Çocukken babam trafikte çalan kornanın notasını sorardı

Aileden müzisyen olunca, evde orkestra provaları yapılınca böyle oluyor demek ki... Saksafon üstadı Muhittin Paydaş, 3 yaşında davul öğretip 5 yaşında albüm yaptığı oğluna kornayı da sorarmış, çay kaşığı sesinin ritmini de. Sonuç, 20 yıl sonra patlama yapan Türk pop müziğinde ortaya çıktı. 90’lı yıllarda Kayahan’dan Nilüfer’e, Mirkelam’dan Sertab’a hangi taşı kaldırsanız altından ya aranjör, ya besteci ya da söz yazarı olarak onun adı var: İskender Paydaş. Hayatta iki kere şöhret olmuş nadir bir müzisyen...

Haberin Devamı

3 yaşında davul,5 yaşında piyano ve “Büyük İskender” ismiyle ilk single, konserler... Çocuk star olmak eğlenceli mi, yorucu mu?
- Tek yorucu yanı sürekli piyano ve solfej çalışmaktı. Onun dışında çok eğlenceliydi. Sahneye, konsere çıkmak, stüdyoda şarkı söylemek, benim için bir oyun gibiydi. Çünkü 5 yaşında, 7 yaşında yorulmak nedir bilmeyen bir dünyam vardı.
Çocukken babam trafikte çalan kornanın notasını sorardı

Hangisinin üzerinizde daha çok etkisi vardır: Orkestra şefi ve saksafoncu babanız Muhittin Paydaş mı, üstadınız Kayahan mı?
- Babamın müzik dünyasına doğdum aslında. Temel şekillenmem babam sayesinde oldu. Ama bununla adımlar atmak, kariyer yapmak, kendime has, özgün bir şeyler yapmak tamamen Kayahan sayesinde. Her ikisinin de etkisi eşit üzerimde.
Babanızın küçükken trafikteki kornaları, çay kaşığının sesini dinletip notalarını sorduğu... Efsane mi, doğru mu?
- Bu efsane değil, doğru. Hatta kamyonların dıdıdıdıt diye kornaları olurdu ya, “Kaç kaçlık?” diye sorardı. Ben de bilirdim her seferinde. Çok eğlenceli bir oyundu benim için.
 Konservatuvarınkatılıklarından dolayı okulu bıraktınız, rock grubu kurdunuz. Şimdi bakınca: Sabırsızlık mı, doğru karar mı?
- Konservatuvarı bırakırken ilkokul 5’ten orta 1’e geçiyordum. Hem okulun ödevleri hem konservatuvarın gerekleri artık boyumu aşmıştı. Dayanamadım o baskıya. Zaten sonra öğrendim ki Türkiye’deki birçok yetenekli müzisyen konservatuvardan atılma ya da konservatuvarı terk etmiş isimler. O da bir avuntu...
19’unuzda artık Kayahan’ın ekibindesiniz. Zagreb’de katıldığı Eurovision yarışmasında, sarı uzun saçlarını savuran yakışıklı akordeoncu olarak yeniden tanındınız. İkinci kez gelen şöhretin hazmı daha mı kolay, daha mı zor?
- İlkinde şöhret olduğumun farkında değildim. Hep müzik dünyasında ve şöhretler arasında olduğum için herkesin meşhur olduğunu düşünürdüm, sokaktaki memurun da bakkalın da. Tabii Eurovision’dan sonra arkadaşlarım da ailem de farklı davranmaya başladı. İrite edici de oluyor bu. Zamanla alışıp avantajlarından yararlanmanın, dezavantajlarından korunmanın yollarını buluyor insan.
 90’lı yıllarda sevilen, beğenilen hangi işi kaldırsak altından ya besteci, ya söz yazarı ya aranjör olarak imzanız çıkıyor. O yıllarda tam olarak ne yaşadık biz: Tüp patlaması mı, pop rönesansı mı?
- 90’larda birden bire bunu yapmaya başlamadık. Kayahan’la beraber 1986 gibi çalışmaya başlamamızın sonuçlarını 4-5 yıl sonra almaya başladık. İnsanlar karşılarında onlara hitap eden müzikler buldular ama hazırlığı önceden yapılmıştı aslında.
 Hisselerinizin en çok tavan yaptığı gece... Şebnem Ferah’ın “Kadın”ı mı, Mirkelam’ı bir akşamda milyonların tanıdığı “Her Gece” klibi mi?
- “Her Gece”de beni tanımayanlar da tanıdı, tanıyanlar da başka bir yönümü gördü. 27 yaşımda üretimimin zirvesindeydim. Hemen arkasından Şebnem Ferah albümünden de alnımızın akıyla çıktık.
Çocukken babam trafikte çalan kornanın notasını sorardı
 İki kez evlendiniz, bir oğlunuz var. Baba olmak insanı hayata karşı daha mı cesur, daha mı kaygılı yapıyor?
- Aslında hayata karşı hep cesurdum. Hep iyimserdim. Ama oğlum olmadan önce hayata karşı cesaretim ve iyimserliğim azalmaya başlamıştı. Evlat sahibi olunca bunları tekrar kazandım. Bir de Allah insana bir güç veriyor. Kafamdaki bulutlar dağıldı. Çok daha iyi görmeye başladım. Çalışkan ve enerjik oldum. Çünkü artık tek başıma değilim, üç başımızayız. Daha yorucu ama hoş bir sorumluluk.

Haberin Devamı

ÖZEL MESELELER
Affetmek karşındaki için iyidir unutmamaksa kendin için
Yılın hangi dönemi daha romantik? İlkbahar-yaz mı, sonbahar-kış mı?
- Sonbahar-kış. İlkbahar ve yaz daha çok hayat sevinci dolu. Romantizm biraz düşünmekle de ilgili. Duygu ve düşüncelerinle girdiğin bir yolculuk. Hele sonbahardaki sarı yaz çok romantik hissettirir bana.
Hangisi daha kötü: Kimselere âşık olamamak mı, her aşkınızın kötü bitmesi mi?
- Hangi aşk iyi bitiyor, bilmiyorum. Üzülürsün en azından. Ama hiç yaşamamaktansa sonu kötü de bitse onu yaşamak daha iyi. Diğeri hiç yaşamamak anlamına geliyor.
 Aşkın karşıtı: Nefret mi, kayıtsızlık mı?
- Kayıtsızlık.
Affetmek mi, unutmak mı?
- Bunun doğrusu: Affetmek ve unutmamak. Affetmek karşındaki için iyidir. Unutmamaksa kendin için.
◊Aşkta alıcı kuş musunuz, çantada keklik mi?
- Ben evliyim. Bilmiyorum, bu şeylere biraz uzağım.

Haberin Devamı

HAYAT BİLGİSİ
İnsanı insan yapan mantık ve içgüdüdür
 Bir şeyi gece planlamak mı, sabah planlamak mı?
- Gece planlamayı tercih ederim. Gündüz de uygulamayı. Ama her zaman tutmuyor işte... (Gülüyor)
Mantık mı, içgüdü mü?
- İçgüdülerini mantıkla doğrularsın. Her ikisinin birlikte çalışması lazım. İnsanı insan yapan budur. Yoksa ya bilgisayar oluruz ya da herhangi başka bir hayvan.
Hangisi daha avantajlı: Zengin ama çirkin doğmak mı, fakir ama güzel doğmak mı?
- Fakir, güzel ama akıllı doğmak en avantajlısı.
Para saadet getirir mi, getirmez mi?
- Bir miktar getirir. Ama o saadete alışırsın ve başka mutluluklar peşinde gezmeye başlarsın. Bence saadeti umut etmek ve umutlarını gerçekleştirmeye çalışmak getirir.
 Hatır için çiğ tavuk... Yenir mi, yenmez mi?
- Carpaccio yenir, çiğ somon yenir ama tavuk biraz zor ya... (Gülüyor)

POPÜLER ŞEYLER
Nilüfer açık ara önde geliyor
 Müzik direktörlüğünü yaptığınız isimlerden: Ajda Pekkan’la mı, Nilüfer’le mi daha yakınsınız?
Çocukken babam trafikte çalan kornanın notasını sorardı
- Nilüfer’le, çünkü benim profesyonel aranjman yaptığım ilk kişi Kayahan, hemen arkasından da Nilüfer’dir. 20 yaşında, zorlu bir görevdi. Müzikleri oluştururken bir yandan da o isimlerle yaşantıma devam ettim. O yüzden Nilüfer açık ara önde geliyor.
 Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı, Ata Demirer mi?
- Farklı tarzlar ama kendimi Cem’in esprilerine daha yakın buluyorum.
 Rock’ın kralı... Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
- Cem Karaca’nın söylemleri güzel. Kafadan giriyor, cesaretli. Hatta Dervişan grubunu yeniden kurduk, çalıp söylüyoruz. Ama Barış Manço’nun müzikalitesi, şarkılar, sözler... Ayırt edemiyorum.

KÜÇÜK KEYİFLER
Tavla hayata satrançtan daha yakın

Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?
- Şu anda orman-ağaç-temiz hava. Ama haziranda sorarsanız değişebilir.
 İmkân olsa hangisini seçerdiniz: Tüm müzik aletlerini çalabilmek mi, bütün sporları yapabilmek mi?
- Bu kadar fazla spor yapıp kendini yormaya gerek yok. Onu da başkası yapsın. Tüm müzik aletlerini çalabilmek isterdim. Çok eğlenceli olurdu.
 Biraz yoldan çıkmak istediniz: Mantı mı, iskender mi?
- İskender’e sorulacak soru mu bu? İskender tabii ki!
 Tavla mı, satranç mı?
- Tavla. Bir yandan planlar yapıp akıl yürütüyorsun, bir yandan da hayatın cilveleri gibi zarlarla uğraşıyorsun. Tavla hayata daha yakın bence.
 Kedi mi, köpek mi?
- İkisi de olur. Hatta beraber olsunlar.
Gündoğumu mu, günbatımı mı?
- Günbatımı. Ama neden? Sabahları geç uyandığım için gündoğumunu hiç göremiyorum. (Gülüyor) Hep günbatımına şahit oluyorum.

Haberin Devamı

HİÇ DÜŞÜNMEDEN HIZLI HIZLI...
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız... Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
- Deniz mahsulleri.
◊ Eski bir hatıranın yâdına hangisi daha güzel eşlik eder: Sezen mi, Ajda mı?
- Ajda.
◊ Çeşme mi, Bodrum mu?
- Bodrum.
◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?
- Gevezeye.
◊ Az tanıdığınız birine: Telefon açmak mı, mesaj atmak mı?
- Mesaj.

Yazarın Tüm Yazıları