Paylaş
Türkiye’de oksijen oranının en yüksek olduğu yer Kazdağları.
Ülkemizin akciğeri.
Memleketimizi korumayla ekonomik katkı arasında sıkışıp kaldığımız cennet parçası.
Hani denizlerimiz için “mavi vatan” diyoruz ya... İşte bu da “yeşil vatan”.
Buradaki altın madenciliğinin yarattığı tahribat kamuoyunu uzun süre meşgul etmiş, protestolar düzenlenmişti.
Hatırlarsınız, daha iki yaz evvel...
Aslında tamamen aklıselime teslim edilmesi gereken, teknik bir konu.
Ama nasıl becerdiysek, bunun üzerinden bile kamplaşmayı başarmıştık.
Kamuoyunda yükselen tepkilerin ardından Kazdağları’nda altın arama ruhsatı verilen Kanada sermayeli Alamos Gold şirketinin orman kullanım izni iptal edildi. Bakanlık onay sürecini bekletiyor.
Tereddüt etmekte, ince eleyip sık dokumakta son derece haklılar.
Hangi vatan evladının, bırakın vatan evladını, hangi dünya insanının içi sızlamaz ki o tıraşlanmış dağların fotoğrafını görünce...
Halbuki teknik uzmanlar kafa kafaya verse, çevrecilerin hassasiyetleri dikkate alınsa ara formüller de bulunabilir.
Ama şirketin genel müdürü Ahmet Şentürk “evlere şenlik” bir açıklama yaptı.
Tam da “21 Mart Orman Haftası”nın arifesinde:
“Hiçbir yere gitmiyoruz (...) 60 yıllık hak verildi. (...) Ağaç kesiminden dolayı orman bakanlığına 54 milyon TL ödedik.”
Bu ne demek ya?
Bu nasıl bir PR faciasıdır?
“Parasını bastırdık, ne istersek keseriz” gibisinden bir şey.
Arkadaş! Önce bu lisan, bu üslup değişecek.
Böyle bir açıklama, dünyanın medeni bir ülkesinde o yöneticinin kellesini götürür.
Kolaysa git o açıklamayı Kanada’da yap bakalım...
Yarın 18 Mart.
Bahsettiği yer Çanakkale.
“Düveli muazzama”ya “Hayrola? Nereye?” dediğimiz yer.
Ülkemize yatırım yapmanız, ekonomiye katkı sağlamanız, istihdam yaratmanız güzel bir şey.
Ama kimse Türk misafirperverliğine bu şekilde güvenmesin.
Siz onu tamamen yanlış anlamışsınız.
“Hiçbir yere gitmiyoruz” türü kışkırtıcı beyanlar bizi bölmez, birleştirir.
O konudaki şiarımız da bellidir:
“Geldikleri gibi giderler.”
Sen ne güzel bir insansın...
◊ Rasim Öztekin’in 7’sinde “Babasını hayranlıkla sahnede izleyen, babasını ustası yapıp o yolda ilerleyen o minik kız çocuğu bir gecede büyüdü. Ben sonunda büyüdüm baba” diyen Pelin Öztekin... Allah sabır versin.
◊ Osmaniye’nin Karasu Köyü’nde tamamen doğal malzemelerle masal diyarı gibi bir açık hava sınıfı oluşturup çocuklara virüs bulaşma riski olmadan ders okutan Rümeysa (Çevik) Öğretmen... Çalıkuşu.
◊ Antalya’da yetiştirme yurdunda büyüyüp, okuyup devlet memuru olup, aynı yurttaki kız kardeşini koruyucu aile olarak yanına alan 20 yaşındaki Nuray Okur... Kardeşi de okuyup memur olmak istiyormuş.
Çekirge “2” sıçradı
2’nci normale gireli 2 hafta oldu, 2 haftada vaka sayıları 2’ye katlandı.
Karar vericiler pandemi istatistiklerini kontrol altında tutmakla halkın psikolojisi, esnafın ekonomisi arasında denge tutturmaya çalışıyor.
Vebali, günahı, velhasıl “idaresi” çok zor bir süreç.
Biz İstanbul’dan “yazıp tutuyoruz” ama geri kalan şehirlerde de farklı değil trendler.
Mesela bir küçük lokantanız olduğunu düşünsenize: 4 ay kapatıyorsun. Kapalı dükkanın kirası, sabit giderleri... Sonra “aç” diyorsun, hayda personeli geri topluyorsun, erzak-iaşe alışverişi yapıyorsun, 2 hafta sonra “Tekrar kapan”...
Bırakın işi kötü gidenleri, iyi gidenlerin bile altından kalkamayacağı bir sinir harbi.
Böyle giderse bir sıçradık, iki sıçradık, üçüncü...
Bu kadar mı zor maskeni takmak, elini yıkamak, dip dibe oturmamak?
Aşçısı, garsonu, komisi, barmeni...
Kimsenin umurunda değil mi?
Acaba benim çok tanıdığım olduğu için mi?
Paylaş