Paylaş
Otel içindeki restoranlara öteden beri izah edilemez bir antipatim var. Mesele hızlıca karın doyurmak değilse benzer şeyi AVM içindeki restoranlar için de söyleyebilirim.
Etli Karacabey soğanı dolması , baklava yufkasında kuzu etli börek ve zeytinyağlı dolmalar tabağı
Restoran denilen yere kendi sokağından, kendi kaldırımından, kendi kapısından girilmeli gibi bir önyargı bu. Mesela oraya özel hazırlanmışsam, alışverişe ya da ürün değiştirmeye gelmiş başka müşterilerle aynı X-Ray kuyruğuna girmek biraz tuhaf geliyor insana.
Hakeza sinemadan çıkanla restorandan çıkan kişilerin ruh halleri de çok örtüşmüyor bence. SPA’da masaja gelen başka kafada, evlilik yıldönümünü kutlayacak çift başka... Ayrıca iki ayrı iklimden geçmiş oluyorsunuz: Otelin havası, aurası ayrı; içindeki, atıyorum, Uzakdoğu restoranının atmosferi bambaşka...
Bunun tek istisnası aynı mimar, aynı göz, aynı farkındalık, aynı öncelik, aynı keyifle tasarlanmış restoranlar: Yani otelin kendi restoranı. Elmadağ’daki Divan Oteli’nin içinde yeni/yeniden açılan Lokanta by Divan tam da böyle bir yer işte. 1956’da Vehbi Koç’un kızı Semahat Arsel’in düğünüyle açıldığı günden itibaren otelle paralel bir tabiatı olmuş.
“Burası fiyatları itibariyle her öğle gidilecek değil, daha çok deneyim kontenjanından ‘evladiyelik’ bir mekân.”
'Serseri ve seksi’
Otelin kapısından girdiğiniz andan hemzemin restorana ulaşana kadar aynı ahşap-klasik dekorasyon bütünlüğünde ilerliyorsunuz. O tekdüzelik devam edecek zannederken içeri girdiğinizde son derece ‘serseri ve seksi’ şarap kavıyla şaşırıyorsunuz. Barın üstünden yüksek tavana kadar uzanan kırmızı aydınlatmalı bu kav sadece görüntüsüyle değil, muhtevasıyla da etkileyici. Wine Spectator dergisi tarafından ‘Mükemmellik’ derecesiyle ödüllendirilmiş.
Barla birlikte bir duvarı boydan boya kapatan bu görkemli cam görselliği yine Robert DuGrenier’nin el yapımı cam heykelleri tamamlıyor. Bu heykellerin tamamı Amerikalı sanatçı tarafından 6 ayda otelde yapılmış.
Tek sayfalık menü
Lokanta by Divan’ı bir restorandan çok, müzeden bahseder gibi anlattığımın farkındayım. Ama burjuva gustosunun kalibresi de bu ayrıntılarda gizli...
İki hafta önce yenilenmiş haliyle kapılarını yeniden açan Lokanta by Divan, mutfak konusunda 67 yıl önceki misyonuna sıkı sıkıya bağlı: “Geleneksel reçeteleri yerel değerlere sadık kalarak modern bir bakış açısıyla sunmak.” Genç şef Volkan Arık “İşe, günümüze ulaşan en özgün tatları araştırarak başladık. Bu lezzetleri pek çok tadım ve denemenin ardından günümüze uyarladık” diyor. Sonuç mu?
Bir restoranın menüsünde sayfa sayısı arttıkça, ürün çeşidi 100’leri, 200’leri bulunca o tabakların en başta tasarlandığı şekliyle standardına uygun, taze ve tadında gelme olasılığı da düşüyor haliyle. Lokanta by Divan’ın tek sayfalık, son derece sade bir menüsü var. Hemen her kalemden en fazla beş ya da altı seçenek...
Sakız kabağı, tel şehriyeli çiftlik gibi çorbalar 125 lira; bıldırcın topik, tarama, zeytinyağlı mini dolmalar gibi soğuklar 185-325 lira; baklava yufkasında kuzu etli börek (kırmızı biber marmeladıyla servis ediyorlar, muhteşem bir şey), kızartılmış bamya turşusu, uykuluk dolgulu patates piruhi gibi ara sıcaklar 150-170 lira. Kendi suyunda demlenmiş Ege lagosu, fırınlanmış Trakya kıvırcık kuzu sırtı (çatalı görünce kendi kendine dağılıyor), ızgara Balıkesir dana bonfile gibi ana yemekler 430-690 lira; revani, vişneli ekmek kadayıfı, fıstıklı künefe gibi tatlılarsa 135 lira.
Görüldüğü üzere hiç de ‘orta halli’ değil fiyatlar. Ama zaten Lokanta by Divan da öyle her öğle gidilecek değil, daha çok ‘fine dining’ deneyim kontenjanından, ‘evladiyelik’ bir mekân. Bir küçük not: Sigara kullananlar için de akar çeşmeli şık bir bahçesi var.
(0212) 241 04 68
‘Seksi’ şarap kavıyla şaşırtan restorandaki cam heykeller Robert DuGrenier imzalı.
Paylaş