Paylaş
Katıldığı bir düğünde kürk giymekle suçlandı Ajda Pekkan. Kürk giymenin nesi suç ki? Mesela Bülent Ersoy’a sorsanız şıklık, asalet, zenginlik sembolü.
Diva hiç haksız değil. Yakın zamana kadar da öyleydi. Ama şimdi birçok insana göre, nesli tükenmenin eşiğine gelmiş hayvan türlerinin yok edilmesinin nedeni bu.
Böyle giderse gelecek kuşaklar o canlıları sadece Bülent Ersoy’un fotoğraflarından tanıyabilecek.
Ajda Pekkan, hakkında çıkan olumlu ya da olumsuz eleştirilere kayıtsızlığıyla bilinir.
Oturup sosyal medyadan ona buna cevap yetiştirmez, şununla bununla polemiklere girmez. Kendisi yapmadığı gibi, imkânı hepsinden yüksek olmasına rağmen bu işleri yapacak bir trol ordusu da beslemez.
Tenezzül etmez.
Ama bu olayda anında reaksiyon gösterdi. Hemen savunmaya geçti:
“Tek gerçek Ajda Pekkan, tek sahte olan kürk. Hayvanlara sevgim sonsuzdur” dedi.
Taktığı aksesuvarın gerçek kürk olmadığını, bir hayvanın vebaline girmediğini anlatmak zorunda hissetti kendini.
Eskiden böyle bir farkındalığı olmadığı için de nedamet getiriyor Pekkan:
“Daha önce o tip görgüsüzlükleri yaptım. Kliplerimde kürk giydim, atları oynattım. Hatalarım oldu ama artık farkındalığım arttı. Kürk giydiğim için pişmanım, giyenlerden ve yapan modacılardan nefret ediyorum.”
Dış görünüşüne, kliplerine, konserlerine bakarak herkes Ajda Pekkan’ın nasıl bu kadar genç, böyle “fresh” kalabildiğini konuşuyor.
Size bir şey söyleyeyim mi, sırrı tam da burada aslında: Kendiyle yarışabilmesinde, kendini yenileyebilmesinde, gerekirse dönüp eski Ajda’yla kavga edebilmesinde.
Dünya alemi hayrete düşüren dış güzelliğinin formülü esasında iç güzelliğinde yatıyor.
Sanki her sabah yeniden doğuyor. Dünyaya değil, kendine bile yeniden bakıyor, tartıyor, yargılıyor. Sıfır kompleksle.
Kuşaklar değişiyor, Ajda Pekkan kendi rayında “hızlı tren” gibi ilerlerken biz “bakakalıyoruz”.
İlham vermek tam da böyle bir şey. İşte benim “Süperstar”ım. Vatandaşı olmaktan bile gurur duyuyorum.
Prenses hazır olabilir, peki ya biz...
Göz önünde insanlar için izahı güç, göğüslemesi zor bir ilişki yaşadılar.
Evlenip, ayrılıp tekrar barıştılar.
Gökhan Çıra, yeniden bir araya geldiği fenomen Selin Ciğerci’nin yüzünü göğsüne dövme yaptıracağını açıkladı sosyal medyadan, “Hazır mısın prenses” diyerek...
Bir de temsili fotoğraf koymuş, kırpık göğüs kılları falan...
Prenses hazır olabilir, belki çok da mutlu.
Peki ya biz?
Ne zorumuz vardı ki oranıza buranıza ne çizdiğinize hâkimiz?
Vaktiyle ayak öperken fotoğraflarınızı falan da yayınlamıştınız.
Başa mı sardık?
Bizi salsanız, azıcık size kalsa ya mahreminiz.
Utanmasa tahtırevanla gidecek
Bülent Ersoy, Ata’nın huzuruna çıktı;
Anıtkabir’i ziyaret etti.
Ne güzel.
Fakat bunu yaparken bile Diva’lığı tuttu, herkesin saygıyla yürüdüğü “Aslanlı Yol”da tekerlekli sandalyeyle arzı endam eyledi.
Etrafında hizmetçiler, korumalar...
Hava yağmurlu olduğu için de görevli subay kibarlık etmiş, ıslanmasın diye başına şemsiye tutmuş.
Çok eleştiriliyor ama bence aferin o subayımıza. Tam da yetiştirildiği gibi, “askerden” önce “centilmence” hareket etmiş.
Mesele yürümekte zorluk çeken bir ziyaretçiye gösterilen nezakette değil.
Mesele böyle bir saygı duruşunu bile gösterişe çevirme, kendini herkesten farklı, Anıtkabir ziyaretini bile “ayrıcalıklı” hale getirme gayretinde.
Koskoca protokolü mecbur bırakmış bu fotoğrafı vermeye.
Sahnede, klipte, ekranda bu şımarıklıklar iyi, hoş.
Yazıp çiziyoruz, eğleniyoruz hep birlikte.
Ama sıra saygı duruşuna, ciddiyete gelince...
Ne Diva tanırız, ne eğlence.
Madem şu anda rahatsız ve bir anda Anıtkabir’e gideceği tuttu...
Ayağa kalktığı ilk fırsatta, her sade vatandaş gidip efendice saygısını teyit etsin bence.
Paylaş