Tezgâhı başında, ilkokula yeni başlayan bir çocuk gibi kelimeleri hece hece yazarak ve okuyarak okuma-yazma öğrenen Yılmaz, “Yeniden doğmuş gibiyim” diyor. Ankara Garı’nın emektar ayakkabı boyacısı 73 yaşındaki Salih Yılmaz, okuma-yazma öğrenebilmek için ilkokul öğrencileri gibi ders çalışıyor. Maddi imkânsızlıklar yüzünden bu yaşına kadar eğitim alamayan ve çobanlıktan köy bekçiliğine, çaycılıktan seyyar satıcılığa kadar farklı işler yapan emektar boyacı, 13 senedir ayakkabı boyacılığı yaptığı Gar’daki yerini sınıf gibi kullanıyor. Salı ve perşembe günleri öğleden sonra Mamak Halk Eğitim Merkezi’ndeki okuma-yazma kursuna giden Yılmaz, kalan zamanlarında da ayakkabı boyacılığı yapmaya devam ediyor.
HECE HECE YAZIP, OKUYOR
Sokak lambasının aydınlattığı sokakları, kışın dondurucu soğukta, yazın da çöpten yükselen pis koku ve sineklere rağmen temizliyorlar. Gece boyu çalışarak bize temiz bir kent hazırlayan çöpçülerden Abdullah Sevil, “Bazılarının bize acıyarak baktığını hissediyorum ama bu işi de birileri yapmak zorunda” diyor. Abdullah Sevil, biz uykudayken çalışanlardan yalnızca biri. Diğer meslektaşları gibi O da, ertesi güne temiz bir kent hazırlamak için her gece sokak sokak dolaşarak evsel atıklarımızı topluyor. Filmlere, şarkılara konu olmuş ‘çöpçülük’ mesleğini 12 yıldır yaz-kış demeden layığıyla yapan Sevil, “Kar da yağsa, çamur da olsa bu işi yapacağımız için buna (hava şartlarına) hazırlıklı giyiniyoruz” diyor. Biri şoför, biri süpürgeci, ikisi de konteyner dökücü toplam dört kişiden oluşan ekipler, her gece 8 saat çalışıyor. Kar yağdığında kendi arabalarımızla girmeye cesaret edemediğimiz dik yokuşlu sokakları temizleyebilmek için insanüstü bir çaba gösteriyorlar. Buzlanmış yollara kamyonlarıyla giriyorlar ve dizlerine kadar yükselene karın içine atlayıp, ite kaka sürükledikleri konteynerlerdeki çöpleri boşaltıyorlar.
HIZ DEĞİL, GÜVENLİK ÖNEMLİ
Her ekibin kendi bölgesi olduğundan mesai saatleri içinde aynı zamanda zamanla da yarışıyorlar. Ancak bu zamanla yarış, riskin önüne geçmiyor elbette. Riskli bölgelerde alamadıkları çöpler için bir raporlama sistemleri olduğunu belirten Sevil, “Bu işte hız değil, güvenlik önemli. Çünkü yaşanabilecek en ufak kaza sakatlanmamıza, hatta ölümümüze sebep olabiliyor. O yüzden araçtan inerken, binerken, şoför arkadaş geri geri gelirken dikkatli oluyoruz” diyerek dikkat çekiyor bu risk faktörüne. Dondurucu soğukta, çöp aracının arkasında demirlere tutunarak yolculuk ederken birbirlerini kolladıklarını söyleyen Sevil, şöyle özetliyor mesleğini:
O, Türkiye’nin lisanslı en yaşlı atleti. Erdoğan Dulda. Tam 81 yıldır aralıksız koşuyor 91 yaşındaki ihtiyar delikanlı. Birçoğumuz bu yıl 83’üncüsü düzenlenecek olan 27 Aralık Büyük Atatürk Koşusu’ndan tanıyoruz ama O, “Yalnızca burada değil, Atatürk sayesinde 81 yıldır dünyanın her yerinde koşuyorum” diye özetliyor Avrupa ve dünya şampiyonaları ile olimpiyat koşuları görmüş kariyerini. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da açtığı leyli (yatılı) okullarında ilköğretimini tamamlayan Dulda, atletizm ile de yine Atatürk’ün çocuklar için Taşhan’da (Ulus) yaptırdığı spor alanında tanıştı. Atatürk’ü de 1934 yılında henüz 6 yaşındayken Anafartalar Caddesi’nin altındaki bu spor alanında çocuklarla bir araya geldiği gün gördü. Sporun yanı sıra tiyatroyla ilgilendi ve Devlet İstatistik Enstitüsü’ndeki 32 yıllık memuriyetinde Türkiye’nin farklı illerinde görev aldı. Yani ömrü boyunca hem koştu hem çalıştı.
ATLETİZM SPORUN HEM ANASI HEM BABASI
“Atatürk çocukların boş vakitlerini spor yaparak geçirmelerini isterdi ve ‘Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim’ derdi. İşte ben o çocuklardan biriyim. Atatürk vesile oldu spor yapmama” diyen Dulda, “Bu yaşıma geldim, hala koşuyorum. Her şeyin başı spor. Ama atletizm de sporun başı. Hani bir söz vardır ‘Atletizm sporun anası’ diye. Hep söylerim. Hayır efendim; atletizm, sporun hem anası hem babasıdır. Hangi branş olursa olsun insan koşmak mecburiyetindedir. Ben atletizm dışında voleybol, pinpon oynuyorum, yüzüyorum, ata biniyorum ama tüm bunları koşma sayesinde yapıyorum. Ciğerleri taze tutmak, adaleleri geliştirmek, beyni çalıştırmak işin koşmak şart” sözlerini kullanıyor başarılarla dolu spor hayatını anlatırken.
YANINDAN GEÇERKEN ATATÜRK’E DUA EDİYORUM
Atatürk’ün Ankara’ya 27 Aralık 1919’da gelişi anısına her yıl düzenlenen Büyük Atatürk Koşusu’na daha önce 45 defa katılan Dulda, “Bu yıl da katılacak mısın” sorusuna, “Kısmet, çok istiyorum” diyor. Üç gün sonraki koşu için 19 Mayıs Stadyumu Atletizm Sahası’nda hazırlıklarını sürdüren Dulda, Keklikpınarı’ndan başlayıp Anıtkabir’de sona erecek koşuyla ilgili duygularını şöyle ifade ediyor:
Yosunkaya, bu sezon üçüncü kez sahneleyecekleri Handan’ın Kısmeti’ni, ocak ayında işitme engelli vatandaşlara oynayacaklarını söyledi. Lokman Hekim Akay Hastanesi yöneticileri ve doktorları ile aralarında hemşire, tekniker, teknisyen, güvenlik görevlisinin de bulunduğu bir grup, tiyatro tutkularını sahneye taşıdı.
Geçen yıl iş stresini ve mesai yorgunluğunu unutarak ilk oyunlarını sahneleyen sağlık çalışanları, bu sezon da bir Osmanlı komedisi olan Handan’ın Kısmeti oyunuyla seyirci karşısına çıkıyor. Çalışma arkadaşlarını hastane koridorlarından tiyatro sahnelerine taşıma fikrinin mimarı ise Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanı Op. Dr. Tarhun Yosunkaya. Yosunkaya, üniversite öğrenciliği yıllarından beri içinde uhde kalan tiyatro oyunculuğundaki yeteneğini, yönetmenlikle de birleştirerek Devlet Tiyatroları sahnesinde sergiliyor. Önlüğünü çıkardıktan sonra giydiği kostümlerle farklı karakterlere bürünen Yosunkaya, geçen yıl sahneledikleri Fermanlı Deli Hazretleri oyunundaki ‘deli’ rolünün ardından Handan’ın Kısmeti oyununda da ağzından argo, elinden tespih eksik olmayan bir ‘külhanbeyi’ni canlandırıyor.
“Doğuştan eksik” geldi dünyaya kendi ifadesiyle Hamit Demir. Her iki eli ve ayağı yoktu ama sıkı sıkıya tutundu hayata ve 17 yaşına geldiğinde kendi miladını yaşadı. Kendisi gibi engelli bir arkadaşı ve protez şirketinin yönlendirmesiyle ilk kez 2009’da havuza girdi. Havuzda ne ailesi ne de arkadaşları olduğundan hayatında ilk kez tam anlamıyla savunmasızdı. Yüzmeyi öğrenmesi epey vakit aldı. Altı aylık öğrenme sürecinin ardından katıldığı ilk yarışta kazandığı gümüş madalya ona, isteyince her şeyi başarabileceğini öğretti.
EKSİKLERİMİ TOLERE ETMEYİ BİLDİM
2013’te ilk milli mayosunu giydi. Çeşitli organizasyonlardan ödüllerle döndü yurda. Spor hayatındaki başarısını, eğitim alanına da taşıdı. Lisans eğitimini tamamladığı Gazi Üniversitesi’nde Siyaset ve Sosyal Bilimler alanında yüksek lisans eğitimine başladı. Yaşam hikâyesinden bahsederken, “Evet dezavantajım çoktu, birçok parçam eksikti ama tolere etmeyi bildim” diyen 26 yaşındaki Ankaralı bedensel engelli milli yüzücü, sözlerine şöyle devam etti:
HAVUZDA DAHA ÖZGÜRÜM HİSSEDİYORUM
“Yüzme, hayatımın büyük bir bölümünü kaplıyor. Havuzda kendimi daha rahat ve özgür hissediyorum. Yarışmalar ve antrenmanlar, bu hissiyatın daha farklı bir boyutu tabi. Benim gibi özel durumu olanlar için havuz ekstra iyi çünkü suda daha rahat hissediyoruz ve özgüvenimizi artırıyor. Suda tamamen savunmasızsın. Yüzmeyi öğrenmek için çırpındığım ilk altı ayda, defalarca ‘Neden buradayım’ dediğim oldu kendi kendime ama bir amacım vardı. Sonrasında gelen her başarı özgüvenimi artırdı. Her başarı çok kıymetli ama bence en büyük başarı suya girebilmek.”
MİLLİ YÜZÜCÜ SPONSOR ARIYOR
İzlanda’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda final yüzen, Kanada’daki Yaz Oyunları’nda bronz madalya, Brezilya’da iki altın madalya alan milli yüzücü, daha fazla yarışa katılabilmek için sponsor arayışında olduğunu da belirtiyor.