Boğaz’da 3 saatlik tadım

Çok lüks bir oteliniz olsa ana restoranı için nasıl bir mutfak düşünürdünüz? Muhtemelen yerli-yabancı müşterileriniz için deniz ürünü sevenin de, et sevenin de, hamur işi ya da salata sevenin de yiyecek bir şeyler bulabileceği bir mutfak değil mi?
Buyurun size aykırı bir örnek: Beşiktaş’taki Four Seasons’ın executive şefi Görkem Özkan, otelin ana restoranı Aqua’yı tam bir fine dining balık restoranına çevirmiş.

“Denizle bu kadar iç içe bir ülkede, şehirde ve Boğaz’a sıfır bir restoranda bu sulardan çıkan mahsuller servis edilmeli” kafasında.
Lakerda ve enginar, Çanakkale karides gibi soğuk başlangıçlar, ızgara ahtapot, tavada ıstakoz kuyruğu gibi sıcak başlangıçlar ve tavada dülger, ızgara levrek gibi ana yemeklerden oluşan normal bir menüsü var elbette.
Ama bunun yanına bir de tadım menüsü oluşturmuş.
Fiyatı inanılmaz pahalı, iki kişi bir asgari ücret bırakıyorsunuz ama bazı şeyler Ferrari gibidir: Ömür boyu binemeyeceğinizi bilseniz bile yine de görmek, bilgilenmek, takip etmek istersiniz.
Öyleyse sizi 8 tabaktan oluşan bir Boğaz rüyasına davet etmek istiyorum. Ve bu rüya, Boğaz’ın en lüks sahilinde, başından sonuna tam 3 saat sürüyor.
Mesela önden bir kaya levreği geliyor. Şeftali, salatalık, kereviz, kırmızı soğan ve ananasla sunuluyor.
Sonraki tabak orkinos. Türkiye, özellikle Ege Denizi’nde iyi kalitede orkinosa sahip. Balığın sırt bölümü ince bir levha haline getirildikten sonra tütsülenmiş mısır kreması, ayçiçeği çekirdekleri ve şekerlenmiş zencefil ile eşleştiriliyor. Diğer tüm parçalar tartar olarak bir araya getiriliyor.
Mersin’in meşhur kırmızı karidesini bitki çayıyla servis ediyorlar. Bu çay 48 saat boyunca süzülmüş karides suyuyla hazırlanıyor. Papatya, fesleğen, kereviz filizi ve limon kabuğuyla demlendiriliyormuş. Nasıl bir kokusu var anlatamam, masayı sarıyor.
Sıradaki kerevit mantı: Kıyma yerine karides dolgulu.
Ardından barbun tava... Közlenmiş patlıcan, Memecik zeytini, kurutulmuş domates, fırınlanmış kırmızı biber kreması, yanık patlıcan püresiyle. Ve nihayet fenerbalığı: Menüdeki en benzersiz yemek. Kuzu iç organlarını fener balığı ile eşleştirmişler. Çünkü çok benzer dokulara sahiplermiş.
Son olarak da tatlılar...
Ne hayatlar, ne gustolar, ne damaklar, ne rüyalar var, değil mi?

Esra Dermancıoğlu’nun lüzumsuz delirmesi

Oyuncu Esra Dermancıoğlu, gece gece izlediği “Aşk Taktikleri” filminin ardından tam 7 dakika süren hece hece bir paylaşımla yapım sektörünü topa tuttu.

Türkiye’de sadece 20-27 yaş aralığındaki gençlerin hikâyelerine yer verildiğini ve 40 yaş üstü insanların yok sayıldığını söyledi:
“Yapımcılar Türkiye’de 50 yaş üzeri bir hikâye konulduğu zaman izlenmeyeceğini zannediyorlar ama babalar gibi seyredilir. Çünkü biz 40 ve 50’lerinde olanlar da aşk yaşıyoruz. Beynimiz çalışıyor, Alzheimer olmuyorsun 40’tan sonra. Biz durmadan 20-27 yaş arasının defilesini seyrediyoruz. Orta yaş diye bir şey var. Bunların hayatı var, sanki 27’den sonra ülkede herkes zombi, herkes mezar altında... Delireceğim, böyle bir şey olamaz...”
Bir noktaya kadar haklı Dermancıoğlu. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada genç yaş grubunun ezici bir hakimiyeti var.
Ama normal olan da bu
değil mi zaten? İnsan ekran karşısına oturduğunda, iyi bir hikâye ve anlatım kadar genç, güzel, alımlı insanlara bakmak istiyor.
Öyle değil mi ya: Anasına bakarsın ama kızını alırsın...
Ayrıca Esra Dermancıoğlu asıl nerede kitlelere mâl olmuştu? “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinde. Kim vardı başrollerinde? Beren Saat, Engin Akyürek... Kaç yaşındaydılar o zaman? Biri 26, diğeri 28.
Dermancıoğlu yine ekranlara dönmeye hazırlanıyor; “Hudutsuz Sevda” dizisiyle. Başroller? Deniz Can Aktaş ile Miray Daner. Yaşlar? Biri 24, diğeri 30.
“Delireceğim” diyor ya Değirmencioğlu.
Delirme, bir sakin ol.
Oyunun kuralı bu. Ve sen de o çarkın nadide bir dişlisisin...