Paylaş
TLC kanalında denk geldikçe takılıp kaldığım bir program var:
“Emlak Avcıları”.
Dünyanın çeşitli yerlerinde bazen 500 bin, bazen milyon dolara ev arayan insanları konuk ediyorlar.
Konuklar da emlakçıların kendilerine sunduğu seçenekler arasından en sonunda bir evde karar kılıyorlar.
Parası çok ama ne evler, ne malikaneler, ne mahalleler, nasıl manzaralar, nasıl sahiller...
O kadar param var da ev mi arıyorum? Değil tabii.
Ama izlemesi, hayal kurması bile keyifli.
Kendinizi “Ben olsam havuzluyu değil, manzaralıyı tercih ederdim” ya da “Plaja sıfır olan, şehir merkezindekinden daha iyiydi” falan derken buluyorsunuz.
O bölümde program nerede çekildiyse acayip de reklamı oluyor böylece. Üç ömür çalışsam o parayı bulamam ama bir imkân olursa bari turist olarak gidip göreyim istiyorsunuz.
Önceki akşam aynı kanalda bu kez İzmir’in konu edildiğini görünce daha bir pürdikkat kesildim.
Kim bilir neler, neler gösterecekler “Ege’nin incisi” için diye...
Çünkü İspanya, Yunanistan falan gibi yerleri o kadar güzel gösteriyorlar ki Allah, İzmir’i öyle bir köpürtülür, rahat rahat 20 bölüm çıkar...
Programın konukları bu kez Kentucky’den İzmir Uzay Kampı’nda çalışmak için gelen iki Amerikalı kadın arkadaş. Kiralık ev bakıyorlar, bütçeleri 500 dolar. Bizim paramızla yaklaşık 4 bin lira. Taşralı kafadarlar da zevksiz mi zevksiz, evlerdeki kötü çekyatlara bayılıyorlar, birbirlerine “Yemekte ayçiçek yağı mı kullansak, zeytinyağı mı?” falan diye soruyorlar.
Fonda gösterilen İzmir’i görseniz, “Herhalde orta Suriye’de, Rakka’ya komşu bir şehir falan” dersiniz.
Her şeyden önce, nasıl becermişlerse günlük güneşlik İzmir’i yağmurlu çekmeyi başarmışlar.
O kadar güzel yeri varken tuhaf sokaklarda, çirkin çirkin binalar...
Kızların buluştuğu yer bir kilim-kafe. Çekimlerin çoğu çarşıda.
Canım Kordon’dan, İzmir’in pırıl pırıl gençlerinden, şahane manzaralarından, medeni yaşamından tek bir kare yok.
Buna mukabil aynı çamurlu otobüs iki kere mi, üç kere mi ne çıktı sahneye.
Sevineceğime, sinirlenip kapattım televizyonu.
Tamam anladık, programın bir formatı var, herkese bütçesine göre ev bulunuyor falan da...
Elalemden pasta-börek, bizden hep mi makarna?
Art niyet aramıyorum tabii ama... Böyle göstereceğinize keşke hiç koymasaymışsınız İzmir’i.
Keserin adaleti
Hande Erçel, eski sevgilisi Murat Dalkılıç’la ilişki yaşamaya başlayan yakın arkadaşı Sitare Akbaş’ı sosyal medyasından sildi.
Bir bakıma haklı bir tavır tabii. İnsanın aklına “Acaba ben Murat’la beraberken de sevgilimde gözü mü vardı?” sorusu gelir hemen.
Vardı, yoktu, belki sonradan oldu, ayrıntılara vakıf değiliz.
Fakat bildiğimiz şu:
Keser dönüyor, sap dönüyor gün geliyor yanlış hesap Bağdat’tan geri postalanıyor.
Ve bu döngü hiç bitmiyor.
Murat Dalkılıç, Merve Boluğur’dan boşandıktan sonra Hande Erçel’e koşmuştu.
Merve Boluğur o gün bugündür gündemde...
Sırf mesaj kokan ilişkiler yaşadı.
Peki Hande, Murat’a yâr oldu mu?
Bilakis!
Ettiğini bulursun misali, tam evleneceklerken, o da daha da popüleri, daha uzun boylusu için Murat Dalkılıç’tan Kerem Bürsin’e koştu.
Keser bir tur daha attı, bu kez de Hande’yi vurdu.
Eski sevgilisi Murat, nispet eder gibi yakın arkadaşı Sitare’yle aşk yaşamaya başladı.
Kızacak/küsecek, silecek/engelleyecek bir şey yok.
Asıl şamatalısı ne olurdu, biliyor musunuz?
Kaderin keseri bir tur daha dönüp...
Bu sefer de Kerem’le Merve aşk yaşamaya başlarsa...
Paylaş