Paylaş
◊ “Ne olacaksa olsun”cular:
Salgın ilk başladığında önlemler konusunda titizdiler. Evden hiç çıkmıyor, sipariş verdikleri su bidonunu bile önce küvette yıkıyor, sipariş torbalarını bir gün balkonda bekletiyorlardı. Ama aradan geçen 7 ayda bunaldılar.
Artık televizyonda, gazetede bile korona haberlerine dayanamıyorlar. Kendi içlerinde de ikiye ayrılıyorlar: En azından sokakta sosyal mesafe ve maske kuralına uyanlar, polis ve ceza korkusu olmadığı sürece ona da uymayanlar.
◊ “Ben koronayı atlattım”cılar:
Zaman zaman benim de dahil olduğum grup. Tıbbi hiçbir dayanağımız yok. Tamamen goygoy olsun diye, cahillikten. Hatta bana sorsanız iki kere falan bile geçirmiş olabilirim. Fakat cahil-cahile sohbet çok zevkli. Aranızda şöyle konuşmalar oluyor: “Bende ateş yükselmedi, öksürmedim de. Biraz kollarım ağrıdı.”
◊ “Her işin başı tedbir”ciler:
İlk günden itibaren ve hâlâ bütün kurallara sıkı sıkıya uyanlar. Tanıdıklarıyla açık havada bile görüşmüyorlar. Benim asıl dahil olduğum grup burası. Neredeyse sadece iş ve alışveriş için dışarı çıkıyorum, o da haftada iki. Üç kere de şehir dışına çıktım. Gerisi paso karantina. Fakat hiç zorlanmıyorum, hatta biraz işime bile geldi.
Meğer “doğuştan sosyal mesafeli”ymişim. Biz de kendi içimizde ikiye ayrılıyoruz: Kendi için korkanlar ve ailesinde yaşlı ya da kronik hastalığı olanlar. Benim babam KOAH hastası.
◊ “Bana bir şey olmaz”cılar:
Yahu bunca insan öldü, aralarında genç yaşta olanlar da var. I ıhh, arkadaşta ne gam, ne keder... Öyle bir özgüven.
Yahu sen kimsin, ömrünü tıbba adamış koca koca profesörler gitti!
Kendisi umurumda değil, kızdığım şu: Dışarı çıkmayabilirim ama bu benim tercihim. Yoksa özgürlüğümün elimden alınmasından nefret ediyorum.
Bunlar yüzünden sokağa çıkma yasakları geri gelecek diye korkuyorum.
Bir şakaktan bir şakağa
Pandemi başladığından beri kadınlarda göz makyajı da değişmeye başladı.
Maskeden dolayı altını gösteremedikleri için midir nedir, gözlerine daha belirgin şeyler yapıyorlar.
“Bir şakaktan bir şakağa” kalemler çekiliyor; Nişantaşı sokaklarında insanlar dansöz makyajıyla dolaşıyor.
Ünlü gardıroplarından seçmeler
◊ Karan’ın 4 bin 800 liralık montu
Fahriye Evcen, oğlu Karan’la Etiler’de bir kafede görüntülendi, çocuğun üstündeki montun fiyatı mesele oldu. İnsanlar ne kadar dikkatli, ona şaşıyorum. Ben o fotoğrafta çocuğun güzelliğinden başka şey göremedim.
◊ Berkay’ın 3 bin liralık turuncu terlikleri
Değil o terliğe 3 bin vermek... Değil onlarla AVM’ye gitmek... Marka üstüne 3 bin verse, “Plajda şöyle 50 metre yürü n’olur” dese giymem. Parmaklar falan, o ne fena bir görüntüdür öyle...
◊ Aleyna’nın 1300 liralık yırtık çorapları
Orası burası kaçmış çoraplarıyla gündeme gelen Aleyna Tilki, bu çoraplara 1300 lira ödediğini açıkladı. Tabii ki pahalı ama sempatik buldum ben; yaşına, stiline uygun. Peki eleştirenlerin yırtık kot giymesine kaç puan?
Serenay Sarıkaya
albüm yapsa koştur koştur ilk ben alırım
Daha önce de sesini birçok kez dinlemiştik ama ünlü oyuncunun İbrahim Selim’in “Bu Gece” programındaki “Dilek Taşı” performansına denk geldiniz mi? Gelmediyseniz bir dinleyin.
Güzel sesli, iyi şarkı söyleyen birinin gidip hemen albüm yapmaması çok “cool” bir şey bence.
Böyle bir de Metin Akpınar var. Ama Serenay Sarıkaya albüm yapsa koştur koştur ilk ben alırım.
Daha önce Bergüzar Korel ve Gökçe Bahadır’a albüm yapan Aykut Gürel, uyuma!
Açık hava tımarhanesinde bugün
Serdar Ortaç “gerekirse Azerbaycan’a savaşa gidebileceğini” açıklamış.
Yahu bu adam Türkiye’de askerden kaçtığı için 3 ay hapis yatmamış mıydı?
Paylaş