◊ 7. İzmir Uluslararası Mizah Festivali’nde bir ödül aldınız. Öncelikle şunu sormak istiyorum, karikatür muhalif bir sanat dalı mı?
- Tabii ki muhalif olmaktır görevi ama halka karşı değil. Bir gruba karşı muhalif olmaktan söz ediyorum. Örneğin ben politikadaki yanlışlıkları gördüğüm zaman politikacılara muhalefet ediyorum. Savaş durumunda, savaşı çıkaranlara karşıyım. Çevre kirliliğine de. Bütün bu sorunları yaratanlara karşı muhalifim.
◊ Sizin sinemayla da bağınız var. İtalyan yönetmen Federico Fellini’yle çalıştığınızı, hatta ona ithaf ettiğiniz bir sergi yaptığınızı biliyorum. Fellini sizin için ne ifade ediyor?
- Fellini’nin doğduğu yerde; Rimini’de yaşıyorum. Kendisiyle birlikte çalışma şansım oldu. Bazı filmlerindeki duvar resimlerini yaptım. Fellini’nin karakterleri gerçekten karikatür gibi. O açıdan benim için her zaman çok önemli bir sanatçı oldu. Bir sergimi de Fellini Müzesi’nde yaptım. Kentin değişik yerlerindeki duvarlarda Fellini’ye ithaf ettiğim çizimlerim de var.
ESERLERİM TAM ANLAMIYLA KARİKATÜR DEĞİL, RESME DAHA YAKIN
◊ Yarı İtalyan yarı Arnavut, aslında dünyalı bir çizersiniz. Sizin mizahınız daha çok kimler için?
- İnsanın içinden gelir mizah. Benim figürlerimde her zaman karikatür özelliği taşıyan tipler vardır. Resim tekniğini kullanarak humorist (şakacı) karikatürler yapıyorum. Benimki tam anlamıyla karikatür değil aslında, resme daha yakın. Mesela Tan Oral’ın eserleri tam anlamıyla yalın birer karikatür. Benimki o açıdan farklı.
Yetmedi kimi yazarlar da öykülerini okuyacak. Bitmedi bir de ücretsiz....
Düş değil kurmaca değil, 1970’lere kadar aşağı yukarı 40 yıl boyunca böyle etkinlikler olmuş. Adına da “Edebiyat Matineleri” denilmiş, sinemanın matineleri olur da edebiyatın olmaz mı?
İnanılacak gibi değil ama h2o kitap tarafından yayımlanan “Türkiye’de Edebiyat Matineleri” adlı araştırma kitabında bu tarihimiz anlatıyor.
Kitabın yazarı Erol Gökşen gecesini gündüzüne katmış, arşivlerde yaşamış özverili bir akademisyen. “Edebiyat Matineleri” üzerindeki kalın toz tabakasını üflemekle kalmamış bu olguyu “hafıza mekânı” olarak boyutlandırmış.
Toplumsal hafızanın oluşumunda “mekân”ların büyük önemi var.
Salt bu yüzden toplumun hafızasında yer etmiş mekânların yaşatılması gerekli.
Bu yolla şairlerimize ve yazarlarımıza da sahip çıkabilir onları yaşatabiliriz. Kim bilir belki “Edebiyat Matineleri”ni de tekrar canlandırabiliriz.
Uzun zamandır da kitabın yeni baskısı bulunmuyordu.
En son, başında Murat Bulut’un bulunduğu Puslu Yayıncılık bu kitabı yeniden basmaya karar verdi.
Haberi duyan Türkan Şoray da bu durumu sevinçle karşılamış ama daha sonra asıl kitaptaki kimi yanlış ve kusurlardan söz ederek bunların düzeltilmesini istemiş.
Hem yayınevi hem Dorsay bunu kabullenmiş ama bu kez Şoray “hayır” demiş. Türkan Şoray’ın daha önce basılmış bu kitabın yayımlanmasına neden izin vermediği soru işareti.
Hemen Atilla Dorsay’ı aradım, “Neler oluyor” diye sordum. Kırgındı, sanırım duyduğum şeyler doğru çıktı.
Dorsay’ın buna çok sinirlendiği ve bunca eski, sağlam, verimli dostluğa kapılarını kapattığını anladım.
Umarım bu mesele en yakın zamanda aydınlığa kavuşur.
Özgünaydın, bu kitabı anlatabilmek için Çit Köyü’ne gitti, şair Enver Gökçe’nin sürgünlere gönderildiği yıllarda sığındığı evinde bir gün yaşadı, köylüleriyle konuştu ve bu kitap ortaya çıktı. Kemaliye’den Çit Köyü’ne ulaşılan yolu anlatan yazar, yapılan anı evini de gezmiş ve kitabına şiirleri eklemiş.
Yaşamı boyunca acılar çeken, hapislerde zindanlarda kalan Enver Gökçe’nin dizeleri ve Lütfi Özgünaydın’ ın fotoğrafları böylece bir kitapta buluştu. Enver Gökçe’nin dizelerinde Fırat boyları, sular, dağlar ve doğal güçlükleri anımsatan dizeler var. Özgünaydın fotoğrafları da bu mekanları konu alıyor. İlke Kitap tarafından yayımlanan kitap dizeler ve renkli fotoğraflardan oluşuyor, 120 sayfalık eseri gözden kaçırmayın.
Turan Akıncı’dan yeni kitap: “Son Yüzyıl”
Araştırmacı Turan Akıncı, Remzi Kitabevi’nde basılan “Selanik ile Büyük Savaş” adlı kitaplarının ardından yeni bir çalışmaya imza attı: “Son Yüzyıl”.
Kitap Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarını kapsıyor. Turan Akıncı, bu süreci, birincil kaynaklara dayanarak anlatıyor.
Çalışlar’ın uzun bir süredir üzerinde çalıştığı kitap 1968’de Tarsus’tan yüksek öğrenimi için Ankara’ya gelen futbol tutkunu bir gencin aniden patlayıveren isyan günlerini yaşamasını konu ediyor. Ama aynı zamanda o isyan günlerinin içinde biri Çalışlar.
Deniz Gezmiş başta olmak üzere pek çok gencin Samsun’dan Ankara’ya doğru yapılacak “Tam Bağımsızlık” yürüyüşünün örgütleyici ve katılımcılarından.
Dertleri daha güzel bir dünya yaratmak olan bu gençlerin buldukları yol devrimcilik ama onlar da bir hayat yaşıyor.
O günlerde yıldızı parlayan Emel Sayın’ı görmek için de “yürüyorlar”, Amerikan 6. Filo’sunu denize dökmek için de...
Büyük bir ciddiyetle yaşıyorlar.
Orta Dünya’da birçok ünlüye rastlayabiliyorsunuz. Nitekim de öyle oldu.
Nebil Özgentürk’le karşılaştık, festivalde gösterilen belgeseli “Madelet”ten bahsetti. Daha sonra belgeseli izleme fırsatım oldu.
Kadın Paraşüt Milli Takımı’nda Türkiye’yi temsil etmiş Madelet Grabbe Başusta’nın hayatı başarılarla dolu.
Fırsatını bulunca mutlaka izleyin çünkü sahici bir hikaye... Unutmadan Ezgi Koman’ın “Dal Değdi Gözüme”, Ahmet Karanfil’in “Dinamo Mesken” adlı belgesellerine de listenize alın, bir döneme tanıklık ediyorlar.
Serkan Çellik’in seçkisi
Ankara Film Festivali’nde genç pırıltılı bir sinema yazarına rastladım: Serkan Çellik. Serkan’a festivalde izleyip beğendiği filmleri sordum. İşte yazarın dikkatini çeken filmler...
Galeri Eyüpsultan, Feshane’nin hemen karşısında, ulaşıma çok kolay.
İlk sergisi ‘Bilenlere Selam Olsun’ ise etkileyici. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabri Berkel, Fahrelnissa Zeid, Dervim Erbil, Burhan Doğançay, Adnan Çoker... Türk resim sanatının seçkin isimlerini bu sergide görmek, sergiyi anlamlı kıldı.
Fahrelnissa Zeid ve Denis Brown eserleri de zenginlik katmış.
Ziyaret edenler zamanını geniş tutmalı. Galeriyi hayata geçiren Eyüpsultan Belediyesi, restore ettiği bu tarihi binanın bahçesine de yeni bir ek yapmış, alanı genişletmiş.
Bu ek galerinin dışında yani bahçede ise Garip Ay’ın keyifli bir video art çalışması yer alıyor.
Sensörlü bir eser, karşısına geçip eseri incelerken sizi de içine alıyor, esere dahil oluyorsunuz.
Bu tarz interaktif eserler günümüzde çok seviliyor, Eyüpsultan Belediye Başkanı Deniz Köken ve ekibini kutluyorum.
Kitabı Arapça aslından Sevra Baklacı çevirdi. Bağdat’ın en büyük çarşılarından biri olan Mreydi Çarşısı, çevresindeki alanlara bitpazarı görünümünde taşmış, gündelik hayatın merkezi olmuştur.
Kitapevlerinden kuyumcusuna, kasabından telefoncusuna, kebapçısından tuhafiyecisine her türden dükkânın bulunduğu bu âlemin küçük yıldızı, çarşı ile aynı addaki Mreydi, geçimini tespih satarak sağlamaya çalışmaktadır.
Mreydi belden aşağısı doğuştan felçlidir. Tiyatro oyuncusu bir genç ülkesine işgal ordularına mihmandarlık yaparak döner.