Paylaş
Bugün de belli ölçülerde sürmekte olan bu sorunun temelinde, Ortadoğu’da bütün bölgeye yayılan bir çatışma hattı üzerinden Türkiye’nin açıkça çatışan taraflardan biri konumunda olması yatıyor. Türkiye’nin karşısında Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) oluşturduğu bir blok yer alıyor. Tabii İsrail de bu cephedeki fotoğrafı tamamlıyor.
Bu çatışma ekseniyle iç içe geçen ikinci sorunlu alan, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinden yararlanma meselesinde Mısır ve İsrail’in Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY) ikilisi ile el ele vererek Türkiye’yi dışlayan bir anlayışla birlikte hareket etmeleridir. Burada şekillenen yapılanmaya ABD ve AB de kuvvetli bir destek veriyor, keza Fransa da denklemin içine giriyor. Sonuçta bölgedeki doğalgaz rezervlerinin paylaşımına ilişkin çekişmede Türkiye karşısında geniş bir cephe bulmuş oluyor.
Bu alanlardaki saflaşmalar Libya’da yaşanan iç savaşta da büyük ölçüde tekrarlanıyor. Libya’da sahada Türkiye’nin karşısında Mısır, BAE ve Fransa var, Rusya gibi başka aktörlerin yanı sıra...
Geçen yılki değerlendirmeyi “Bugünden 2020’li yıllara bakarken Türkiye’nin artık bazı ilişkilerini onarmaya, dostlarının sayısını arttırmaya, Batı’ya dönük ana yönelimini göz ardı etmeden dış dünyayla ilişkilerini çeşitlilik ve denge içinde yürütmeye ihtiyacı var” diyerek noktalamışız.
Şimdi bir yıl sonraki duruma bakalım.
ANKARA: BİZİM GÜZERGÂH DAHA VERİMLİ
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen çarşamba günü gazetecilerle düzenlediği yıllık değerlendirme toplantısının metnini okurken karşıma Doğu Akdeniz meselesinin çıkması şaşırtıcı olmadı. Çavuşoğlu, İsrail açıklarında çıkan hidrokarbonun en verimli ihracat güzergâhının Türkiye olduğunu, buna karşılık Türkiye’nin “EastMed Forumu”ndan dışlandığını belirtiyor ve şunları ekliyor:
“Bu siyasi bir oyundur. Tüm ülkelerle görüşüp bu projenin daha verimli güzergâhtan, yani Türkiye’den geçmesi konusunu görüşebiliriz. İsrail’in kıta sahanlığı içinde çıkan hidrokarbon ihraç edecek kadarsa, ikili düzeyde görüşülebilir.”
“EastMed” doğalgaz boru hattı projesi, Kıbrıs’ın güneyi ve İsrail açıklarındaki doğalgaz rezervlerinin önce Kıbrıs, ardından Girit Adası’ndaki kompresörlerden geçirilip 1.900 kilometre uzunluğunda bir güzergâh izleyerek Avrupa’ya ulaştırılmasını öngörüyor.
Ayrıca, “EastMed Gas Forum” adıyla kurulan Kahire merkezli çok taraflı bir örgüt, boru hattı projesini de kapsayacak şekilde enerji konularında üye ülkeler arasında geniş bir işbirliğine gidilmesini amaçlıyor. Geçen yılın başında kurulan bu forum, Mısır, İsrail, Yunanistan, KRY, İtalya, Ürdün ve Filistin devletinin katıldığı bir yapılanma. ABD ve AB, bu kuruluşta ‘gözlemci’ statüsünde yer alıyorlar. En son geçen ay BAE’nin de gözlemci statüsünde kabul edildiği açıklandı. Fransa’nın da gözlemci olmak için yaptığı bir başvuru var.
Aslında Çavuşoğlu’nun verdiği mesaj çok açık. Doğalgaz boru hattını Kıbrıs ve Girit Adası hattı üzerinden Akdeniz’de suyun altından geçirip Avrupa’ya taşımak yerine, bunu Türkiye üzerinden yapmanın çok daha ekonomik olacağını söylüyor.
ÇATIŞARAK İŞBİRLİĞİ YÜRÜR MÜ?
Çavuşoğlu’nun bu sözleri bizi çok temel bir soruyla karşı karşıya bırakıyor. Birbirleriyle kavgalı olan ülkeler aynı zamanda enerji alanını kapsayacak uzun soluklu, kapsamlı böyle bir dev projeyi hayata geçirebilirler mi?
Bu soruya verilecek makul bir yanıt için herhalde dış politika uzmanı olmaya gerek yoktur.
Kabul edelim ki, Türkiye’nin bugün gerek İsrail gerek Mısır ile ilişkilerinin bir dizi siyasi nedenden ötürü kilitlenmiş olması sonucu, bu kadar hacimli bir işbirliği yönünde gelişme beklemek çok gerçekçi görünmüyor, en azından kısa dönemde...
Yine de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçenlerde yaptığı sürpriz bir açıklamayla dikkatleri birden İsrail ile ilişkilere çekmesi herkesi şaşırtmıştır. Erdoğan, 25 Aralık’ta bir soru üzerine, “Türkiye’nin istihbari noktada İsrail ile ilişkilerinin kesilmediğini” belirterek, “Burada en tepe noktadaki kişilerle bazı sıkıntılar yaşıyoruz bazı ülkelerle olduğu gibi. Zaten en tepe noktada bu tür şeyler, sıkıntılar olmamış olsa, İsrail’le münasebetler çok daha farklı olabilirdi” diye konuşmuştur.
Erdoğan, İsrail’in Filistin politikasını da “Türkiye’nin kırmızı çizgisi” olarak duyurmuş, bu politikaların kabul edilemeyeceğini vurgulayarak, “Yoksa bizim gönlümüz arzu eder ki, onlarla da münasebetlerimizi daha iyi bir noktaya taşıyalım” demiştir.
Cumhurbaşkanı, -belli siyasi koşullara bağlı olmak kaydıyla- geleceğe dönük kapıyı aralık tutuyor İsrail’e...
MISIR İLE PASLAŞMALAR
Peki ya Mısır? Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun değindiğimiz toplantısı, Mısır konusunda da ilginç ipuçları taşıyor. Bakan, Mısır’la ilişkilerin geliştirilmesi için istihbarat düzeyinde temaslar yapıldığını, ayrıca dışişleri bakanlıkları düzeyinde de bu diyaloğun devam ettiğini anlatıyor. Bu çerçevede Mısır’ın
İslam İşbirliği Teşkilatı’nda Türkiye, Türkiye’nin de NATO’da Mısır’la ilgili bazı konularda olumlu adımlar attıklarını söylüyor. “Yani uluslararası platformlarda birbirimize karşı olmama ilkesine uygun hareket etmeye çalışıyoruz. Bu konularda görüşüyoruz” diyor Bakan.
Çavuşoğlu, Mısırlı mevkidaşı Samih Şukri ile geçen yıl uluslararası toplantılarda denk geldiklerinde görüştüklerini ve “Bir yol haritası üzerinde çalışalım” dediklerini de aktarıyor.
FRANSA İLE YOL HARİTASI ÜZERİNDE ÇALIŞILIYOR
Bu “yol haritası” meselesi Dışişleri Bakanı’nın değerlendirmelerini okurken Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’da da karşı karşıya geldiği Fransa ile ilişkiler bağlamında da ortaya çıkıyor. Bakan, “Fransa’yla bir normalleşme süreci başlattık” diye konuşuyor. Çavuşoğlu, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa ile Fransa Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri’nin görüştüklerini ve bir yol haritası üzerinde çalıştıklarını anlatıyor, “Önümüzdeki süreçte karşılıklı atılacak adımları, istişareler dahil başta Suriye konusunda olmak üzere, bunun üzerinde çalışıyoruz. Yani Fransa eğer samimiyse ilişkilerimizi normalleştirebiliriz” diye konuşuyor.
BÖLGEYE DÖNÜK YENİ BİR ARAYIŞ
Aslında bütün bu açıklamaları yan yana getirdiğimizde Türkiye’nin bölge politikasında bazı mütevazı adımlar atmakta olduğunu söylemek mümkün. Bir bakıma son günlerde sıkça vurgulanan ABD ve AB ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapma temasına paralel bir şekilde, bazı bölge ülkelerine dönük olarak da benzer bir arayıştan söz etmek mümkün.
Kuşkusuz bu adımların somut bir sonuç getirebilmesi bu ülkelere karşı yeni bir söylemin yerleşmesini de gerekli kılacaktır. Ayrıca, İsrail’in Arap ülkeleriyle ilişkilerini birbiri ardına normalleştirmeye başlaması hesaba katılacak bir başka faktördür. Keza, ABD’de işbaşı yapacak olan Biden yönetiminin İsrail ve Filistin meselesinde alacağı tutumu da izlemek gerekiyor.
Her halükârda Türkiye’nin bölge politikasında bir kıpırdanma var. Bunda ne kadar ilerleme sağlanacağını 2021’de uygulamada göreceğiz.
Paylaş