Paylaş
Yazarımız Ömür Gedik ortalama 2 ayda bir kafaları kısa devre yapacak bir açıklama yapmayı seviyor.
Sonra da TT’lerin sonu gelmiyor haliyle.
Son olarak et zamları hakkında bir yorum yaptı, ortalık yine karıştı.
“Kırmızı et daha da pahalılansın, hayvanlar kurtulsun, insanlar daha sağlıklı olsun” diyor Ömür.
Hayvan hakları gönüllüsü olduğu ve et tüketmediği için kendi içinde bir “düz mantığı” var çok zorlarsanız.
Et pahalılansın ki kimse alamasın. Kimse almayınca da kuzular, danalar kesilmesin...
İnsan neresine üzüleceğini şaşırıyor bu düz mantığın.
Bir kere yıllardır bu mücadelenin içindeki biri olarak bu işlerin zamlarla değil, ancak bilinçlenmeyle olabileceğini hâlâ anlamamış olmasına mı...
Çocuklarına et yediremeyen bir aileyi, hiçbir hayvan hakları gerekçesiyle ikna edemeyeceğini bir türlü anlamamasına mı...
Türkiye’de tüketilmese o etlerin ihraç edileceğini, daha zengin ülkeler tarafından alınacağını hesap edemediğine mi...
Of Ömür of... Bu makro-ekonomik teoremleri bir yana bırakıp sen yine hayvan beslesen, bu konuda şarkılar besteleyip söylemeye devam mı etsen acaba?
Çünkü bu şekilde biraz antipatik kaçıyor.
Ama yok, “Bu TT’ler hoşuma gidiyor/İşime geliyor” dersen yorulma, önümüzdeki ayın konusu benden...
Bak aynen şöyle yazacaksın:
“Benzine daha da zam gelsin ki insanlar yürümek zorunda kalsın, hem zayıflarlar hem de çevre korunmuş olur.”
TT garanti bak, yeminle.
Köpeğinizin kan grubu ne?
Hazır konu hayvanlardan açılmışken Hospetall Veteriner Kliniği’nden aldığım ilginç ötesi mail’den bahsetmek isterim.
“Evcil hayvanınızın kan grubunu biliyor musunuz?” diye girmişler lafa.
Hoppala o da ne ki?
Meğer köpeklerde 13, kedilerde üç kan grubu varmış. Ve tıpkı bir ameliyatta, kaza durumunda falan insanlar nasıl kana ihtiyaç duyuyorsa onların da kana ihtiyacı varmış.
Hatta ve hatta ülkemizde bir “hayvan kan bankası” varmış. İÜ Veteriner Fakültesi bünyesinde. Ama yeterince bağış olmadığı için hizmet veremiyormuş.
Al sana hayvan dostlarımızla bir ortak noktamız daha: Patili dostlar haydi tıpış tıpış kan bağışına...
Bitargil’ler Hıristiyanlığın en eski soyu mu...
Pelin Batu-Macit Bitargil’in olaylı/uzaklaştırmalı ayrılığında bir ayrıntı çok dikkatimi çekti.
O da Macit Bitargil’in Hürriyet’te çıkan “En eski Hıristiyan soyundan 30-40 adam kalmış. Bu çocuk son temsilcisi. Sana yedirmezler” sözü.
Bitargil neyi kastetmiş olabilir? En eski Hristiyan soyu Türkiye’de miymiş?
Biraz “Kutsal Kâse” gizemi gibi bir şey. Kim olabilir ki bu Bitargil Ailesi?
Aile fertlerine sordum, kibarca bu konudan aflarını istediler. Patrikhaneden dostlarımı aradım, henüz bir şey çıkmadı. Kendi araştırmalarımdan şimdilik bulabildiğim...
* Antakya’nın Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığın ikinci merkezi sayıldığı, bu yüzden Antakya Patrikliğine “Ana Kilise” dendiği...
* “Hıristiyan” adının ilk defa Antakya’da kullanıldığı...
* Ve Macit Bitargil’in geçen yıl koronadan vefat eden babası Eli İlyas Bitargil’in Antakya Katolik Kilisesi Vakfı Cemaat Başkanı olduğu...
Selçuk Ural’ın Bergen’le alıp veremediği ne?
“Bergen” filmiyle ilgili ipe sapa gelmez açıklamalar yaptı.
Diyor ki: “Yüzüne kezzap atılmasaydı ismi geçmezdi.”
E onun için Türkiye’de kadına şiddetin belki de ilk sembol ismi ya Bergen.
Diyor ki: “Çıkıp şurada külotla koşsam, ertesi gün gündem değişir ve benim de filmimi yaparlar.”
Yahu öyle koşmakla kadının öldürülmesinin ne alakası var?
Birbirleriyle kıyaslanacak şey mi bunlar?
Diyor ki: “Gerçekler maalesef bunlar. Bu ülkede sanatçı olmayacaksın.”
Zaten böyle sanatçı olacaksan hiç olma daha iyi...
Paylaş