Paylaş
2018 yılına, 2016’dan beri tutuklu olan ABD’li rahip Andrew Brunson’un durumu üzerinden tırmanan kriz damgasını vurmuştu. Başkan Donald Trump’ın rahip Brunson’un serbest bırakılması yolunda yaptığı çağrılar karşılıksız kalınca, açıkladığı ekonomik yaptırımlar nedeniyle döviz kurunun birden sert bir şekilde yükselmesi Türk ekonomisinde ciddi sonuçlara yol açmıştı.
2019 yılında da büyük sarsıntılar yaşandı ilişkilerde. Rusya’nın S-400 hava savunma sistemlerinin Ankara’ya intikali üzerine Trump yönetiminin Türkiye’yi F-35 savaş uçağı ortak üretim programından çıkarması, ardından Türkiye’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda giriştiği Barış Pınarı Harekâtı sırasında yaşanan gerginlikler ve sonuçta imzalanan 17 Ekim 2019 mutabakatı ilişkilere damgasını vuran ana hadiselerdi.
2020 yılı, ABD’de seçime gidilirken bütün bu çalkantıların devam ettiği, aynı zamanda kasım ayında demokrat aday Joe Biden’ın başkanlık seçimini kazanmasıyla ilişkilerde yeni bir başlangıç beklentisinin doğduğu bir dönemdi. Gelgelelim, Trump’ın seçimi kaybettikten sonra Beyaz Saray’dan ayrıldığı sırada S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye karşı CAATSA yaptırımlarını devreye sokması, Trump döneminin son bir darbesi oldu ilişkilere.
2021, ilişkilerde yeni Başkan Biden ile son derece sıkıntılı bir başlangıca sahne oldu. Biden’ın daha yolun başında 24 Nisan 2021 tarihinde “Ermeni Soykırımı” tezini destekleyen bir açıklama yapması, ilişkilerde ağır bir durum yarattı. Erdoğan’ın Biden ile kurmayı arzu ettiği diyalog bir türlü tesis edilemedi. Buna karşılık Türkiye, yıl sonuna doğru 40 adet yeni F-16 savaş uçağı alımı ve 79 F-16’nın modernizasyonu için ABD yönetimine başvurması, ilişkilerin zaten sıkıntılı olan gündemine yeni ve zor bir sorunu dahil etti.
2022 yılına gelindiğinde, şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurularının sonuçlanmasının Türkiye tarafından geciktirilmesi, ABD ile ilişkilerde yeni bir gerilim alanı yarattı. Biden yönetimi, Kongre’nin bu gecikmeye tepkisini gerekçe göstererek Türkiye’nin F-16 talebiyle ilgili Kongre’deki onay işlemini bir türlü başlatmadı. Karşılığında, F-16 talebinin ABD yönetiminde sürüncemede kalması da Ankara’da rahatsızlığa neden oldu.
Özetle, 2023’e kadar geçen beş yılın gelişmelerine baktığımızda, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkinin sürekli türbülans içinde giden, her seferinde yeni bir krizle biraz daha irtifa kaybedip sarsılan ve bir türlü ferah semalara çıkamayan bir uçağın durumunu andırdığını söylemek hata olmaz.
2023’TE OLUMLU GELİŞME PEK YOK
İşte 2023’e bu sıkıntılı ortam içinde girildi. Geçen 12 aya bakıldığında da gerçekten de ABD ile ilişkiler açısından olumlu gelişmeler hanesine yazılacak kayda değer bir harekete işaret edebilmek güç görünüyor, son dönemde yaşanan göreceli hareketlilik hariç tutulursa.
Gerçi TBMM’nin 31 Mart 2023 tarihinde Finlandiya’nın NATO’ya a ilişkin protokolü onaylaması olumlu bir etki yaratmakla birlikte, bu kez İsveç’in NATO üyeliği dosyasının askıda kalması ABD ile ilişkileri yine sıkıntılı bir atmosferde tutmuştur.
Geçen temmuz ayında ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ikili bir görüşmeye de sahne olan Litvanya’daki NATO zirvesi sırasında Türkiye ile İsveç arasında varılan mutabakat ve Ankara cephesinde onay sürecinin başlatılacağı yolunda yaratılan havaya karşılık, onay prosedürünün uzun bir süre ilerlememesi konuyu yeniden sancılı bir hale sokmuştur ABD cephesinde.
İsveç’in NATO üyeliğinin bir an önce gerçekleşmesi, bunun için TBMM’nin onay işlemlerini ivedilikle sonuçlandırması ABD yönetimi açısından Türkiye ile diyalogunun en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Benzer şekilde F-16 modernizasyonun bir türlü başlamaması da Türkiye bakımından. Ve ilişkiler bu şekilde tam bir karşılıklı kilitlenmeye sahne olmuştur 2023 yılında.
EŞ ZAMANLI HAREKET ETME YAKLAŞIMI
Bu kilitlenme sürerken şu önemli gelişme meydana gelmiştir. A) Biden yönetiminin F-16 modernizasyonu için adım atarak Kongre’ye başvurması ile B) İsveç’in NATO üyeliğinin TBMM’de sonuçlandırılması prosedürünün doğrudan ilişkilendirilmesi, Ankara tarafından da resmen telaffuz edilmeye başlanmıştır. Ankara, daha önce böyle bir ilişkilendirmenin yapılmasına itiraz ediyordu.
Sonuçta Ankara, öncesinde PKK ile mücadele konusunda yaptığı vaatleri yerine getirmediği için İsveç’in NATO üyeliğinin askıda tutulduğunu belirtirken, bir süredir bu konuyu doğrudan F-16 modernizasyonu ile aynı paketin içinde değerlendirmeye başlamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Ekim tarihinde İsveç’in katılım protokolünü onaylayarak TBMM’ye sevk etmiş, ancak sonraki aşamada dosya TBMM’de yine ilerlememiştir. Nedenine gelince...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 5 Aralık’ta yaptığı açıklamada “Ben bunu (İsveç’in NATO’ya katılım protokolü) parlamentoya sevk ettim. Sizlerden (ABD) de bir şey bekliyorum. Sizler de eş zamanlı olarak bu konuda Türkiye’nin (F-16 talebi) Kongre’nizden bunu geçirin, beraberce eş zamanlı olarak bu adımları atalım” şeklindeki sözleri Ankara’nın bu pozisyonunu yansıtıyor.
Ankara da Beyaz Saray’ın adım atmasını beklemektedir.
YUNANİSTAN’IN F-16 MODERNİZASYONU YÜRÜYOR
Yıl sonuna doğru yapılan bu ve benzer açıklamalarla ilişkilerin hareketlenebileceği yolunda bir hava uç vermiştir. Varılan noktada her iki konunun eş zamanlı bir şekilde nasıl yürütülüp sonuçlandırılacağının planlaması Türk-ABD ilişkilerinin en kritik meselesi haline gelmiştir
Ancak genel bir tespit yapmak gerekirse, Türkiye’nin resmi talebini 2021 yılı sonbaharında yapmış olmasına karşılık, aradan iki yıldan da fazla bir zaman geçtiği halde ABD yönetimi henüz Türkiye’nin başvurusunu Kongre’ye sevk ederek onay sürecini başlatılmış değildir.
Bu arada, Yunanistan 2022 sonundan itibaren F-16 uçaklarının modernizasyonuna başladığı için, şimdiden Ege’deki güç dengesinde bu ülkenin Türkiye’ye karşı daha avantajlı bir konuma doğru geçmekte olduğu yolundaki görüşler Ankara’da artan bir kaygı konusudur.
FİDAN-BLINKEN KANALINA DİKKAT
İki ülkenin başkanları arasındaki diyalog 2023’te de sıkıntılı bir şekilde seyretmiştir. Geçen eylül ayında Hindistan’daki G-20 zirvesi sırasında ayak üstü yapılan bir konuşma istisna tutulursa, iki ülkenin başkanları arasında bütün bir yıl boyunca yapılan tek yüz yüze görüşme Litvanya’daki NATO zirvesi sırasında olmuş, ardından çok uzun bir aradan sonra 14 Aralık tarihinde bir de telefon konuşması gerçekleşmiştir.
Buna karşılık, bir süredir Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken arasında yakın bir çalışma ilişkisinin iki ülke arasında önemli bir diyalog kanalı olarak şekillenmekte olduğu söylenebilir.
İLİŞKİLERDE ‘5 EKİM VAKASI’
Türkiye-ABD ilişkisine son yıllarda hâkim olan güven sorunu 2023 yılında da kendisini karşılıklı olarak kuvvetli bir şekilde hissettirmiştir. Tabii güven sorunu denildiğinde, ABD’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı kadroların kontrolündeki “Özerk Yönetim”i himaye etmeyi sürdürmesi, bu yönetimin kurumsallaşması, Ankara cephesinde bu güvensizliği daha da derinleştiren bir konudur.
Bu arada, 2023 yılının ilişkiler açısından rahatsız edici bir gelişmesi, “5 Ekim Vakası” olarak adlandırılan hadisenin meydana gelmiş olmasıdır. Bu olayda Türkiye’nin Kuzey Suriye’de PKK uzantısı YPG/SDG hedeflerinin üzerine gönderdiği bir Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA), ABD’nin uçuşa yasak bölge ilan ettiği bir alana girdiği gerekçesiyle bu ülkenin savaş uçağı tarafından düşürülmüştür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu olaya sert bir tepki vermiş, “Bizim SİHA’mızı Amerika düşürdü mü? Düşürdü. Biz seninle NATO’da nasıl beraberiz ya? Nasıl böyle bir şey yapabilirsin. Aramızda güvenlik sorunu var” demiştir. Erdoğan, “Amerika’nın PKK’nın Suriye’deki uzantılarıyla bu ülkede yürüttüğü faaliyetler Türkiye’nin milli güvenliği için olağanüstü bir tehdit mahiyetine sahiptir” diye konuşmuştur.
ABD, bu açıklamayla Türkiye’nin Cumhurbaşkanı tarafından bir “olağanüstü güvenlik tehditi” olarak tanımlanmış olmaktadır.
GAZZE SAVAŞI SORUNLARI DAHA DA AĞIRLAŞTIRDI
Kuşkusuz, 7 Ekim tarihinde başlayan Gazze’deki savaş Türkiye-ABD ilişkisindeki sorunları ağırlaştıran yeni bir gelişme olmuştur.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türk makamlarınca bu savaşta İsrail’e açık çek vermesi nedeniyle Biden yönetimine yöneltilen sert eleştiriler, başvurulan kuvvetli söylem ilişkileri kaplayan olumsuz atmosferin daha yayılmasına yol açmıştır. Burada ABD Kongresi’nde esen rüzgarlar özellikle önemlidir.
Ve kritik bir soru, Türkiye’nin İsrail’e karşı sergilediği sert tutumun ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin Kongre’de Türkiye’nin F-16 modernizasyonu projesini engellemeye teşebbüs etmesine yol açıp açmayacağını konu alıyor.
Türkiye-ABD ilişkileri, sıraladığımız sorunları 2024’e aynen devrederek girmiştir. 2024’ün hemen başında, geçen hafta sonunda ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın yaptığı İstanbul ziyareti sırasında yürütülen görüşmeler olumsuz yöndeki bu gidişatı kontrol altına almaya yeterli olacak mıdır?
Bekleyip görmek gerekiyor. Bu arada önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimle 2024 sonunda Türkiye’nin Beyaz Saray’da karşısında bulacağı muhatabın kim olacağını da bilmiyoruz.
Paylaş