Paylaş
Nevi şahsına münhasır müzisyen Nev’in (Nevzat Doğansoy) “Zor” isimli, o yılları kasıp kavuran şarkısıydı bu. Üst üste kaç kere dinlemişimdir, Allah bilir.
“Her Şeye Rağmen” adlı bu ilk albümünden sonra da saygın işler yapmaya devam etti Nev.
90’lı yılların nostaljisi, 2000’lerin sound’uyla Anadolu’nun farklı renklerini yorumluyordu. Nitekim, 2011’in Altın Kelebek’inde ‘en iyi Türk sanat müziği erkek solisti’ ödülü almıştı.
Şimdi sosyal medya, Nev’in son Antalya konserinde çekilmiş görüntüleriyle çalkalanıyor.
Sahneye sarhoş çıktığı anlaşılan Nev, şarkılarını söyleyemeyince seyirci tarafından protesto ediliyor.
Salondakiler “İn aşağı abi” diye bağırıyor; Nev ise onlara “Çok özür dilerim, bir daha gelirsem namert çocuğuyum. Her şeyin parasını ben ödeyeceğim” diyerek sahneden ayrılıyor.
Üzüldüm, hem de çok. Üstelik her iki taraf adına da. Onu sevdikleri için zaman ve para ayırıp oraya gelen insanlara ayrı: Çünkü kendisini sahneden inmeye davet ederlerken bile hâlâ “Abi” diye hitap ediyorlar. Demek ki sahnedeki insana bir saygıları var.
Nev’e ayrı üzüldüm:
Çünkü sahneden inerken bile seyircisinin hakkını gözetiyor, özür dileyip yapılan masrafları kendisinin karşılayacağı zarafetini gösteriyor.
Sanatçılar, genel olarak biz sıradanlardan daha hassas insanlar. Zaman zaman sert iniş-çıkışları olabiliyor. İyi ihtimal şu ki Nev’in Antalya’da yaşadığı da öyle bir gece, öyle bir dönemdir.
Bir hatadır, yolda yaşanmış bir kazadır.
Hatanın telafisi kolay. Ama hata tekrarlandığı zaman “kusur”a dönüşüyor işte. Yani durup durup canlı yayın açan Serdar Ortaç sarhoşluğuyla Nev’in sahneye sarhoş çıkması arasında böyle bir “hata-kusur” farkı var.
Umalım ki biri hatasından, diğeri kusurundan en kısa zamanda kurtulur.
Çamlıca’nın tepesinde döne döne kuru fasulye
Kadıköy’den bindiğim taksici bile biliyor Çömlek Kuru Fasulyecisi’ni.
Bu kadar gezer tozarım, üstelik Karadeniz mutfağına da düşkünüm, 24 yıllık tarihlerinde nasıl hiç gitmemişim, ona pişmanım.
Büyük, çok büyük bir esnaf lokantası gibi düşünün Çömlek’i.
Başta İspir fasulyesinden yaptıkları etli kuru fasulye olmak üzere karalahana dolması, mıhlama, kavurma, turşu kavurma, tepsi yoğurdu, Akçaabat köftesi, kabak tatlısı gibi yöresel lezzetler sunuyorlar.
Mekânı iki kuşaktır işleten aile, evlerinde pişirdikleri lezzetlerin tariflerini en başından beri aynı şefe emanet etmiş.
Yani her gittiğinizde aynı standartla karşılaşıyorsunuz.
Yediklerim, bana biraz Rizeli anneannemin sofralarını hatırlattı, çocukluğuma gittim.
Zaten Günaydın Ailesi de Rizeliymiş.
O nedenle Nursaid Bey’le uzun uzun sohbet ettik.
Türkiye’de kuru fasulye üretiminin yetersizleştiğini, yurtdışından fasulye temini gibi alternatifleri araştırdıklarını anlattı. Ne üzücü değil mi?
Çömlek’in Türkiye’nin yeni finans merkezi Ataşehir gökdelenleri üzerinden Adalar’ı gören, çok güzel bir şehir manzarası var.
Fakat 250 kişilik dükkânın her yerinden görünmediği için kendi etrafında 50 dakikada dönen bir platform kurmuşlar.
Böylece her masa yeterince vakitte manzaraya bakabiliyor. Vakti olmayıp gidemeyenler için paket servisleri de mevcut:
İçkisiz restoranda ramazan için de bir iftar menüsü hazırlamışlar.
Saydığım bütün lezzetleri önünüze yığıyorlar, kişi başı 950 lira.
Sende Arnavut inadı varsa biz de Lazuk!
Dile kolay: Henüz 28 yaşında ama şimdiden 3 Grammy ödülü var. 7 yıl önce çıkardığı “New Rules” şarkısından beri popüler müziğin “kanunlarını” o belirliyor. Dünyaca ünlü şarkıcı Dua Lipa, Instagram hesabından yaptığı paylaşımla Türk sevenlerinin gündeminde:
“İstanbul’da nerede ne yemeli, ne içmeli” yazdığı bir paylaşım yapan şarkıcının Türkiye’ye geleceği heyecanı sardı hayranlarını.
Dua Lipa, 2018’de Antalya’daki Regnum Carya otelinde bir konser vermek için Türkiye’ye gelmişti.
Röportaj talebimi “mail ile olmak kaydıyla” kabul etmişti.
Cevapları aldık, “Kadınlar bana hep ilham veriyor, sahnede olmamın sebebi de onlar” gibi güzel bir başlık da çıkmıştı ama gazete birlikte çekilmiş fotoğrafımızı da ister.
Kadındaki Arnavut inadı: Nuh diyor, peygamber demiyor, bir kare fotoğraf için yan yana beş saniyesini ayırmıyor. E kızım, inatsa inat: Sen Arnavut’san ben de Karadenizliyim!
Öğrendim ki otelin devasa iskelesinde sevgilisiyle buna bir özel loca ayrılmış.
Sabahın köründe pusuya yattım iskelede. Çünkü elbet tuvaleti gelecek, locadan çıkıp tuvalete gidecek. Önce sevgilisi gitti tuvalete. Peşinden ben de.
Pisuvarda muhabbet koymaya çalıştım, adam beni sapık zannetti, hiç yüz vermedi. Öğle sıcağı olmuş, güneşin altında bekliyorum.
Sonunda bizim Dua da çıktı locadan. Korumalarla falan! O sırada orada olan turistler falan da var.
Tam tuvaletten çıktı, locasına gidecek... Orada toplaşmış insanlardan cesaret alarak sosyal baskı uyguladım: “Dua, Dua lütfen ama lütfen bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” Etraftakilerden mi çekindi, bana mı acıdı bilmem, kabul etti.
İşte bu fotoğrafın hikâyesi.
O beni hatırlamaz tabii.
Ama İstanbul’a gelirse kesin yine kıstıracağım bir yerde.
Paylaş