Paylaş
◊ 6 dil bilmenize rağmen “Benim en derin vatanım Türkçedir” diyerek Türkçe yazdınız. Türkçe, yumuşak sesli bir anne mi, otoriter sesli bir baba mı olurdu?
- Yumuşak sesli bir sevgili diyelim. O da anne yerine geçebilir zaten. Zaman zaman beni kızdırıyor ama o kadarı da olacak artık!
◊ Hayatınız bir film olsa macera mı olurdu, romantik komedi mi?
- Macera ihtimali fena değil. Kendine göre bir macera. En doğrusuysa şu: 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlarımda hayatım aslında bir trajedi. Şimdi 60’lı yaşlarımda tam bir komedi.
◊ Zaman makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?
- Geleceğin bugünden daha iyi olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Geçmişin bir yerlerindeyse sadece kısa bir süreliğine bulunmak isterdim. 19’uncu yüzyılın sonlarıyla 20’nci yüzyılın başlarında İstanbul ve Selanik’te, 1950’li yıllarda Paris’te, 11’inci veya 12’nci yüzyıllarda Endülüs’te.
◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?
- Gevezeye efendim, gevezeye tahammül zor! Oburların komik bir tarafı vardır. Patlayacak gibi yerler işte. Gülerim ben onlara. Biraz ben de öyle olduğum için.
◊ Aşkın karşıtı: Nefret mi, kayıtsızlık mı?
- Kayıtsızlık tabii! Nefret bir bağlılığın hâlâ devam ettiğini gösterir. Aşkın tuzu biberidir üstelik. En güzel sevişmeler en büyük kavgalardan sonra gelir. (Gülüyor)
◊ Affetmek mi, unutmak mı?
- Affetmek dediğin koca bir yalan! Hem de kibir işi. Unutmak iyidir. Geçer gidersin. Bazen de öyle bir gömersin ki kendin bile bulamazsın!
◊ Eski bir hatıranın yâdına hangisi daha güzel eşlik eder: Sezen mi, Ajda mı?
- Ajda daha eskidir, çocukluk yıllarıma kadar gider. Oralarda ne anılar saklı. Ama şarkılarını aklıma getirdiğimde Sezen’e daha yakın hissederim kendimi.
◊ Zeki Alasya mı, Metin Akpınar mı?
- İkisine de çok güldüm. Metin Akpınar’ı “Devekuşu Kabare” günlerinde seyrederken gülmekten altıma kaçırmıştım bir keresinde. Hayatımda onun için çok özel bir yeri var.
◊ Sizce hangisi daha avantajlı: Zengin ama çirkin doğmak mı, fakir ama güzel doğmak mı?
- Yaşla ilgili değişir. 20’li yaşlarımda ikincisi daha cazipti, şimdi birincisi. Hayatı acımasız gerçekleriyle kabul etmeye hazırsanız!
İstanbul yorgun ama hâlâ çok güzel bir kadın
◊ İstanbul romancısısınız... Sizce bu şehri Anadolu yakasından mı seyretmeli, Avrupa yakasından mı?
- Anadolu yakasından Avrupa yakasını. Güneşin en güzel batışını seyredebilmek için.
◊ İstanbul bir insan olsa... Kadın mı olurdu, erkek mi?
- Yorgun, çok yaşamış, biraz da bezgin ama hâlâ çok güzel bir kadın.
◊ Hangi aşkınızdan vazgeçmek daha zor olurdu: Yaşadığınız Kadıköy mü, tutkunu olduğunuz Sarı Kanarya mı?
- Nasıl soru bu böyle! Neden vazgeçecekmişim herhangi birinden? Vazgeçmem efendim, ikisinden de vazgeçmem!
◊ Tavla mı, satranç mı?
- İkincisini bir türlü öğrenemedim ne yazık ki... Daha asil gibi duruyor değil mi? Hoş tavlayı iyi oynadığım da şüpheli. Ama işin kızdırma tarafı çok keyif veriyor doğrusu. Ne kavgalar gördüm ben! Romanlarıma bile konu oldu.
◊ Biraz yoldan çıkmak istediniz: Mantı mı, iskender mi?
- Hiç de yoldan çıkmış olmam efendim, bunu da nereden çıkarıyorsun? Çok sevdiğim yemekler. Ama bir keresinde sırf iyi bir iskender yemek için İstanbul’dan Bursa’ya gitmişliğim vardır. Buradan anla artık gerekeni.
Paylaş