Paylaş
Altın Portakal’ını Çirkin Kral’a adayan Nur Sürer, piyanist-besteci Fazıl Say, yazar Murathan Mungan...
Biri oyunculuğun, öbürü müziğin, diğeri edebiyatın tartışmasız isimleri...
Toz konduramıyorlar Yılmaz Güney’e.
Karşı cephedeyse oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın temsil ettiği grup var:
Yılmaz Güney’in şiddet yanlılığına ve kadın düşmanlığına vurgu yapıyorlar.
Tartışmaya en son Nuri Bilge Ceylan katıldı. Altın Palmiye ödüllü yönetmenin, jüri başkanı olduğu Adana Altın Koza’da Çirkin Kral’ın hakkında yaptığı konuşma ortaya çıktı.
Güney hakkında özetle şöyle demiş NBC:
“Sadece beni değil, Türk sinemasında birçok önemli yönetmeni etkileyen, heveslendiren, farklı bir isim. Sinemasıyla sınırlı kalmayan kişiliği, karakteri, EKSİLERİ, artıları, HATALARI ve doğrularıyla bir efsane...”
Sözlerinden büyük harflerle alıntıladığım, “eksileri, hataları” kelimeleri buradaki altın anahtarlar.
Bir yandan sinema açısından önemine değinirken, diğer yandan da eleştirilecek yönleri olduğunu kabul eden objektif bir tarif.
Bunu söyleyen de boru değil, Altın Palmiye ödüllü bir sinema insanı.
“Kitabın tam ortasından konuşmak” denir ya... Bence de NBC “filmin tam ortasından” konuşmuş Çirkin Kral hakkında.
İçkinin, sigaranın tadını bilmezmiş
Her ölüm acı tabii ama bazılarını daha bir yakıştıramıyorsunuz insana. Gençliğinden, sağlığından, hayat dolu olmasından galiba. Kafanızda yan yana getiremiyorsunuz o kişi ve ölümü.
Baş dansçısı olduğu “Sultans of the Dance” grubunun afişlerini süslüyordu karizmatik haliyle. O sert görünümüne rağmen mülayimliğiyle takdir toplamıştı “Survivor”da.
Sağlık, spor, yetenek, yakışıklılık, efendilik, şöhret... Ne ararsanız vardı Hasan Yalnızoğlu’nda.
İçkinin, sigaranın tadını bile bilmezmiş. Çok genç yaşta pankreas kanseri nedeniyle ayrıldı aramızdan.
Ne kadar teselli olur bilemem ama kim duysa “Çok üzüldüm” diye karşılıyor haberi.
Sevenlerine sabırlar dilerim. Benim gibi hisseden çok ki X’te TT an itibarıyla.
En İspanyol İlber Hoca!
Dünyanın en önemli turizm ülkelerinden İspanya’nın Madrid, Barselona, Mayorka gibi gözde tatil beldelerinde halk, şehirlerinde turist istemedikleri için yaz boyu sokaklara dökülmüştü.
Gerekçeleri turistlerin neden olduğu kalabalık, trafik, pahalılık gibi nedenler.
“Vay be, turistin hâlâ ‘kutsal’ sayıldığı bizim gibi ülkelere ne uzak!” minvalinde bir yazı yazmıştım bu protestolar üzerine.
Neyse ki bizden de tarihçi İlber Ortaylı çıktı turistlere karşı çıkan.
Kafa TV’de İstanbul’un yaşanması en zor ikinci il çıkmasını yorumlayan Hoca, “Gelmesinler, hiç kimse gelmesin. Ne yerleşmeye gelenler ne turistler. İstemiyoruz. Bu ne be!” diye çıkıştı.
Hocam parti kur, oy verelim.
Viva İlber Hoca...
Yalnız hocam, İspanya sokaklarında dans ederken görüntüleriniz düşmüştü yazın.
“Bu ne perhiz” diye kızmasın İspanyollar...
Paylaşımda filtre adaleti
En çok grup halinde, kalabalık çekilen fotoğraflarda karşımıza çıkıyor. Fotoğrafı hep beraber çektiriyorsunuz, sonra içlerinden biri kendine ve sevdiği bir-iki kişiye rötuş yapıp paylaşıyor.
Arkadaşım, gençleştireceksen, güzelleştireceksen ya herkese yap, ya kimseye yapma. Eşitlik olsun.
Yoksa ortaya Emel Müftüoğlu ve Kubat paylaşımı gibi işler çıkıyor.
Demet Akbağ, Ercan Saatçi falan 12 kişi fotoğraf çektirmişler; Emel’in paylaştığı ayrı insanlar, Kubat’ınkiler ayrı.
Bir fotoğraftan öbürüne, kimi 10 yıl ileride, kimi 10 yıl geride.
Toplumsal bir görev
Fenomen Bahar Candan ve Nihal Candan kardeşler hapishaneden sonra birbirlerine de girdiler.
Bahar Candan ablasının eski sevgilisiyle olduğunu ifşa etti, aynı otel odasında kaldıklarını ve annesinin buna aracılık yaptığını söyledi.
Hepimizi de göreve davet etti: “Rica ediyorum toplum olarak baskı yaratalım!”
Sizde değil, sizi salanda kabahat. Toplum olarak tekrar girmeleri için baskı maskı yaratamaz mıyız acaba?
Paylaş