Paylaş
Her şeyden önce Cem Yılmaz’ın kalıplarının dışına çıkarak bizi şaşırtması, böyle yeni şeyler denemesi ilgimi çekiyor. Üstelik onun bu deneysel girişimi sayesinde gerçekten güzel de iki film izledim.
Özellikle televizyondaki yetenek yarışmaları ve çöpçatan programlarını eleştiren “Emanet” isimli bölümü daha çok aklımda kaldı. Bir tür deliliğin tarihi diyebileceğim “Deli” isimli birinci bölüm de en az ikincisi kadar heyecanlı ve sürükleyiciydi.
Cem Yılmaz’ın birlikte çalıştığı ekip de çok kuvvetli. Ayrıca komedinin her zaman kahkaha boyutunda güldürmesi de gerekmiyor.
“Karakomik Filmler 2”de yayın dünyasından
bir isim!
Cem Yılmaz’ın bu son filminde bir yayınevinde çalışan arkadaşımı görmek beni ayrıca çok şaşırttı ve sevindirdi. Haçik İngilizoğlu, İnkılap Yayınları’nda çalışan, kitap dünyasının önemli isimlerinden biri. Cem Yılmaz’ın filminde akıl hastanesinde hasta bakıcı rolünde karşımıza çıkıyor. Yayıncılık dünyasından bir ismi böyle bir projede görmek büyük mutluluk. Yıllar boyu yaptığı tiyatro oyunculuğunun ardından onu “Karakomik Filmler” serisinin “Deli” isimli bölümünde görmek ne güzel. Tebrikler Haçik İngilizoğlu.
Gerilim ustasına saygı duruşu
Bu hafta konu filmlerden açılmışken, güzel bir haber de İstanbul Film Festivali’nden geldi. İKSV tarafından 10-21 Nisan tarihleri arasında 39’uncusu yapılacak festivalin özel retrospektif bölümü bu yıl, ölümünün 40. yıldönümünde dahi yönetmen ve gerilim ustası Alfred Hitchcock’a ayrılıyor. Yapıtları yalnızca sanat değil felsefe ve psikoloji alanlarında da konu edilen, çalışmalarıyla dünya sinemasını ve çağdaş sinemacıları bile hâlâ derinden etkileyen ünlü yönetmenin renkli çektiği tüm filmleri beyazperdede görmek isteyenlere şimdiden bu programı kaçırmamalarını tavsiye ederim.
Oyunculuk değil yazarlık başrolde!
Başak Sayan ile geçtiğimiz günlerde Georges Hotel Galata’nın terasındaki Restoran 24’te buluştuk. Bir süredir oyunculuk yapmıyor ve yazarlık kariyerine odaklanmış durumda. “Bağlanma Korkusu”, “Kelebeğin Kaderi”, “Ölü Kuşların Sessizliği” ve “Nigâhdar” romanlarıyla geniş bir okur kitlesine ulaşan Sayan’ın ilk otobiyografik kitabı “Sen Değişirsen Her Şey Değişir” yayınlanalı henüz birkaç hafta olmasına rağmen elden ele dolaşmaya başladı.
Sayan’ın, hayatının iplerini nasıl eline aldığını ve içsel yolculuğunda nelerle karşılaştığını samimiyetiyle anlattığı kitap, ilk haftasında çok satanlar listesine girdi.
35 yılda biriktirdiklerini
1 yılda yazdı
Yakın zamanda bir araya geldiğim isimlerden biri de Altay Öktem.
Onun, hikayesi 1980’lerin ortasından başlayıp günümüze dek uzanan son romanı “Yalan Yanlış Hayatlar”ın yazım süreci de en az hikayesi kadar ilgi çekici. Pavyonda çalışan Cavidan’dan çalıntı arabaları parçalayıp satan Tonguç’a, huyları birbirine benzemeyen tek yumurta ikizi Nesrin ile Neriman’dan sürekli din değiştiren Çağatay’a kadar her biri birbirinden eğlenceli bu roman kahramanları için, “Aslında hepsi kendisini yazdırmak için yıllarca beni zorladılar” diyor Öktem.
35 yıl boyunca kimi bir anlığına, kimi uzun süreli hayatına giren, kendisini etkileyen, şaşırtan, yoldan çıkartan, yeni bir yola sokan kim var kim yok hepsini toplamış, “madem bana bu kadar baskı yapıyorsunuz, haydi o zaman romanımın kahramanları olun da boyunuzun ölçüsü alın” demiş.
Gerçek kişilerden yola çıkmış ama yazma sürecinde her birinin hayatı değişmiş, birer roman kahramanına dönüşmüşler. Romanı bir yılda yazmış Altay Öktem. Yazarken de 80’li, 90’lı yıllarda yaşadığı, gördüğü, anı biriktirdiği o mahallelerde dolaşmış. Hatta romanın bir kısmını da romanda adı geçen Çukur Kahve’de, Fitilli Meyhane’de yazmış. Ama siz siz olun o mekânları aramaya kalkmayın. Gerçek adları farklı.
Silinmez bir isme dair önemli bir çalışma
Yayımladığı kitaplarla sektöre çeşitlilik katan Mona Kitap, ses renginin farklılığı ve usta yorumlarıyla Türk halk müziğinde silinmez bir isme sahip olan Bedia Akartürk için hazırladığı biyografi kitabıyla şimdiden heyecan uyandırıyor.
Kitabın yazarı Tolgahan Vurgun aynı zamanda sanatçının yeğeni. Çok yakında “Turnanın Türküsü” adıyla yayımlanacak olan kitap, Akartürk’ün sanat hayatında başarılı olmak için nasıl çalıştığı, nasıl bir sabır ve özveriyle kendini müziğe adadığını anlatıyor.
Kitap, 1950’lerden 1990’lı yıllara kadar, radyo, televizyon ve eğlence dünyamızı kayda geçiren önemli bir çalışma olduğu için de ayrıca dikkat çekiyor. Sanatçının diskografisi ve arşivinden fotoğrafların da yer aldığı kitap arşivlik bir eser olarak okuyucularla buluşmak için gün sayıyor.
Paylaş