Paylaş
YENİ ŞARKI
Bir Varmış, Bir Yokmuş
Herkes huzursuz, herkes tahammülsüz, tatminsiz, sürekli birbirine giren insan manzaraları beni kötü etkiliyor. O akıllı telefonlar insanların aklını alıyor. Halbuki şarkının adı gibi: Bir varmışız, bir yokmuşuz. Hep dediğim gibi hepimiz geleceğin merhumlarıyız. Kendimi baz alarak genel bir dokundurma yaptım. Yeni zamana bir eleştiri, günah çıkarma var. Beste, söz, her şey bana ait.
ŞÖHRETİN BAŞLANGICI
17-18 yaşında eczacılık talebesiyim
1973’te Ankara’daki Poyraz Reklam Stüdyoları’nda Türk sanat müziği ve Türk halk müziği modernizasyon çalışmaları yapıyorduk. İlk öyle başladı. Sonra ilk solo programa çıktım TRT’de. Sesimi çok beğeniyorlardı. 17-18 yaşlarında talebeyim eczacılıkta. Şenay’ın “Sev Kardeşim” şarkısını ilk kez söylediği programda ben de höm höm höm, gitarımı çala çala şarkı söyledim. Âşık Kerem’den bestelediğim “Zengi Dağı” adlı şarkıyı. O zamanlar evde ne teyp var ne televizyon. Komşulara gidiyoruz televizyon seyretmek için. Siyah-beyaz. Orada kendimi dinledim, sesim bana kalın geldi. “Allah Allah, böyle mi ya benim sesim?” dedim.
AİLEM
Babam ‘Oku adam ol’ dedi
Mazbut bir aileden geliyorum. Memur ailesiyiz. Bizim zamanımızda topçu-popçu olmak günahtı. O insanlara dair hüsran hikâyeleri anlatılırdı. Babam “Oku, adam ol” dedi haliyle. Gitar bile almadı. Eczacılıkta öğrenciyken dedem para yolladı da öyle aldım gitarımı. Bu piyasaya ayak uyduramama sebebim de o aslında. Hep bir girdim, iki çıktım. Piyasa insanı olamadım. Teklif var, ısrar yok yaşadım kariyerimi. Hiç menajerim olmadı mesela. Huzuru seçtim.
İLK PLAK
Gümüşsuyu Parkı’nda yattım
TRT’de solo program yapmışım. Meşhurum ama Ankara, Eskişehir, biraz da İstanbul’da. Gittim Hey dergisine. “Plağı olmayanla röportaj yapmıyor musunuz” diye sordum. Yener Süsoy bana baktı baktı, “Hayır” dedi. Hırs yaptım. Diskotürk Plak’ın müzik yönetmeni Şeref Yüzbaşıoğlu’yla görüşmelerimiz başladı. Plak yapsın diye Ankara’dan arıyorum. Öyle bir sıkboğaz ettim ki kurtulalım diye çağırdı. Gece otobüsüne bindim. Gümüşsuyu’ndaki Deniz Apartmanı’nda oturuyor. Sabah olsun da uygun bir zamanda gideyim diye Gümüşsuyu Parkı’nda yattım. Sonra birlikte stüdyoya gittik. 1974’te ilk plağım “Cüce” çıktı böylece.
Çileyi biz çektik
Bir tek TRT vardı, başka yerde yayınlanma şansın yoktu. Denetim sıkıydı. Gırtlak namesi yapınca TRT’den geçmiyordu şarkı. Bir dolu şarkım yasaklandı. Denetim alamıyordum ama yine de yapıyorduk. Diken üstünde söylüyordum. Şimdi her şey serbest. Çileyi biz çektik. Türk pop müziğini oluşturmak adına büyük emekler veren, idealist, gayretkeş çocuklardık.
ECZACILIK
Ticari kısmını başaramadım, battım
Aslında kimyayı da kazanmıştım ama kendi kendimin patronu olmak istedim. Kimsenin emrinde olmamak, kendi işyerimi açmak için eczacılığı seçtim. Çok hoş bir meslek. Ama işin ticari kısmını başaramadım, battım. Gazi’yi çok iyi dereceyle bitirmiştim halbuki. Esnaflığa, ticarete çalışmıyor kafam. Aklım fikrim müzikte. Para kazanamadım. Babam ölünce ondan kalanlarla ve kendi birikimimle 30 yıl önce bu evi aldım. Bir de Marmaris’te babamdan kalma bir ev var, hepsi bu. Yeter, fazla bile.
MÜZİK
“Seni Görmem İmkânsız” patlayınca...
Assolist sistemine karşıydım. Çünkü dandik bir kadın solisti tepemize koyuyorlardı. Halbuki ben daha iyi bir şarkıcıyım, daha iyi müzisyenim, daha meşhurum... İlle de kadın isteniyordu. Tabii bir Muazzez Azacı’dan, Emel Sayın’dan bahsetmiyorum ama bir sürü dandik assolistim oldu benim. O yüzden gazino piyasasına devam etmedim, kendim solist olarak çıktığım yerleri tercih ettim. Ankara Marmara Marmara Oteli, Tarabya Oteli, Büyük Efes Oteli gibi. Müzikal olarak galiba en memnun olduğum zamanlarım “Fırtına” ile başlayan süreç. O da 80’lerin başına tekabül eder. En son “Seni Görmem İmkânsız” patlayınca ticari olarak da verimli bir dönem oldu. 90’lı yıllarda da ürettim tabii ama n’aptıysam tutmadı. Attilâ İlhan’dan “Ayrılık Sevdaya Dahil”i yaptım, daha ne yapayım? Bir de ona telif ödedim. 25 bin liram gitti. O ara tutmayan bütün albümleri ben yapıyordum ama yılmıyorum da. İlle de tutması gerekmiyor ki, ben o işi yapmak istiyorum. Diyorum ya teklif var ısrar yok yaşıyorum hayatı.
SÜLALE
Bir tek ben sarıyım
Ailede bir ben sarıyım. Sülalede bu renk olan bir ben varım. Abilerim falan hâlâ şaşırırlar. Benim ata dedem Kırım Türkü. Kanuni zamanında gelip Marmaris Kalesi’nin komutanı olmuş. Rodos fethedilmiş ama dedem kale komutanı olarak kalmış. Sonra da adalardan kız alınmış. Büyük babaannem İstanköylü (Kos). Anne tarafım Yatağanlı.
SEYYAHLIK
158 ülke gördüm
Hayatta yaptığım iki tane iyi şey var benim: Müzik ve seyahat. O yollara düşmek bana çok iyi geldi. Ne hatalarım var geçmişte esefle kınadığım... Kendi formülünü bulmak deniyor ya o sayede buldum doğru yolumu. Kendi hakkımdan gelmemin yolunu. Söylemesi ayıp pandemi başladığında Kanarya Adaları’ndaydım.
Bir de grup ayarlamaya çalışıyorum ki ucuza gelsin. Promosyonları falan kovalıyoruz. 158 ülke gördüm. Kongo, Borneo, Amazonlar... Bir de özerk yerler var. TRT’den program teklifi geldi ama öyle Paris, Londra gibi yerler yapmak istemedim.
Kabile yaşamlarına sızmak amacımız. Bantu kabilesini ziyaret eden dünyada 113’üncü kişiyim örneğin. Dünyayı tanıyınca buradaki küçük hesaplar umurunda olmuyor. Şöhret olsan ne olur, olmasan ne olur...
EVİM
Ben neymişim odası
Ben düzen severim. Evde de her şeyi kendi kendime yaparım. Hep düzenlidir. Öyle her yer her yerde olursa huzursuz olurum. Böyle bekâr evi gördün mü sen? Ödüller var bir sürü. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Yığamıyorum da bir yere. Hepsi düzenli olarak vitrinlerde. Odalardan birini de “Ben neymişim odası” yaptım. Afişler, fotoğraflar asılı.
SEZEN AKSU
Bana salak dedi
Biz Türkan Şoray gibi duayenlere âşık olan bir nesildik. Sezen’in şarkıları da beni benden alır. Şarkılarıyla, duruşuyla ve zekâsıyla hayrandım tabii. Astroloji talebesi olarak böyle bir yeteneğin haritasını merak etmiştim. Yeğeni Zehra’yı aramıştım, doğum saati, doğum yeri falan öğrenmek için. Buna kızmış. Tülay Özer’e yardım gecesinde insan içinde bana “salak” dedi. “Sen benim astrolojimi ne merak ediyorsun” diye çıkıştı bana. Haklıydı da. O günden beri görüşmüyoruz ama her zaman çok takdir ettiğim biridir.
CEM KARACA
Hiç unutamıyorum dostluğunu
İzmir Fuarı’nda çalışıyoruz. Kız arkadaşım Ankara’da intihar etti. Müdüriyete bildirip iki günlüğüne Ankara’ya gittim. Dönüşte gazinonun ortaklarından biri beni “Niye gittin?” diye herkesin ortasında azarladı. Halbuki kadroda yok, yok. Ajda, Bülent Ersoy, Cem Karaca falan. “Bir sanatçıya böyle davranamazsınız” diye itiraz ettim. Gittim, kuliste eşyalarımı topluyorum. Cem Karaca geldi. Benimle uzun uzun konuştu. “Attilacığım yapma, kendine de yazık etme. Bu insanlar bütün piyasaya hâkimler, başka yerde çalıştırmazlar” dedi. Sonra götürdü beni patronlarla barıştırdı. Hiç unutamıyorum yaptığı dostluğu.
Pırıl pırıl bir ses
Muazzez Abacı pırıl pırıl bir ses. Türk müziğinde üsluplar vardır. Bence en iyisi Ankara Radyosu’dur. Muazzez Abacı gibi Emel Sayın da oradandır. Ama İstanbul Radyosu onları beğenmez, konservatuvar hiçbirini beğenmez...
MİNİ GEYİK
◊ Hayat boyu böyle kendini seven biri mi oldunuz?
- Boyum kısa, 7’nci cüce ben oluyorum galiba. Neyse ki benden kısa Nusret, Sezen var... Benim boyum kısaldı tabii...
◊ Ahaha ne demekmiş o?
- 1.71 boyundayken 1.67’ye düştüm.
◊ Yok artık atıyorsunuz, bu bir şehir efsanesi.
- Yaşlandıkça eriyorsun, düşüyorsun. 70’ine gel, seni de göreceğiz.
Paylaş