Paylaş
Beş yaz önce...Yunan adası Patmos’tayız iki arkadaş...
Beach’te şezlonglarımıza kurulduk. Bir garson kız geldi. Nasıl güzel:
Boyum kadar bacaklar, adı Katerina.
Verdik siparişlerimizi.
“Nerelisiniz” diye sordu İngilizce.
“Türkiye” dedik.
Üşenmemiş, ezberlemiş:
“Lütfen ateş etmeyin. Daha çok gencim” demez mi Türkçe!
Şebo da ben de güldük.
“Siz Türkler saldırgan, savaşçı, silahlı insanlarsınız” demeye getiriyor ama espri yapıyor tabii.
Böyle ol canımı ye. Arkadaş olduk. Akşamında nereye gidebileceğimizi falan sorduk.
Tepede, kaledeki bir restoranı övdü.
“Sen de gel” dedik. “Olur” dedi.
Akşam evinden aldık taksiyle, yine evine bıraktık dönüşte.
Anacığıyla tek katlı bir evde yaşıyor Patmos’ta. Öğrenci.
Kışları Atina’da okuyor. Yazları adada garsonluk yapıp harçlığını çıkarıyor.
Facebook’ta takipleşiyorlar Şebo’yla.
Arada bana da selam gönderiyor.
Türkiye’de ağırlayacaktık ama araya pandemi falan girdi, yalan oldu.
Dedim ya, halk bazında, siviller bazında olunca bu atışmalar çok zevkli.
Hatta bu vesileyle dostluklar bile oluşuyor.
Ama iş politikacılara gelince meselenin tadı kaçıyor.
En son Yunanistan Sağlık Bakanı Adonis Georgiadis benzer bir çıkış yaptı:
“F35 uçaklarıyla bir gece ansızın Ankara’ya gelebiliriz...”
F35 dediği, şu parasını verdiğimiz halde ABD’nin bize vermediği ileri teknoloji uçaklar.
Onlarla bir gece gelip...
Anadolu’nun kalbinde...
Ansızın...
Başkentimizi vuracaklarmış!
Yahu arkadaş, böyle geyikler beach’te, şezlongda, restoranda, masada tavla atarken falan güzel de...
Koca bir ülkenin koskoca bakanının ağzına yakışıyor mu?
“Tosun Paşa” filmindeki Tellioğlu-Seferoğlu ailelerinin hamam sahnesi gibi:
“O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış...”
Gelen tabağı boş göndermek olmaz.
Georgiadis’e sevdiği makamdan bir cevap verelim, hadi:
“Biz misafirperver halkız, F35’lerinizi layıkıyla ağırlarız. Ama dönünce nereye inecekler?”
Vaktinde niye daha çok sipariş vermemişim ki?
Dün buzdolabının üstünde buldum. Hani mıknatısla tutturursunuz ya, yarın öbür gün sipariş veririm diye...
Kim bilir kaç yıllık ama öyle
10 yıl öncesi falan da değil.
Zaten eve taşınalı 7 yıl falan oldu.
Lahmacun 6.5 lira.
Sosisli pizza 19 lira.
Tavuk şiş 20 lira.
7 parça kanat 20 lira.
Keşke o zaman arayıp “2024 temmuzunda getirir misiniz?” deseymişim.
Sahiller kurusa kârımız ne?
Bodrum’dan, Çeşme’den boş plaj görüntüleri geldikçe, bilmem kaç otel konkordato ilan etti haberleri düşünce, “Kimse restorana-kafeye gitmiyor” başlıkları okuyunca “Oh olsun!” çeken bir kitle var.
Tamam, bazı esnafın fırsattan istifade edip müşteri kazıkladığı malum.
Kabul, halkımızın önemli bir kesiminin buralarda tatil yapmasının imkânsız hale geldiği de açık.
Şuna da eyvallah:
Kimi komşularla kıyaslandığımızda, fiyat-fayda hesabına girince zararlı çıktığımız da ortada.
Ama arkadaşlar “Ohh” çekmeyelim. Bu batanlar milli servetimizdir. Orada çalışan aşçısı, garsonu, komisi, sebze veren manavı, et tedarik eden kasabı, ekmek veren fırını...
Bizim barmenimiz, bizim DJ’imiz, bizim şefimiz, komimiz, bekçimiz.
Onlar batınca yerine ucuzu açılmayacak ki.
Hepsi kapanıp daha da ıssızlaşsa oralar...
Bütün tazminatını gömüp altı masalı büfe açan beyaz yakalıya ne faydası var?
Yazın çalışıp okul masrafını çıkaran turizm öğrencisine ne kârı var?
Komşu şehirden gelip sıcak kazanda süt mısır satan adama ne kalacak kışa?
Sezonu başarısız kapatıp istifa eden otel müdürü, lokanta aşçısı, tekne turu çığırtkanına kim bakacak?
Kızalım, kızalım ama bari “Ohh” demeyelim.
Paylaş