Paylaş
“Nasıl olur, daha 40 dakika var, bavulum falan da yok” demiş ama nafile.
Kontuar görevlisinden yardımcı olmasını rica edince “Hanımefendi tekrar anlatıyorum, kalkışa 45 dakika kala check-in yaptırmayınca uçağa alınmıyor yolcu” cevabını almış.
Ah be İlayda, uçuştan en az 1 saat önce limanda olman gerektiğini hiç duymadın mı hayatında?
Hadi geç kaldın, bari check-in’i önceden yapsaydın.
Yolda gelirken bile yapsan olur, uçuştan 24 saat önce başlıyor check-in işlemleri.
Bak şimdiden söyleyeyim, yurtdışı uçuşlarda 2 saat önceden limanda olman gerekiyor.
Sonra yine video çekme “Kurallar değişmiş” diye.
İlayda’nın videosunu izleyince kendi başımdan geçen komik uçak kaçırmalar geldi aklıma.
Bir keresinde DJ Funky C ile (Cem Nadiran) CIP’te kakara kikiri yaparken kaçırdık Çeşme uçağını. O kadar gülüyorduk ki bir baktık uçak gitmiş.
Kapıyla aramız 10 metre bu arada.
Bir başka sefer de Lübnan uçağını kaçırdım. Check-in’imi yaptım, kapıya gittim, kapının önü kuyruk.
Ben de sinir olurum daha kapı açılmadan önünde kuyruk olanlara. Sanki önden binse kabinde güzel yer kapacak.
Yahut ne bileyim, erken binince bizden önce inecek...
Oturdum bankta, kuyruğun hafiflemesini bekliyorum.
Ama ne kuyruk...
Meğer o kuyruk yan kapının kuyruğuymuş.
Kalabalıktan bizim kapıyı görmemişim.
Ben bankta beklerken kapı kapanmış, uçak gitmiş. En siniri de havaalanından kös kös geriye dönüş...
Depremde bile böyle olmamıştı
Kazan kazan yaptığı dev porsiyonlu yemeklerle ünlenen CZN Burak, babasıyla yaşadığı sorunların ardından iğne ipliğe döndü.
Babası tarafından dolandırıldığını söyleyen ve yeni restoran açabilmek için otomobillerini satan Burak Özdemir, eski kilosunun neredeyse yarısı.
Bu adam haftalarca deprem bölgesinde yardım için çalıştı, oradan oraya koşturdu, bu hale gelmemişti.
Demek maddi ve ailevi sıkıntılar insanı bu kadar yıpratabiliyormuş.
Demo-Tahsin polemiğinde kim haklı?
“MasterChef” yarışmacısı Tahsin Küçük ile Demet Akalın arasında tuhaf bir polemik yaşanıyor.
Sıkı bir “MasterChef” takipçisi olan Akalın, Tahsin hakkında şöyle bir yorum yaptı: “Tahsin, ‘Şakalaşıyoruz’ diyorsun. Aşırı iticisiniz. İnşallah sonuna kadar gidemezsiniz. Gelsin şu şampiyonlar. Bye bye...”
Yarışmacıdan cevap gecikmedi: “Keşke herkes kendi işini, sadece kendi işini hakkıyla yapsa. Teşekkürler...”
Bu kez Akalın tekrar aldı sazı eline: “Allah’a şükür hem şarkı söyleyip, hem televizyon seyredip hem yorum yapabiliyorum. Bu kadar yetenekliyim!”
Kabul ediyorum, Demet Akalın’ın ilk eleştirisi, hakaret içermese de bir yarışmacı için moral bozucu.
Ama “Herkes kendi işine baksın” meselesinde Demet Akalın haklı.
Çünkü sadece sıkı bir “MasterChef” takipçisi değil, aynı zamanda sıkı bir TV izleyicisi de.
Ama olmasa bile yine de haksız Tahsin.
Bunun televizyonda yayınlanan, her türlü yoruma, her türlü eleştiriye açık bir yarışma olduğunu unutuyor galiba.
Kendi aranızda kapalı devre mutfakçılık oynamıyorsunuz ki...
Format bu zaten. İnsanlar kiminizi sevecek, kiminizi tutacak, kiminizden hoşlanmayacak.
Böyle bir ilgi olmasa reyting de olmaz, siz de orada olmazsınız.
“Serpme”ye dokunma
Dünkü Hürriyet’te, Fulya Soybaş’ın “Türkiye Bunu Konuşuyor” köşesinde Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği Başkanı Ramazan Bingöl ile bir söyleşi vardı.
TURES olarak “Serpme değil, seçme kahvaltı; açık değil kapalı büfe” hareketi başlatmış.
Bu serpme kahvaltı aleyhtarlığı durup durup gündeme gelen, zaman zaman yükselen bir şey. İsrafı Önleme Vakfı da 2019’da benzer bir çıkış yapmıştı.
Temel mantık şu: “Serpme kahvaltıda sofraya yiyemeyeceğimiz kadar çeşit geliyor, bunların birçoğu israf oluyor.”
Doğrudur; serpme kahvaltıda bazen ağzımıza sürmediğimiz çeşitler de olabilir.
Ama kolayı var: Baştan geri gönderirsin, olur biter.
Doğrudur; sevdiğimiz ama bitiremediğimiz yemekler de oluyor.
Ama kolayı var: Alakart restoranlardaki gibi paket ettirirsin, olur biter.
Doğrudur; onu da tadayım, bunu da tadayım derken daha fazla yemiş oluyorsunuz.
Peki alakart restoranlarda onu da getir bunu da getir olmuyor mu hiç?
Bakın biz Türkler öyle bir kruvasanla ya da mısır gevreğine süt dökerek geçirmiyoruz günün ilk öğününü.
Müthiş bir zenginliğimiz ve görgümüz var bu konuda. İsrafa hepimiz karşıyız ama niçin bundan vazgeçip kendi elimizle baltalayalım ki?
Paylaş