Paylaş
Yaptığı büyük gaftan sonra çektiği özür videosundaki yıkıklığına üzülmemek elde değil Serdar Ortaç’ın.
Kaş yapayım derken başına iş aldı, göz çıkarıp döndü Adana’dan.
Sanki hayatında her şey iyi gidiyormuş, hiç derdi yokmuş gibi...
Madden, manen, duygusal olarak, kariyer olarak, sağlık açısından çok yorgun bir adam Ortaç.
Bir kere onun har vurup harman savurduğu yıllardaki müzik piyasası yok artık.
Olsa bile bir dönemin “hit makinesi” Serdar Ortaç eskisi gibi üretemiyor.
Çünkü sağlık deseniz:
Yürümesine kadar etki eden hastalığı...
Özel hayat deseniz:
Eski eşi Chloe ile nafaka meselesi...
“Şeytan görsün yüzünü”ler...
Ve bütün bunların üstüne parasızlık.
Borçlarını, bankalara vadelendirerek döndürebiliyor.
Adana’daki konserdeydi en son.
Oradan alacağıyla biraz çevirebilmek için.
Yoksa böyle şehir dışı turnelerde kendini ne kadar az yorsa o kadar iyi.
Dönem dönem aynı yoldan yürüdüğü Ebru Gündeş gibi yakınları elbette oldu.
Ama “Yediği içtiği ayrı gitmez” deyince...
Sanki arada hep görünmez bir mesafe bırakan...
Yalnız da bir adam Serdar Ortaç.
Ama bütün bunlara rağmen kendinden başka kimseye de zararı olmayan biri.
Aslında ikinci bir şansı hak eden, iyi ve yetenekli bir adam.
Yaptığı büyük hata sonrasında mahkeme süreci gündeme geldi.
Nasıl olur, insanın aklı onu da almıyor.
Çünkü bu adamın ne tazminat ödeyebilecek parası...
Ne de girip hapis yatabilecek durumda bir bedeni var.
Keşke bu tatsızlık bir yolu bulunup tatlıya bağlanabilse.
İnsanın gönlünden şöyle bir “mutlu son” geçiyor mesela:
Özür videosunda Serdar Ortaç “Ben ne takım bilirim, ne futbol” dedi ya...
Şu anda camiadaki herkes haklı olarak çok kızgın ama...
Üzerinden bir süre geçip herkes biraz sakinleştikten sonra...
Beşiktaşlılar bir olgunluk gösterip, bir büyüklük yapıp...
Bir maçlarında onu da aralarına, tribüne davet etse.
O paylaşımı gösterip oradaki ortamı yaşatsalar.
Serdar Ortaç da gidip hatasını unutturmaya gayret etse.
Belli mi olur, futbola iyi bir takipçi kazandırmış olurlar.
Hatta belki Beşiktaş’a yeni bir taraftar...
Bir bakmışsınız yarın öbür gün tezahürat uydurur, marş falan yazar.
Metin Hara’nın kendi söküğü
Sempatik, hatta yakışıklıydı. Reklamlarda oynuyordu.
İyi bir ailedendi,
Üsküdar Amerikan Lisesi’ni bitirdi.
Tıp eğitimi aldı ama sonra direksiyonu başka yöne kırdı.
“Başka Bir Dünya Mümkün” diyordu.
Alışılmış hocaların arasında “kızıl-fresh (taze)” aurasıyla hemen fark edildi.
İyi yaşam konusunda çok satan kitaplar yazan, fenomen bir yaşam gurusu olmuştu.
İnsanların yaşamlarını dönüştürebilmesi için seminerler ve bireysel seanslar yapıyordu.
İnanılması zor bir “altın çocuk” portresiydi:
Kansersiz Yaşam Derneği yönetim kurulu üyesiydi. Hapishanelere, yetimhanelere ziyaretler yapıyordu. Yunus evlat ediniyor, her danışanı için bir ağaç dikiyordu.
Tüm bunların yanında Ankara Film Festivali’nde “Dinle Neyden” filmiyle “en iyi genç yetenek ödülü” almaya da vakit bulmuştu.
İnsanlara sunduğu enerjinin ve öğretisinin yürüyen canlı örneği, cisimleşmiş hali olarak parlıyordu.
Hatta bu popülarite yazılarıyla bir süre Hürriyet Pazar’a da yansımıştı.
Adriana Lima’yla ilişkisiyle başarısı ve bilinirliği bambaşka bir hâl aldı. “Altın çocuk” artık göz kamaştırıyordu.
Sonra rüzgâr tersine döndü. Adriana’yla ayrıldılar.
Diplomasının geçersizliği iddiasıyla mahkemede buldu kendisini.
Beraat etti ama alt alta yazınca zor zamanlar tabii...
Ama insanlara iyi hayatın formüllerini fısıldayan bu genç bilge...
Şimdi kendi hayatındaki sorunlar karşısında güçlük çeken bir ergen gibi davranıyor.
Yarın öbür gün kendisinin de gereksiz bulacağı fevri çıkışlarla şimdiye kadar vaat ettiklerine, inandırıcılığına zarar veriyor.
İnsanları savcılığa şikâyet ediyor.
En son, eski ilişkisi ve davasıyla ilgili yorum, haber ve paylaşımların internetten kaldırılması için girişimde bulundu.
“Psikolojim bozuldu” diyor;
“O haber ve yorumlar beni aşağılıyor, psikolojimin çökmesine neden oluyor...”
Terzinin kendi söküğünü dikememe durumu mu dersiniz?
Paylaş