Paylaş
Tarihçi Murat Bardakçı, yeni kitabında bir ilke imza atıyor. “Atatürk’ün Mutfağı”, Çankaya Köşkü mutfağının bitmek bilmeyen kuruluş, yani tamir, inşaat ve tedarik öyküsüyle açılıyor.
Sürekli bozulan ve defalarca yeniden yaptırılan kuzine yani mutfak sobasından kimi zaman İstanbul’dan kimi zaman Çekoslovakya gibi ülkelerden getirtilen ve yıllar içinde sayısız kez kaybolup yenilenen tabak çanak takımlarına kadar ayrıntılı olarak verilen bu kuruluş öyküsünden sonra sıra aşçılardan bulaşıkçılara, çeşnicilere mutfağın çalışanlarına geliyor.
Yiyecek içecek maddelerinin harcama listeleri ise tedarikçilere gönderilen telgraflardan, satıcıların hazırladığı faturalardan öğreniyoruz.
Bamya, enginar gibi sebze yemekleri de pişirilmiş ama Bardakçı’ya göre temelde “bir bekar evi” olan Çankaya Köşkü’nde sofraya çoğunlukla balık, havyar, tarama gibi yiyecekler gelmiş.
Belgelere göre alkollü içecekler arasında ilk sıralarda “devrimin resmi içkisi şampanya” ve “vazgeçilemeyen gelenek rakı” yer alıyor.
Kitapta, 2002 yılında başlatılan restorasyon sürecinde tam bir kıymet bilmezlik örneği olarak köşkün mutfağının yıktırılması ve çamaşırhaneyle birleştirilerek sergi salonu haline getirilmesi de ayrıntılı şekilde anlatılıyor.
Bardakçı bütün bunları ve çok daha fazlasını Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden belgeler eşliğinde anlatıyor ve yorumlarıyla yakın tarihimize bambaşka bir açıdan ışık tutuyor.
Niçin dedikodu yapmaktan vazgeçemiyoruz
Emrah Safa Gürkan okurlarının merakla beklediği yeni kitabı yayımlandı. Gürkan bu sefer okurlarını şaşırtarak bir türlü vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızın tarihî arka planıyla birlikte antropolojik, sosyolojik ve psikolojik kökenlerini irdeliyor.
Bizim gibi olmayanlara neden tahammül edemiyor, yabancıdan ve farklıdan neden korkuyoruz? İnsanları niçin konuşma tarzına göre yargılıyor, argo kullananlara ya da aksanlı konuşanlara niçin yukarıdan bakıyoruz?
Niçin dedikodu yapmaktan vazgeçemiyoruz? Son 50 yılda birçok hak edindikleri halde kadınlar neden erkeklerden farklı meslekler tercih etmekte ısrar ediyor? Bunca bilimsel gelişmeye rağmen neden hâlâ fala ve büyüye inanıyoruz?
“Ezbere Yaşayanlar”da bu soruların izinde davranışlarımızı şekillendiren ana etmenleri okuyacağız. Yakıcı sorulara ilginç yanıtlar bu kitapta!
Şifayı edebiyatta arayanlara
Aslı Perker ve Tuna Kiremitçi, “Bibliyoterapi” adlı haftalık podcast’lerini yayınlamaya başladı. İki sanatçı, dinleyicilerin ve kendilerinin ruhsal sorunlarına kitaplar önererek şifa arıyor.
Aslı Perker’in kaleme aldığı “Bibliyoterapi” köşesinden ilhamla hazırlanan podcast, edebiyatla psikolojiyi buluşturuyor, günümüz dünyasında bunalmış bireylere kitaplar aracılığıyla aydınlık ve mizahla karışık pencereler açıyor.
“Bibliyoterapi”, pek çok başarılı podcast’e imza atan Podbee Media tarafından, Spotify, Apple ve Google platformlarında yayınlanıyor.
Sinema Onur Ödülleri
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 8-19 Nisan tarihlerinde düzenlenecek 41. İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülleri’nin sahipleri belli oldu.
İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere 2022’de takdim edilecek ödüllerin sahipleri belirlendi.
Sinema Onur Ödülleri bu yıl iki değerli oyuncuya; Meral Çetinkaya ile Gülsen Tuncer’e verilecek. Ödüller, 7 Nisan gecesi yapılacak 41. İstanbul Film Festivali Açılış Töreni’nde sunulacak.
Bu arada yıllar önce Meral Çetinkaya ile aynı filmde rol almıştım. Yıllar geçiyor, dostluklarımız güçleniyor!
Cumhuriyet’in popüler kültür haritası
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ve üç ciltte tamamlanacak “100. Yılında Cumhuriyet’in Popüler Kültür Haritası”nın ikinci cildi 1950-1980 arasının izlerini sürüyor.
Derya Bengi ile Erdir Zat’ın kaleme aldığı kitap, Türkiye’de çok partili demokrasi deneyiminin ilk 30 yılından, bir yapboz tarihinin kıyılarından sesleniyor.
Kitabın adı “Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar” şarkısındaki bir dizeden, “Bir haykırsam belki duyulur sesim”den geliyor.
Şarkıda yeryüzünde yıldızlar kadar yalnız diye tasvir edilen bu insanlar kimlerdi? Yaşadıkları çağ onları nasıl etkiledi, neye benzetti?
“Belki Duyulur Sesim”, Adnan Menderes’li, Süleyman Demirel’li ve Bülent Ecevit’li yıllara, askerî müdahalelere, Amerikan yardımlarına, “Yanki Go Home” sloganlarına, hızla yayılan gecekondulara, azalan azınlıklara, kılık kıyafetlere, tiryakiliklere, meydanlara ve evlere gazete sütunlarının, dergilerin, Meclis tutanaklarının, mektupların, romanların, filmlerin ve şarkıların penceresinden bakıyor.
Senfonik bir seyahatname
Avrupa’nın 30 ikonik konser salonu “Müziğin Mabetleri” kitabında bir araya geliyor. Yalçın Akyıldız tarafından kaleme alınan eser, 10 yıllık bir emeğin ürünü.
Viyana’dan Berlin’e, Prag’dan Helsinki’ye, Varşova’dan Hamburg’a, Londra’dan Paris’e ve daha pek çok şehre uzanan müzik yolculuğu aynı zamanda bir kültür yolculuğu da. Çünkü kitap bir seyahatname olarak kurgulanmış.
Konser salonlarının yanı sıra şehrin parkları, müzeleri, insanları, yolları, havası, suyu, yemek yenilecek yerleri, şehrin kokusunun hissedileceği kafeleri yalın bir anlatımla okuyucuya aktarılıyor.
Kim ne okuyor?
◊ Yazar Mario Levi, Selim İleri’nin “Gramofon Hâlâ Çalıyor” adlı eserini okuyor.
◊ İlhan Uçkan, Rene R. Khawam’ın derlediği “Hileler Kitabı”nı okuyor.
◊ Ünlü oyuncu Metin Zakoğlu, Orhan Bahtiyar’ın “Muhsin” adlı eserini okuyor.
◊ İletişimci Aylin Kürkçü, Robert Fulford’un “Anlatının Gücü: Kitle Kültürü Çağında Hikayecilik” adlı eserini okuyor.
Paylaş