Paylaş
Ahmet Mümtaz Taylan’ın “Empati” programına katılan yönetmen Onur Ünlü, Altın Portakal ödülünü neden sattığını anlattı:
“Dört tane vardı, birini sattım. Hayatımı satıyor olmam bir çeşit performans aslında. Hayatımın beş para etmediği ya da beş para ettiğiyle ilgili bir şey. Her ne olacaksa bu dünyada olsun bitsin istiyorum. Ben öldükten sonra yapılacak heykelle, verilecek ödülle, alkışla zerre ilgilenmiyorum, umurumda değil. Hayatımla ilgili ne varsa, o şey para edecekse şimdi etsin. Madden de manen de karşılığını bu dünyada almak istiyorum olup biten şeylerin.”
Ne ilginç bir felsefe değil mi? Oradan gelecek üç-beş kuruşa ihtiyacı olduğu için değil kuşkusuz bu sözler.
Keşke vakti falan olsa da oturup sabaha kadar tartışsak bu meseleyi Onur Ünlü’yle.
Ömür denilen şeyin, yani “bu dünyanın” ne kadar sürdüğünü, nerede başlayıp nerede bittiğini, kişinin doğum tarihiyle ölüm tarihi arasına hapis olup olmadığını...
“Put Şeylere” filmiyle ‘en iyi yönetmen’ dalında ödül kazanan Ünlü, 2020’de satışa çıkardığı ödülün altına “Zaten tahta” notunu düşmüştü.
Niye küçümsemiş ki, anlamadım mesela.
Bu kadar serdengeçti birinin altına, gümüşe, platine de takılmamasını beklerdim.
Mesela bence “tahta”, yaşayan, hikâyesi olan bir şeyden geldiği için altın dahil birçok metalden daha kıymetlidir aslında.
Hayır, en geniş anlamda bakarsak para da değersiz bir şey değil mi? Altın Portakal’ı satıp ne alacaksın parasıyla? Sarmısaklı mantı mı ısmarlayacaksın kendine? İki-üç kasa gerçek portakal?
Ahmet Mümtaz Taylan’ın sormasına rağmen, heykelciğin kaça gittiğini açıklamadı “Ünlü yönetmen”...
Arşivi taradım, en son 3
bin 50 lira fiyat verilmiş en iyi yönetmen ödülüne.
Altın Portakal komitesi olsam, usta yönetmeni bu zahmetten kurtarır, parasını bastırıp diğer üç heykelciği de alırdım yönetmenden. Şöyle güzel bir yerde, onun adına muhafaza ederdim. Ne eder: 3 kere 3, dokuz bin. Niyeti varsa ben bile verebilirim.
İsimleri de hazır: Ateş, su, hava, tahta...
Nükhet Duru’nun tayt çıkışı
Nükhet Duru, katıldığı bir davette kadınların tayt giymesiyle ilgili çıkış yaptı: “Herkes sevdiğini, istediğini giyebilir ama ne olur bu tayt olayına bir dur deyin artık. Hiç sevmiyorum... Tunikle giyilirse tamam ama öbür türlü çorapla sokakta dolaşan bir sürü hanımefendi görüyoruz. Bu hoş bir görüntü değil. Sevmiyorum, bu anlamda fikrimi saklayacak değilim. Görsellik devreye girince yurtdışından gelen modayı çok yanlış uyguluyor insanımız...”
Konuşmanın genel havasına bakılırsa kuşkusuz modayla ilgili, estetikle ilgili konuşuyor duayen şarkıcı.
Ama yeri mi, zamanı mı, çok da emin olamadım.
Çünkü daha geçen sene genç bir fenomen tayt giydiği için oyuncu sevgilisi tarafından dövüldü.
Bu sene Sultangazi’de bir kadın tayt giydiği için kocası tarafından hastanelik edildi.
Elbette ki Nükhet Duru bunları söyledi diye yapmıyorlar bu işleri.
Ama bir “kafa” var ki tekrarlandıkça bunlardan besleniyor, bunlardan cüret buluyor.
Estetik ya da değil.
Güzel ya da çirkin. Bari kadınlar karışmasa kadınların ne giyeceğine...
Patronun lavabosu
Elon Musk, 44 milyar dolara satın aldığı Twitter’in genel merkezine elinde lavaboyla girdi.
İngilizcede içinde lavabo geçen bir deyişten yola çıkarak, “Artık Twitter’ın patronu olduğum fikrine alışın, bunu kabullenin” anlamında.
Yayınladı da o onları sosyal medyadan.
Yaratıcı bir espri olduğu söylenemez tabii.
Asıl sonra lavaboyu ne yaptı acaba? Kenara bir yere mi bıraktı? Biri koşup elinden mi aldı? Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Twitter’ın bina müdürü olsanız siz ne yaparsınız yeni patronun lavabosunu?
Odasına koysaaam, mânâsız...
Depoya falan kaldırsaaam, adam dengesizin teki, ya tutturursa: Lavabom da lavabom!
Kendi odama alsaaam: Diyecek yerimde gözün mü var? Kan ter içinde uyanmışım...
Paylaş