Paylaş
◊ Yeni kitabınız “Veganlar” okurla buluştu. Her ne kadar kitabınızın sonunda yanıtını vermiş olsanız da henüz okumamış olanlar için soralım, vegan mısınız?
- Veganlığı onaylayan biri değilim. Vejetaryenlik evet, gönülden evet hem de. Ben ikisi de değilim ama vejetaryenliğe yakın bir beslenme düzenim var. Paul McCartney, “Mezbaha duvarları camdan olsaydı herkes vejetaryen olurdu” demiş. Benim böyle bir deneyimim var, zaten ondan sonra kırmızı et yemeyi bıraktım. Bu hikâyeyi merak eden kitabın sonundaki sonsözü okusun. Ne var ki arzularını, heveslerini, özentilerini sulandırıp bulanıklaştırarak istediği kaba sokan insan için ne fark eder!
◊ Et ve hayvan ürünleri tüketiminin yasak olduğu bir gelecekte geçiyor romanınız. Günümüzde, et tüketiminin yasaklanması gerektiği görüşüne sahip olanlar kadar, eti yasaklamanın kötülükle sonuçlanacağı kanısında olanlar da var...
- Neden et yiyoruz, niçin etin tadını çok lezzetli buluyoruz? Bu sorudan başlamak lazım... Yanıtı kolay aslında, kabuller ve alışkanlık. Ben iddia edildiği gibi eti asla lezzetli bulmuyorum hatta kırmızı et benim için kötü kokan bir besin kaynağı. Bir et lokantasının önünden geçerken burnumu tıkamak zorunda kalıyorum. Neden? Alışkanlıklarımdan ve kabullerimden sıyrıldığım için. Bu işin logaritmasına bakacak olursak, özgür iradeyle algılama biçimi, kabullerle algılama biçiminden farklıdır. Kabuller manipülasyonların atasıdır. Siz manipüle edilmiş bir beyne mi inanırsınız, var oluş özelliğini koruyan bir beyne mi? Et yemek sadece bir kabul ve hiç gereği yok. Beslenme düzeni içinde etin yerini tutacak bir sürü tohum, baklagil ve mantar çeşidi var. Üstelik bazıları protein bakımından etten daha üstün. Kaldı ki bir eziyet, sömürü düzeni kurulmadan da insanlar süt, yumurta gibi hayvansal ürünler tüketebilir, bence mümkün.
YAPIMCILAR RİSKSİZ
KONULARI TERCİH EDİYOR
◊ “Veganlar”, ikinci kitabı yazmaya müsait bir finalle sona eriyor...
- Henüz aklımda böyle bir fikir yok ama okurlar Tarhan’ın ve ülkenin geleceğini merak ederse bunu bir talep olarak algılar ve yazmayı düşünürüm.
◊ Tarhan’ın yaşadığı, heyecanı yüksek bir macera. Filmi gelir mi kitabın?
- Zaman zaman diğer kitaplarım için yapımcılardan istek geldiği oldu ama sonuca ulaşmadı. Bu görüşmelerden şunu anladım, yapımcılar genellikle daha düz ve risksiz konuları tercih ediyor. Bunun yanında platformlardaki diziler ile filmlerdeki kötü ve karışık kurgulara, yaratılamamış atmosferlere, merak unsuru noksanlığına, rolle uyumsuz oyunculara fazlaca maruz kaldıktan sonra kitaplarımın dizi olması konusunda hevesim de pek yok açıkçası. Sanki senaristlerin beynine bir virüs girmiş ve sürekli kopuk-kopuk eserler yazıp sektöre sürüyorlar. Yine de televizyon dizilerinin pek çoğu platformdakilerden daha iyi. En azından kurgular karmaşık değil, çarpıcı sahnelerle merak duygusu ön planda tutuluyor.
◊ Mezbahaların olmadığı, insanlarla hayvanların birlikte yaşadığı bir gelecek hayali kuruyor Tarhan. Böyle bir dünya mümkün mü?
- Nietzsche bir ‘üst insan’ modelinden bahseder. Bilgiyi ve erdemi arayan, iyi-kötü kavramlarını yargılamayan, empati yönü güçlü üst insandan... Kuşkusuz gelişmiş toplumlarda, demokrat olmanın gerçek anlamını idrak etmiş iktidarların da desteğiyle bu söylediğiniz başarılabilir.
‘VEGANLAR’ BENİM EN BAHTSIZ KİTABIM
◊ “Veganlar’ı okuyan kaç etçil et yemekten vazgeçecek ki?” diyorsunuz. Okurlarınız arasında et yemekten vazgeçenler olmaz mı sizce?
- Agustina Bazterrica’nın “Leziz Kadavralar” ve Joseph D’Lacey’nin “Et” adlı romanlarında benzer konuyu farklı biçimlerde ele alır ve okuyanı dehşet içinde bırakacak bir altyapıya sahiptirler. Bu iki kitabı okuyup et yemekten vazgeçmişler midir acaba? Sanmıyorum. Kaldı ki “Veganlar” bu iki romanın yanında romantik komedi gibi kalır.
◊ Kitap ne kadar sürede tamamlandı?
- “Veganlar” benim en bahtsız kitabım. Yazıldıktan sonra 2 sene ortalıkta süründü. Daha önce kitaplarımı basan yayınevi bunu basmak istemedi. Hatta biri “Bu konu satmaz” gerekçesiyle reddetti. Üzerime bu kitapla ilgili bıkkınlık gelmişti. 3 yıl boyunca hayatımın merkezinde olan bu kitabımın neredeyse lanetli olduğuna inanacaktım ki, İnkılap Yayınları’yla çok hızlı bir görüşme sonucu beklemediğim kadar çabuk bir sürede baskıya girmiş oldu.
ET TÜKETİMİNİN ÖNÜNE GEÇEMEZSİNİZ
◊ Uzmanlardan duyduğumuz bir gerçek var; et önemli protein kaynaklarından biri. Acaba sorunun çözümü; et tüketiminin kademeli olarak sınırlandırılması olabilir mi?
- İnsanın yaşadığı her yerde hayvan da yaşıyor ama insanın yaşadığı her yerde bitki türleri yaşamıyor, beslenme tarzındaki sorunlar burada başlıyor işte. Dünya gezegeni belirli coğrafyalar dışında insanlara bitkisel beslenme imkânı vermiyor. Daha doğrusu yaşam bu şartlarda başlamış. Ne var ki günümüzde insanlar Mars’ı kolonileştirme planı yaparken, çöle, kutuplara ve benzer zorlu coğrafyalara neden çok büyük seralar kurmasın, bu seralarda insanın ihtiyacı olan sebzeler, meyveler, baklagiller ve mantarlar yetiştirilmesin? Ama hayır, ne yaparsanız yapın et tüketiminin önüne geçemezsiniz. Maalesef yaşam dediğimiz kavram insanlar için büyük ölçüde bir kabuller ve alışkanlıklar dalgası.
◊ Kitapta, et ve et ürünlerinin yasaklanmasına 50 yıl önce yaşanmış bir salgın yol açıyor. Kitabı kaleme alırken ilham kaynaklarınız arasında koronavirüs pandemisi de var mıydı?
- Geçirdiğimiz pandemi döneminden ilham alarak bu kurguya başlamadım, fakat o dönemin bilinçaltımıza yerleştiğini ve bundan sonraki yaşamımızda alacağımız bazı kararlarda etkisi olacağını inkâr edemeyiz. Kuşkusuz pandeminin hayatımıza kattığı bazı alışkanlıklar da olmadı değil. Pandemide maske alışkanlığı başladı. Diğer pek çok insanın aksine ben pandemiden sonra da uçak yolculuklarımda maske takmaya devam ettim.
Paylaş