Sıla’nın alması gereken mesaj

Oturarak şarkı söylediği için bazı seyircileri tarafından protesto edilen ve Bodrum’daki konseri terk edilen Sıla’ya sanat dünyasından destek üstüne destek yağıyor.

En son Yıldız Tilbe “Seyircilerin orayı terk etmesini doğru bulmuyorum” açıklaması yaptı.

Böyle sanatçı dayanışmaları görmek güzel tabii.

Ama seyircinin verdiği tepkiyi “doğru” ya da “yanlış” diye nitelemek de başka bir sıkıntı bence.

İşi bu noktaya getirmemek lazım:

Çünkü siz sanatçılar birbirinizi “bu şekilde” tutarsanız, o vakit biz seyirciler de birbirimizi tutarız.

Şöyle ki: Sıla elbette şarkılarını ister ayakta, ister oturarak, isterse de yatarak söyler...

Elbette ki seyirciler kimi sanatçıyı dans ederken, kimini sakin, kimini piyano başında otururken sever...

Ama yanlış ne, doğru kim?

Bırakın da sanatçının hakkı olduğu kadar biz seyircilerin de sevmediğimiz yerde konseri terk etme, izlememe, sanatçıya bunu iletme hakkımız olsun.

Taşkınlık olmadığı sürece tabii.

Çünkü görüntülerde konser alanını terk edenler öyle bir-iki kişi değil.

Epeyce insan kalkıp gidiyor.

Ve bunu yapanlar da Sıla’nın düşmanları değil...

Sevdikleri, beğendikleri için parasıyla bilet alıp onu izlemeye giden hayranları.

Bence Sıla’nın buradan alması gereken bir mesaj vardı.

Sonraki konserinde seyircisiyle kurduğu sıcak iletişime bakınca da mesajı almış görünüyor.

Halim selim rap’çi aranıyor

Rap yükseliyor, severek de dinliyoruz ama rap’çilerin karıştırdıkları bir şey var: Biz rap’çi değiliz.

Rap’çi olamadığımız gibi rap dünyasının “dis” kültürüne de ait değiliz ve bitmek tükenmek bilmeyen didişmelerinden fena halde yorulduk.

Rap müzik yaygınlaşıp popüler alana taşındıkça, belki eskiden farkında olmadığımız kavgaları da magazin programlarının, timeline’larımızın meselesi olmaya başladı.

Her sabah uyandığımızda Fero, Killa’ya ne demiş; Norm, Reyn’e ne cevap vermiş illallah.

Ayıptır ya kim kimden yana; kim, kime düşman, onu bile takip edemez olduk.

Popçulara laf ediyorsunuz ama siz “Demet-Hande yoluşması”nı bile geçtiniz.

Yüksek lisanslarını sorsanız, hepsi “delikanlılık dili-edebiyatı” mezunu bir de...