zırhlı araçların bir bölümünün uluslararası antlaşmalara göre gayri askeri statüde olması gereken Yunan adalarına intikal ettirmesi yer alıyor.
ABD Temsilciler Meclisi’nde Türk F-16 savaş uçaklarının modernizasyonunun Yunanistan ile ilgili koşullara bağlanmasını öngören yasa tasarıları kaleme alınırken, ABD’nin Yunanistan’a hibe yardımlarıyla Türkiye’nin yanı başındaki adalar antlaşmalara aykırı bir şekilde silahlandırılıyor. Kuşkusuz, denge ve tarafsızlık kavramlarıyla izah edilebilecek bir durum yok burada karşımızda.
Bu arada, Yunanistan’daki askeri tahkimatı Türkiye’yi hedef almıyorsa, ABD’nin bunu en baştan kamuoyuna açıklaması gerekmez miydi? Ancak ABD’nin Ankara’nın bu yöndeki beklentisi karşısında uzun bir süre sessiz kalması, kaşların kalkmasına yol açtı. Yunan hükümeti de bu sessizliği ABD’yi Türkiye karşısında kendi yanına çektiği şeklinde yorumlamakta, bu şekilde takdim etmekte bir beis görmedi.
*
Sonuçta bu konuda Türk kamuoyunda ve karar vericilerdeki rahatsızlığın kazandığı boyutlar üzerine iki müttefiki karşısında taraf tutmadığı mesajını verme ihtiyacını duymuş olması bile, ABD yönetimi cephesinde bir kıpırdanmaya işaret ediyor.
Ancak Büyükelçi Flake’in açıklamasını yine de yeterli bir adım olarak görmek mümkün değildir. Bir dizi nedenle...
Nedenlerden biri, ABD’nin tutum açıklamasının daha çok Türk kamuoyuna seslenen bir çerçevede tutulmasıdır. Flake Türkiye’ye tarafsızlık mesajları verirken, ABD’nin Atina’daki Büyükelçisi George Tsunis de Yunan F-16 uçaklarının modernizasyonunun başlamasıyla Yunan Hava Kuvvetleri’nin “Avrupa’nın en gelişmiş filosu olacağını” iftihar ederek söylemektedir.
ABD Yunan Hava Kuvvetleri’ni Avrupa’nın en güçlü filosu haline getirirse, Ege’de iki müttefiki karşısında bir denge gözettiğinden söz edilebilir mi?
O zaman bu işi sefirlerin elinden alıp başka bir düzleme taşımak gerekiyor. ABD gerçekten de mesajını etkili bir şekilde vermek istiyorsa, görüşlerini büyükelçiliğin Twitter hesapları yerine, yönetimin en üst düzeydeki temsilcileri tarafından uluslararası camia önünde kuvvetli bir şekilde dile getirmesi gerekir. Bu şekilde yürütüldüğünde daha inandırıcı ve dolayısıyla daha etkili olur bu iletişim.
*
Ayrıca Büyükelçi Flake’nin sözünü ettiği denge ve tarafsızlığın tesis edilebilmesi, başka bir dizi koşulun da yerine getirilmesiyle sağlanabilir. Bunların başında herhalde iki ülkenin F-16 savaş uçaklarının modernizasyon projelerinin ABD ile eşzamanlı bir şekilde yürütülmesi gereği geliyor.
Yunanistan’ın ABD işbirliği ile 4’üncü nesil F-16 uçaklarını 4.5’uncu nesil “VIPER” kategorisine çıkartan modernizasyon programı fiilen başlamış ve yenilenmiş ilk iki uçak geçen ay törenle devreye girmiştir.
Türkiye cephesinde ise ABD ile aynı modernizasyon programının ne zaman başlayabileceği hususunda henüz bir açıklık yoktur. Bu konudaki görüşmeler neredeyse bir yıla yaklaştığı halde hâlâ sonuçlandırılamamıştır.
ABD’de önümüzdeki ay başında yapılacak Kongre yenileme seçimlerinden sonra F-16 dosyasında bir hareketlenme olabileceği yolunda bazı yorumlara rastlamak mümkün. Müzakerelerde ilerleme sağlansa bile, bu takdirde Türkiye ile ilgili havanın bir hayli olumsuz estiği Kongre engelinin aşılması gerekecektir.
Türk-Yunan dengesinde bunun gibi dikkate alınması gereken bir diğer konu, bir sonraki 5’inci nesil F-35 uçaklarıyla ilgilidir. Trump yönetimi Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri aldığı için Türkiye’yi F-35’lerin ortak üretim programından çıkarttı. Buna karşılık Yunanistan’ın F-35 uçaklarından edinmesi ve üretim programına katılması konusundaki süreç başlamış bulunuyor.
Mevcut yöneliş aynen devam eder ve Türkiye üzerinde çalıştığı milli muharip uçağını aynı zaman aralığında devreye sokamazsa, şu soruya da yanıt aramamız zorunlu hale geliyor: 2020’li yılların ikinci yarısında Yunanistan’ın en ileri teknolojiyi temsil eden 5’inci nesil F-35’leri uçurmaya başladığı, Türkiye’nin ise havada bu yetenekten yoksun kaldığı bir senaryoda Ege’de Türk-Yunan dengesinden söz edilebilecek midir?
Bu durumda ABD, bir müttefikini askeri yetenekleri açısından diğeri karşısında daha güçlü hale getirmiş olmayacak mıdır?
*
Taraf tutma ve denge meselesini daha da zorlaştıran başka faktörleri de hatırlatmamak olmaz. Büyükelçi Flake’in “Dengeyi gözetiyoruz” açıklamasını uygulamada tekzip eden birçok problemli durum var. Bunlardan biri, özellikle Kongre’den gelen ABD heyetlerinin son dönemde yaptıkları bölge gezilerinde Yunanistan’a giderken Türkiye ayağını atlamaları, bazı durumlarda ise Türkiye’ye gelip programlarına Ankara’yı dahil etmemeleridir.
Geçen temmuz ayında Atina’da Başbakan Kiryakos Miçotakis’i ziyaret eden bir Kongre heyetinin İstanbul’a gelip yalnızca Fener Patriği Bartholomeos ile görüşmesi de bu bakımdan düşündürücü bir görüntü yaratmıştı.
Kongre bir tarafa, Türkiye ile ABD arasında yönetimler düzeyinde de büyük bir sıcaklığın yaşanmadığını objektif bir tespit olarak söylemeliyiz. Biden yönetimi Yunanistan Başbakanı’nı Washington’da kırmızı halı protokolüyle karşılarken, Ankara cephesinde bunu dengeleyecek adımlardan, temaslardan uzak durmaktadır. Keza bakanlar düzeyindeki ziyaretlere bakıldığında da Washington-Atina hattı Ankara’ya kıyasla daha yoğun bir trafiğe sahne oluyor.
*
Karşımızdaki tablo önemli ölçüde Türkiye-ABD ilişkilerinin karşılıklı olarak çok ağır sorunların altında zemin kaybetmekte oluşunun da bir uzantısıdır. Bu eksendeki ilişkilerde bir düşüş yaşanırken, kabul edelim ki ABD ile Yunanistan arasındaki ilişkiler tarihinin en parlak dönemlerinden birinden geçiyor.
Bu durum gözle görülebilir bir gelecekte böyle devam edecektir. Ayrıca Yunanistan’daki Dedeağaç üssünün, ABD’nin Rusya karşısında Doğu Avrupa, Balkanlar ve Karadeniz’e dönük stratejisinde özel bir önem kazanması da aralarındaki yakınlaşmaya ivme katıyor.
Ankara ile Washington arasındaki sorunların uzun bir listesini sıralamak mümkündür. Buradaki sorunların kısa zamanda çözümünü beklemek gerçekçi değildir. Daha uzun bir dönem bu ilişkilerin sıkıntılı bir güzergâhta inişli çıkışlı bir şekilde yürümeye devam etmesi muhtemeldir.
Türkiye-ABD ilişkilerinin böyle sorunlu bir dönemde yönetilebilmesi, her iki tarafta da özel bir çabayı gerekli kılıyor. ABD’nin Yunanistan ile yakınlaşırken Türkiye karşısında da belli bir özeni göstermesi sağduyunun gereğidir. Bu hassas dönemde ABD’nin Türkiye ile Yunanistan karşısında Ege’deki dengenin bozulmasının yol açabileceği riskleri tartabilecek basireti sergilemesi beklenir.
NOT: Bugünkü yazımız, Ankara-Washington-Atina arasındaki son yönelişleri ayrıntılı bir şekilde tahlil ettiğimiz 5 Ekim tarihli “ABD’nin Dedeağaç üzerinden Türkiye’yi baypas etme stratejisi”, 6 Ekim tarihli “ABD’nin askeri stratejisinde Dedeağaç-Girit ekseni”, 7 Ekim tarihli “ABD, Türkiye ve Yunanistan üçgenindeki dengesizlik durumu” ve 14 Ekim tarihli “Yunanistan’la F-16 modernizasyonuna başlayan ABD, Türkiye’nin talebini sürüncemede bırakabilir mi?” başlıklı yazılarımızla bir bütünlük içinde okunabilir.
Paylaş