Paylaş
◊ ANLAMA: Twitter, Instagram, Facebook, televizyon kanalları, radyolar ne varsa tarayıp tam olarak ne olup bittiğini anlamaya gayret ediyorsunuz. Alabildiğiniz her bilgi kırıntısından bir puzzle oluşturup nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğunuzu canlandırıyorsunuz. En yakınlarınız, aileniz, arkadaşlarınız, tanıdıklarınızla konuşup puzzle’larınızı karşılaştırıyorsunuz. Ortak bir fotoğraf ortaya koymaya çalışıyorsunuz.
◊ EMPATİ: O fotoğraf bir kere ortaya çıktıktan sonra, bu afet sizin başınıza gelmediği için, ona maruz kalanların halini düşünüyorsunuz. Hayatını kaybedenlerle, enkaz altındakilerle, dışarıda onlar için çırpınan yakınlarıyla, yaralılarla, üşüyenlerle, aç-susuzlarla kendinizi kıyaslıyorsunuz. “Onlar için ne yapabilirim” duygusu ağır basmaya başlıyor. Yine etrafınızdakilere danışıp yapılabilecekleri tespit etmeye uğraşıyorsunuz.
◊ ÇARESİZLİK: Felaketin büyüklüğü ortaya çıktıkça böyle bir yıkım karşısında kendinizi zavallı hissediyorsunuz. O sırada kahramanlar ortaya çıkmaya başlıyor. Kimi işinin başına koşuyor, gönüllü oluyor: Sağlıkçılar, madenciler... Kimi bagajına battaniyeleri, ekmekleri doldurduğu gibi deprem bölgesine yola çıkıyor. Kimi yardım kampanyaları organize etmeye başlıyor. Kendinize en yakın bulduğunuzun ardına düşüyorsunuz.
◊ PAYLAŞMA: Felaketin duygusal ve maddi faturasını depremzedelerle paylaşma aşamasına geçiyorsunuz. Yıkım, şehir isimlerinden, sayılardan çıkıp insanileşmeye başlıyor. İnsan hikâyeleri ortaya çıktıkça siz de onlarla beraber üzülüp acı çekiyorsunuz. Oluşan maddi kaybı paylaşmak için giyecek yolluyorsunuz, koliler hazırlıyorsunuz, televizyondaki kampanyalara SMS atıyorsunuz, para bağışlıyorsunuz.
◊ ÖZKAYGI:
Sonunda kendinize dönüyorsunuz. “Ya benim de başıma gelirse” diye düşünüyorsunuz. Binanın sağlamlığı derdine düşüyorsunuz. Evde hayat üçgeni alanları bakıyorsunuz. Depremzede olmasanız bile depremin ruhunuzda yarattığı yıkımın hasar tespitini yapıyorsunuz. Suçluluk duymadan yemek yiyebilmenin, devamlı uyanmadan uyuyabilmenin yollarını arıyorsunuz... Ama beceremiyorsunuz.eremiyorsunuz işte.
Afet insaniyet turnusolü gibi
Bazılarının gerçek yüzü demeyelim de iyi yüzleri işte böyle kötü zamanlarda ortaya çıkıyor.
· Demet Akalın mesela...
Skandallar kraliçesi, olaysız günü geçmiyor normalde. Ya bir kadın meslektaşına bel altı vurur, ya garsonun kafasından şampanya döker. Hazzetmezdim mizacından. Ama yırtındı depremde. TIR’larca yardım organize edip gönderdi. Helal olsun.
· CZN Burak mesela...
Yemek videolarına burun kıvırırdım. Havadan bir zenginliğe kavuştuğunu düşünürdüm. Ama ilk günden depolarında ne var ne boşaltıp bölgeye götürdü. Çocuklar için eğlence karavanları yaptı. Hâlâ devam ediyor. İyi ki zengin olmuş da imkânlarını seferber edebiliyor diyorum şimdi. Helal olsun.
· Volkan Demirel mesela...
Benmerkezci, hırçın, kavgacı, kendini beğenmiş bilirdim. Olumlu yanlarından ziyade olumsuz yanları kalmış hafızamda. Ama daha depremin ilk anlarında o ağlayarak yaptığı yardım çağrısı yok mu... Artık bir tek o görüntüsü var aklımda. O gün bugündür de bölge halkı için elinden geleni yapıyor. Helal olsun.
Neler oluyor, iyi misin Uraz?
Normal koşullarda magazin gündemine bomba gibi düşerdi:
Uraz Kaygılaroğlu sosyal medyada 400’e yakın kişiyi arkadaş listesinden sildi. Silinenler arasında Kaan Yıldırım, Engin Öztürk, Aras Bulut İynemli, Demet Özdemir, Hazal Subaşı gibi önemli isimler var.
Kimiyle başrol oynamış, kimiyle bütün yazı beraber geçirmiş...
Ülkenin durumu bu olmasa “Uraz Bey, ünlü isimleri neden listenizden çıkardınız” diye peşinde kameralar koşar, listeden çıkarılanlara mikrofonlar uzatılır, onların sosyal medyada verecekleri tepkiler son dakika gelişmesi olarak verilirdi.
Ama kimsenin ne tepki verecek hali, ne açıklama yapacak takati, ne yorum yapacak mecali var. Gerek de yok zaten. Çünkü bazen olur böyle.
Her şey, herkes bir anda yük gelir insana.
Uraz Kaygılaroğlu, “Sen Kiminle Oynuyorsun” filminde Demet Özdemir’le başrolü paylaşmıştı.
Bardağın taştığı bir an gelir, bardağı da sürahiyi de fırlatırsınız karşı duvara. Kurunun yanında yaş da yanar hatta.
Listeden çıkarılan tek bir kişi olsa üzerine alınabilir o kişi.
Ama listeden çıkarılan herkes anlamıştır ki bu şahsına yönelik bir şey değil.
Uraz Kaygılaroğlu’nun kendisiyle alakalı bir şey.
Çoğunluk “Aa, Uraz sarmış bir şeye” deyip “Biraz kendi haline bırakalım” diye düşünmüştür.
Gerçek dostlarıysa alınıp tavır koymak yerine, “Neler oluyor, iyi misin, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye sormuştur.
Paylaş