Paylaş
Kocaeli’de yaşayan Nilüfer Akcoşkun Bozbağ, sadrazam torunu olduğunu iddia ederek Melek Mehmed Paşa’ya ait vakıflardan hak talep ekmek için dava açtı. Bozbağ, İzmir-Çeşme’nin yarısının kendisine ait olduğunu ileri sürüyor ve davayı kazanırsa Çeşme’ye yerleşip ilçeyi yeniden kuracağını söylüyor.
Davanın seyrini hep birlikte izleyeceğiz elbette ama bilmem hangi paşanın, yok bilmem hangi padişahın soyundan geldiğini iddia ederek açılan ve artık gına getiren bu davalar arasında bunu özel kılan bir yan var: 43 yaşındaki Bozbağ’ın aşırı ama bakın aşırı şekilde Gülse Birsel’e, özellikle de “Aile Arasında” filmindeki Mihriban karakterine benzemesi.
Konu sosyal medya gündeminde 1 numaraya oturunca bir açıklama yapmak zorunda kaldı Birsel:
“Hanımefendinin ‘Aile Arasında’daki Mihriban karakterime benzerliği yüzünden sabahtan beri Twitter’da 1 numarayım! Dedelerim sadrazam değil, İstiklâl Savaşı gazisi. Çeşme’nin yarısı benim değil, evim bile yok. Çalışıp, kazanıp alabilirim. Hanımefendiye de aynısını tavsiye ederim...”
“Anlayana sinek saz” derler ya, tam o türden bir açıklama Gülse’nin yaptığı. Diyor ki: Ben paşa torunu değil, İstiklâl Savaşı gazisi torunuyum. Yani sıra hak iddia etmeye gelirse bu memleketin asıl sahibi biziz... Diyor ki: Çeşme’de evim bile yok, çalışıp alabilirim. Yani öyle tuhaf iddialarla bir ilçenin yarısına çökmek olmaz, bu işler alın teri meselesidir...
Diyor ki: Hanımefendiye de aynısını tavsiye ederim.
Açıklamanın en vurucu cümlesi de burası. Yani canın Çeşme’de çok yaşamak istiyorsa herkes gibi çalışıp, bileğinin hakkıyla para kazanıp öyle al istediğin evi...
Bu tuhaf benzerlik Gülse’ye hepimizin istediği pozisyonu vermiş, Gülse de 90’dan takmış ağlara. Ama hiç hakaret etmeden, olabilecek en zarif rövaşatayla.
Çünkü söz konusu Cumhuriyet değerleri olunca öteden beri çok hassas bir çizgisi vardır tanıdığım Gülse’nin.
Tanırım ama mal varlığını bilmem. Fakat şundan eminim ki Gülse’ye kalabilecek mirasların en kıymetlisi, en büyüğü, en şereflisi kalmış “gazi dede”sinden.
O şeref ki torununun torununun torununa bile yeter. Bu vesileyle bir başka “benzerlik yanlışını” da düzeltmek isterim:
Önceki gün, Halikarnas 100. Yıl Yat Yarışları’nda kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden kaptan Mustafa Erol’un hikâyesini yazmıştım. İsim benzerliği nedeniyle köşeme yanlış Mustafa Erol’un fotoğrafı girmiştir.
Öncelikle merhumun yakınlarından, sonra da fotoğrafın asıl sahibinden özür dilerim.
Geldiğiniz gibi gidersiniz
Dijital platform Disney+ bir süre önce Atatürk’ü anlatan bir dizi çekileceğini ve Mustafa Kemal’i de Aras Bulut İynemli’nin canlandıracağını duyurmuştu.
Hatta ben de İynemli’nin ne kadar doğru bir karar olduğuna dair bir yazı yazmıştım. Ermeni diasporasının baskısıyla diziden vazgeçilmiş.
Sosyal medyada boykot kampanyası sürüyor, RTÜK konuyla ilgili inceleme başlattı.
RTÜK’ün hassasiyeti çok yerinde. Umarım en kısa zamanda sonuçlanır ve o platform Türkiye’ye nasıl geldiyse aynı şekilde gönderilir.
Yok öyle 85 milyonluk ülkede para kazanıp, ülkenin kurucusuna karşı böyle ikircikli tavır takınmak. Gidiniz, dizilerinizi diasporaya satınız.
Bodrum’un köpekleri
Bir okurumuz evde yalnız bırakamadıkları terrier cinsi köpeklerinin olduğunu, eşinin doğum günü nedeniyle köpekle gidilebilecek “hayvan dostu” mekân aradıklarını yazmış Bodrum’da.
Bir kere şunu söyleyeyim, Bodrum genel olarak hayvan dostu bir belde zaten. Çarşıda dükkanların kapıları açık, sıcaklarda köpeklerin klimalı dükkanlara girerek orada serinde yatmalarına falan izin veriyor esnaf.
Kuyumcuda yatan kocaman köpeğe rastlayabiliyorsunuz mesela. Kimseye zararları olmadığı gibi kimse de onlara zarar vermiyor.
Aynı görüntüler Migros, D&R gibi kurumsal yerlerde de yabancı değil gözlere.
Aklıma ilk elden gelen restoranlarsa merkez Kumbahçe’de Başak-Kıvanç Tatlıtuğ çiftinin de gittiği Yula ve Arka Pizza, Müdavim, Keçi gibi komşuları var.
Yeter ki köpeğiniz mülayim olsun, başka hayvanlarla sorun çıkarmasın...
Paylaş