Paylaş
Google’a “Boşanmak isteyen karısını” yazıyorum. Sonuçlar...
... Minibüsle ezdi
... Başından vurdu
... Öldürmek için oğlunun doğum gününe çağırdı
... Kızının yanında pompalı tüfekle öldürdü
... Banyoda baltayla öldürdü
... 4 yerinden
... 6 yerinden
... 9 yerinden
... 12 yerinden
... 16 yerinden
bıçaklayarak öldürdü.
Hep derim, “boşanamayanların ülkesi”dir Türkiye.
Araya kan girmese bile “rezalet garantili”dir bu topraklarda boşanmak/ayrılmak.
Okumuşu-cahili, Müslümanı-Hıristiyanı falan da yok bunun.
Hatırlasanıza akademisyen-yazar Sevan Nişanyan eşinin başından aşağı kavanoza yaptığı dışkısını dökmüştü.
Mesele bazen nafaka... Bakınız: Cem Yılmaz-Ahu Yağtu.
Bazen velayet...
Hatırlayınız: Rafet El Roman-Tuğba Altıntop.
Bazen de mal paylaşımı... Seyrediniz: Özcan Deniz-Feyza Aktan.
O yüzden şaşırırız Mehmet Aslantuğ ile Arzum Onan’ın boşanmak için adliyeye el ele gitmesine.
O yüzden yadırgarız Fazıl Say ile Ece Dağıstan’ın boşanmak için gittikleri adliyeden el ele çıkmasını.
Bütün bunlardan ötürü bence çok ama çok kıymetli Cem Özer’in en son yaptığı boşanma açıklaması.
Beşinci eşi Pınar Dura ile “Pembe Masa” programına konuk olan Özer, daha önce Nurgül Yeşilçay ile de 6 yıl evli kalmıştı:
“En büyük başarım boşanmak. İki çocuğumun annesiyle aynı ev içinde eş olamadım ama boşanınca çok iyi arkadaş olduk. Çocuklarım da bu nedenle çok mutlu. Hatta Pınar, Nurgül, Nejat (Osman Nejat, oğlu) ve ben bir araya gelip güzel vakit geçirebiliyoruz...”
Olması gereken de budur zaten. Hele de ortada ortak sorumluluk olan çocuk/çocuklar varsa.
En büyük eksikliklerden biri de böyle durumlarda psikolojik yardım almayı zayıflık olarak görmemiz.
Bütün suçu karşı tarafa atmak kolayımıza geliyor çünkü. Karşındakini “sahiplenmekle-malı olarak görmek” arasındaki ince çizgiyi kaçırıyoruz.
Bütün bunların üstüne “gelinlikle” çıkılan eve ancak “kefenle” girmek gibi öğretiler de biniyor.
Sanki kadın boşanıp/ayrılıp bir başka evlilik yaparsa önceki eşinin namusuna halel geliyormuş gibi bir yanlış mantık var ortada.
“Ben iyi bir sevgili olmayabilirim ama çok düzgün bir eski sevgiliyim” demişti yakın tanıdığım biri.
Düşünüyorum da... Ne mutlu ona.
Erkan Özerman ve mezara götürdüğü sırları
Prodüktör, organizatör ve menajer Erkan Özerman’ı 85 yaşında kaybettik.
Son nefesine kadar sürekli faaliyet içindeydi.
Zaman zaman gazetemizi ziyaret eder, Türkiye ve Fransa’daki projelerini anlatırdı. Biliyorsunuz, Paris Üniversitesi Sosyoloji Fakültesi’nde okumuş ve bu ülkeden Devlet Liyakat Madalyası sahibi ve Türk-Fransız Dostluk Derneği Başkanı’ydı.
Sadece projelerini anlatmazdı tabii. Off the record kaydıyla 60’lardan, 70’lerden, 80’lerden, dedikodunun da dibine vururdu. Ama ne bohçası açılmamış dedikodular!
Gençler onu Best Model vasıtasıyla Kıvanç Tatlıtuğ, Kenan İmirzalıoğlu, Burak Özçivit, Deniz Akkaya, Şenay Akay gibi isimleri piyasa kazandıran kişi olarak bilir. Oysa daha ne Ajda’lar, ne Orhan Veliler, ne Dario Moreno’lar, ne Zeki Mürenler, ne Sophia Loren’ler... Bunlar bize anlattıklarıydı.
Buzdağının suyun altında kalan kısmını varın siz düşünün.
Bana ayrı bir düşkünlüğü vardı. “Herkes aynı şeyleri yazıyor ama sen içine bir kesme şeker atıyorsun” derdi. 3 yıl önce bir röportaj yapmıştık. “Kerata” demişti, “Başlığa çıkacağını bile bile verdim sana o cevabı: İnsan ırkını temsilen tek bir güzel seçilse, o bir erkek olurdu...”
Bunu söyleyen kişi de bu kıyafetleri tasarlıyor
Katıldığı “Mevzu Gündem” programında kadınların giyimleriyle ilgili sinir hoplatan açıklamalar yaptı modacı Muammer Ketenci:
“Bir markanın yüzü olmuş Gülşen. Vitrinde koskoca Gülşen’in her yeri. Böyle şeylerin yasak olması lazım. Anadan üryan ortada dolaşacaklar, sonra da diyecekler ki erkekler bunları taciz etti.”
Bunu söyleyen de modacı ha...
Peki kimdir Muammer Ketenci, bir küçük hatırlayalım:
Defilesinde podyuma çıkan türkücü Hatice’nin orası burasını açtığı transparan kıyafet skandalında... Tasarımcı olarak imzası bulunan zat!
Paylaş