Paylaş
Hangi yürek bir başına aşkı yüklenebilmişti ki? Doğası iki kişilikti aşkın, o, tek yaşanamazdı.
Korkunun esiri olmuş birini harekete geçirebilecek tek şey, yine korkudur...
Bu cümleler, Fırat Devecioğlu’nun yeni romanından... Okurları, onu tanıdık bir Alain de Botton şekilde tanımlıyor. Geçtiğimiz yıl Mona Kitap etiketiyle yayınlanan “Yüzleşme” adlı kitabıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Devecioğlu, bu defa bir kurgu ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
Devecioğlu’nun yeni romanı, polisiye ve postmodern kurmacayı harmanlama iddiasında. Brüksel, Londra ve Bratislava’nın sokaklarında geçen hikayede, her bir karakterin önemli bir filozofu temsil etmesi heyecan verici bir ayrıntı.
Fırat Devecioğlu, yeni romanı ile çıtayı bir hayli yükseğe taşıma konusunda iddialı.
Yeni dönemde yeni projeler
İsmail Güneş ile uzun uzun sohbet ettik geçtiğimiz günlerde.
“Yaklaşık 15 yıldır çekmeyi planladığım ama bazen finans zorluklarından bazen de oyuncularını bulamamaktan gerçekleştirme imkanı bulamadığım üç senaryomu bu korona günlerinde ‘Çekemediklerim’ başlığıyla roman yapmaya karar verdim. Bu öyküleri şartlara bağlı olarak belki tek tek, belki de üçü bir arada yayınlanmasını arzu etmekteyim” diyor Güneş.
“Siyahkalem”, “Merhamet Nereye” ve “Kurban” isimlerini verdiği üç öykünün ortak yönü bu toprakların meselelerini, hikayelerini konu ediniyor olması. Bu günlerde üretimine devam eden sanatçıların varlığı umut veriyor.
Korona günleri nasıl geçiyor...
Hatice Meryem
Yemek konusunda becerikli değilmişim
Son bir aydır evden çıkmıyorum. Dışarıdan yemek de istemiyorum. Kendim yapmaya çalışıyorum. Pek becerikli olduğum söylenemez; balık yaptım, elime yüzüme bulaştırdım, et pişirdim, iyi pişmedi, iki defa pırasa yaptım, kıvamı tutturamadım. Çocukken yemek hapları olsun isterdim, bugün hâlâ istiyorum. Kendimi bu salgın günlerinde bayağı bir disipline ettim. Erken yatıp erken kalkmak hep özlediğim ve kurmak istediğim bir düzendi. Sonunda buna kavuştum. Sabahları hızlı bir kahvaltı sonrası okuma ve yazma işlerine girişiyor, akşamları televizyona bakıyorum.
Nazlı Eray
Bu günlerin sonunda yeni bir nesil çıkacak
İstasyonda durmuş bir tren gibiyim. Kendi içinde değişik patikalarda yolculuk yapıyor, hayatı düşünüyorum, gelecekle ilgili bir fikrimse yok. Bambaşka bir dünya içinde hayatımı ölçüp biçiyorum. Çiçek sulama saatleri yaptım kendime. Bir sene kadar ayrıydım onlardan. Ankara’dan uzaktım, İstanbul ve Bodrum’daydım daha çok. Çiçekler beni beklemiş sanki. Şimdi her sabah kahvemi içerken onları suluyorum, korona onlara etki etmeyecek, bunu düşünüp mutlu oluyorum. Arada eczaneden bir arkadaş geliyor, vitamin bırakıyor. Kimseyle temas etmiyorum ama telefonda yoğun konuşuyorum dostlarımla. Beni rahatlatacak şeyler yapıyorum, unuttuğum kitapları okuyorum. Okuma saatlerim var. Elbette yakınlarım için korkuyorum. Sevdiklerim için kaygılanıyorum. Korona bütün dünyayı değiştirecek, düşünceleri değiştirecek, yeni bir düşünce akımı, yeni bir nesil çıkacak bu günlerin sonunda.
KİM NE OKUYOR?
◊ Yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, Şaziye Karlıklı’dan “Emine Adalet, Kara Kâküllü Kız”ı okuyor.
◊ Ertuğrul Özkök, Norman Lebrecht’ten “Genius & Anxiety, How Jews Changed The World”ü okuyor. Bir yandan da Deirdre Bair’den “Parisian Lives”ı.
◊ Yazar Öner Ciravoğlu, Kezban Kabakcı’dan “İyi Geceler Gemisi”ni okuyor.
◊ Yazar Birol İnan, Soljenitsin’den “Kanser Koğuşu”nu okuyor.
◊ Ecevit Kılıç, Mehmed Uzun’dan “Kader Kuyusu”nu okuyor.
Paylaş