Paylaş
Kanser; DNA hasarlarının birikmesi sonucu oluşan, köken aldığı dokudan başka bölgelere metastaz yapma (yayılma) potansiyeline ve kontrol edilemez çoğalma özelliğine sahip hücrelerin oluşturduğu, alt türleri ile 1000’den fazla sayıda hastalığa verilen genel ad.
Ülkemizde kanser hastalarına ve yakınlarına yardımcı olmak, kanserle ilgili araştırmaları desteklemek ve hekimlerin eğitimine katkı sağlamak amacı ile; 1947 yılında Ankara’da “Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği” kurulmuş bulunuyor. 1956 yılında da kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun tavsiyesi ile, Nisan ayının ilk haftası Türkiye’ de Ulusal Kanser Haftası olarak kabul edilmiş durumda. Bu özel hafta boyunca, kanserin erken tanı ve tedavisi konusunda halkı uyarıcı ve farkındalık kazandırıcı etkinlikler düzenleniyor.
Dünyada her yıl 14 milyon yeni kanser vakası tespit ediliyor. Bu sayının gelecek 20 yıl içinde, %70 artarak, 22 milyona ulaşabileceği tahmin ediliyor. Önemli bir halk sağlığı problemi olan kanser hem dünyada hem de ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında, kalp ve damar hastalıklarından sonra, ikinci ölüm sebebi.
Ben kanserle yakından tanıştığımda henüz 23 yaşındaydım. Annem meme kanseri olmuştu ve teşhiste geç kalınmıştı. Bir göğsü oldukça zorlu bir ameliyatla alındı annemin. Ameliyatın ardından uzun süreli bir radyoterapi tedavisi gördü. Tedavi sırasında göğsünde yanıklar oluştu, ayrıca kolu sürekli şişmeye ve ağrı yapmaya başladı. Ancak annem göğsündeki yanıklar ile kolundaki ağrıya ve şişliğe alıştı -ya da biz öyle zannettik- ve hiç şikâyet etmedi. Ta ki bir yıl sonra karnında yoğun bir şişlik oluşuncaya kadar…
Yapılan tetkikler neticesinde annemin, metastaz sonucunda, karaciğer kanseri olduğu anlaşıldı. Karnındaki su enjeksiyonla çekildi ancak bir süre sonra yeniden birikti. Kısa bir süre içinde hastaneye kaldırmak zorunda kaldık annemi. Ancak onu kurtarmayı başaramadık. Kanser hızla tüm organlarına yayıldı ve annemi hastaneden eve geri getirmemiz mümkün olamadı.
Annemi kaybettiğimde henüz 24 yaşındaydım ve ona doyamamıştım. Annem ise 53 yaşına yeni girmişti ve ne çocuklarına ne torununa ne de yaşamaya doymuştu. Ama hayat devam ediyordu. İlgilenmem gereken 5 yaşında bir kızım ve çok yoğun çalışan bir eşim vardı. Özetle, yas tutabilmem pek mümkün değildi. Hani “kan kustum, ama kızılcık şerbeti içtim dedim” derler ya, benim durumum tam da buydu işte…
45 yaşına geldiğimde göğsümde küçük bir sertlik hissettim. Doktorlar bunun zararsız bir tümör olduğunu düşünseler de bir biyopsi yapmayı uygun gördüler. Netice olarak bu küçük sertliğin kanserli bir kitle olduğu ve ivedilikle alınması gerektiği ortaya çıktı. Hiç vakit geçirmeden hastaneye yattım ve ameliyat oldum. Ameliyatın ardından 5 yıl süreyle kemoterapi tedavisi yerine geçen, ancak ağızdan alınan bir ilaç kullandım. Sonrasında da uzun bir süre her yıl ‘kanser kontrolü’ yaptırmayı sürdürdüm.
2000’li yılların sonlarına doğru eşim sürekli öksürmeye başladı. Ne kadar ısrar etsem de onu doktora görünmeye razı edemedim. 2010 yılının Aralık ayında, eşim oturup kalkarken bana yardımcı olmakta zorlanmaya başladı. Ayrıca belinde de hiç geçmeyen bir ağrı vardı. Bu kez ısrarlarıma dayanamayıp, aynı zamanda aile dostumuz olan, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Bahadır’la görüşmeyi kabul etti. Prof. Bahadır’ın isteği ile çekilen tomografi, kemiklerdeki ağrıya metastaz kaynaklı kemik kanserinin neden olduğunu gösteriyordu. Bunun üzerine eşimi hastaneye yatırıp metastazın kaynağını araştırdılar. 2011 yılının Ocak ayında, eşimin aslında akciğer kanseri olduğu ve hastalığın kemiklere akciğerden atladığı anlaşıldı.
Eşime hemen kemoterapi tedavisi uygulanmaya başlandı. Ancak ne yazık ki bu tedavi netice vermedi. Sonuç olarak eşimi, kanser teşhisi konulmasından yalnızca 4 ay sonra, 14 Mayıs 2011’de kaybettik.
Eşimi toprağa verdikten sonra, manevi anlamda çok günler geçirdim. Bir daha bu hastalıkla yolumun kesişmemesi için dualar ettim Allah’a. Ama ne yazık ki dualarım kabul olmadı.
30 Nisan 2016’da Sevgili Kuzenim Mesude, birkaç yıldan beri mücadele ettiği kansere yenik düştü.
Günümüzde kanser vakalarının %30-50’si önlenebilmekte. Ancak bu, kansere neden olan risk faktörlerinden kaçınma ve erken teşhis ile mümkün. Kanserden ölümlerin en az üçte birinin tütün ürünlerinden ve alkolden uzak durulması, meyve ve sebzeden zengin sağlıklı bir beslenme biçiminin seçilmesi, fiziksel aktivitenin arttırılması ve aşırı kilodan kaçınılması ile önlenilebilmesi mümkün. Tütün kullanımı kanser için en önemli risk faktörü. Tütün dünyadaki kanser ölümlerinin yaklaşık %20’sine, akciğer kanseri ölümlerinin de yaklaşık %70’ine neden oluyor. Türkiye’ de ise tüm ölümlerin %23’üne tütüne bağlı hastalıklar sebep oluyor.
Ülkemizde meme, kalın bağırsak ve rahim ağzı kanserleri için toplumun kaynaklarına ve hastalık yüküne uygun olarak gerçekleştirilen ücretsiz tarama programları mevcut. Toplum tabanlı kanser tarama programları Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM), Toplum Sağlığı Merkezleri (TSM), Sağlıklı Hayat Merkezleri (SHM) ve Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) tarafından yürütülüyor.
Ben kanser yüzünden hayatımda büyük yer tutan, çok sevdiğim üç kişiyi kaybettim. Kuzenimin değil ama hem annemin hem de eşimin teşhislerinde geç kalınmıştı. Bense, muhtemelen erken teşhis sayesinde kanseri yendim.
Unutmayalım ki erken tanı ve tedavi ile kanserden ölümler azaltılabiliyor...
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…
Not: Bu yazının hazırlanmasında T.C. Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Kanser Dairesi Başkanlığı web sitesinden ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Toplum İçin Bilgilendirme Dizisi kapsamında Dr. Meltem Karaöz ve Dr. Meltem Şengelen tarafından hazırlanmış bulunan dokümandan yararlanılmıştır.
Paylaş