Paylaş
Bu sene “Şahmeran” temasıyla düzenlenen Tarsus Festivali için Mersin’deyiz. Festival kapsamında konuşma yapmak için şehre gelen MasterChef jürileri Mehmet ve Somer şeflerle özel bir öğle yemeği yiyeceğiz...
Mehmet Şef’in bilhassa seçtiği Yeşilova adlı restoranın önüne geliyoruz. Fakat kıraathane tadında o kadar mütevazı bir yer ki emin olmak için yeri bir kere daha teyit ediyoruz. Doğru yermiş.
“Allah Allah, Mehmet Şef burayı neden seçti acaba?” diye düşünürken sebebi daha sonra ortaya çıkıyor: Kuşgözü. Hani fındık denilen küçük lahmacun vardır ya. Bu fındığın da fındığı. Bozuk paradan birazcık daha büyük bir lahmacun. Ama nasıl lezzetli size anlatamam. Tarsus usulü yaptıkları Adana kebap ve tarsusi dedikleri, çay bardağında servis edilen kahve de öyle.
Mehmet Şef burayı 3 sene önce keşfetmiş. Kuşgözü yemek için geliyormuş:
“Humus için gelmiştik. Humustan sonra kuşgözüyle tanıştık. Bir de taratür ve soğanlı Adana kebap var. Bu üçü için geliyoruz. Geçen Somer’le geldiğimizde de...”
Somer Şef lafa karışıyor: “Ta Mersin’den buraya o kadar yolu geldik” deyip, o gök gürültüsünü andıran kahkahasını atıyor.
Şeflerin yarışmadaki hallerini televizyonda zaten izliyoruz. Ben işletmeciliklerinin nasıl gittiğini soruyorum. Çünkü ikisinin de restoranları var.
“ŞÖMİNEYİ YAKTIK, BEKLİYORUZ”
Mehmet Şef İstanbul Yeşilköy’deki yerinin ardından bu yaz Bodrum’da, yemek kitabıyla aynı ismi taşıyan Denizden adlı bir restoran açtı. “Nasıl geçti sezon?” diye soruyorum, “Bodrum’da sezon genel olarak düşüktü, yüzde 52 dolulukla kapattı” diye cevap veriyor:
“Biz 3 ay iyiydik, şu andaysa idare eder. Kışın da açığız. Aralıkta Bodrum’un meşhur dil balığı var. Onu yapacağız. Şömineyi yaktık, herkesi bekleriz.”
Somer Şef’inse İstanbul Levent’teki Efendy dışında asıl Avustralya’da restoranları var. Zaten bu kadar meşhur olmadan önce ilk Efendy’yi de Sydney’de açmıştı. Ha bire söz verip duruyor, bir türlü birlikte Avustralya’ya gidemedik. Önce o sözünü hatırlatıyorum. Yine gök gürültüsü gibi kahkahasını atıyor:
“1 YILDA 6 ÖDÜL ALDIK”
“Ben gidemiyorum ki seni götüreyim! Ocakta gidebileceğim ancak. Ocakta gidip mayıs gibi dönüyorum. Orada Efendy’yi kapattık, yeni bir yer bulduk, oraya taşınıyoruz. Maydanoz diye Türk vejetaryen restoranı açtık yeni. O çok iyi gidiyor. 1 yılda 6 ödül aldık. Anason adlı meyhanemiz devam ediyor. Bir de Baharat adında kebap konseptli bir yerimiz var. Keyfimiz yerinde yani...”
Her sofrada olduğu gibi şeflerin sofrasında da konu dönüp dolaşıp ekonomiye, hayat pahalılığına geliyor. Bu sırada Mehmet Şef’ten ilginç bir şey öğreniyorum. “Biz paramızı tenekeye yatırıyoruz” diyor. “Abiler o ne ki?” diye soruyorum, anlatıyorlar: “Yassı altın. Kağıt gibi. Makasla kesip istediğin kadar alıp istediğin kadar satıyorsun.”
Benimle kafa buluyorlar, trollüyorlar sandım. İstanbul’a dönünce bir araştırdım, hakikaten de varmış böyle bir şey.
En matrak jüri
49’uncu Pantene Altın Kelebek için halk oylamasının ardından, pazar günü Ritz-Carlton Otel’de jüri toplantısını yaptık.
Bu jüriye üçüncüdür katılıyorum, hiç bu kadar eğlencelisini yaşamamıştım. Kıran kırana tartışmalar da oldu tabii ama jüri üyelerinden Hasan Can Kaya sayesinde kahkahalara boğulduğumuz anlar da oldu.
Ayrıntıları şu anda veremiyorum tabii ama Hasan Can’ın kendisi bile “Ya çok eğlenceliymiş bu jüriler, hep geleyim” dedi sonunda.
Güle güle Ayşenur
Çocukluğundan beri çeşitli kanser türlerine karşı verdiği mücadelesini takipçileriyle paylaşan fenomen Ayşenur Parlak geçen hafta hayatını kaybetti.
Ünlü-ünsüz birçok insan ardından paylaşımlar yapıyor sevilen fenomenin.
Bir yanda kara para aklayangiller, bir yanda da insanlara ilham veren böyle güzel örnekler...
Bu durum bana benzer bir hikâyeyi hatırlattı. 4 yıl önce kansere yenik düşen fenomen Neslican Tay’ın hikâyesini.
Neslican’ın hayatı “Demir Kadın” adıyla film olmuş ve bir de kitabı yayımlanmıştı.
Henüz erken tabii ama belki Ayşenur kardeşimiz için de aynıları yapılır da onun mücadelesi de ölümsüzleştirilir.
Paylaş