Şehirde yürüyüş ya da koşu yapmak istiyorsunuz ama Belgrad Ormanı’nda mangal dumanları, Arnavutköy-Bebek hattında balıkçı oltaları canınızdan bezdiriyor.
Sporunuzu yapmak, açık havada yürüyüş keyfinizi arttırmak için İstanbul’un en yeni adreslerinden biri Sarıyer’deki Atatürk Kent Ormanı.
Açılalı henüz beş ay oldu, birçok bölümünde inşaat ve çevre düzenleme çalışmaları devam ediyor ama daha şimdiden genç-yaşlı birçok kentlinin uğrak noktası oldu bile.
Parkın birçok giriş çıkışı var. Ben size Hacıosman girişinden başlayarak anlatacağım çünkü oraya hem metro var hem de yokuş aşağı gideceğiz. Çünkü burası bayağı büyük bir alan: 100 dönümün üzerinde.
Yaya ve araç girişi ayrı kapılardan. Otopark kapasitesi 200 araç. Kapıdan parkın içine doğru ilerlemeye başladığınızda sizi önce parkın ismini de aldığı güzel bir Atatürk heykeli karşılıyor. Atatürk’ten hemen sonra sol tarafta çocuk oyun alanlarını görüyorsunuz. Vaktin nasıl geçtiğini anlamayacakları inmeli- çıkmalı, tırmanmalı-kaymalı birçok alengirli bölüm yapmışlar.
Üç ayrı rota
Sonra yol yavaş yavaş dikleşmeye başlıyor. Buralara da yetişkin spor gereçleri serpiştirilmiş. Yokuş bitince ya sağa ya sola gideceksiniz. Sağ taraf henüz tamamlanmamış olan yeme-içme yerleri, konser-festival alanı gibi kısımlara çıkıyor. Vaktiniz azsa sola sapın derim; sizi göletlerin olduğu bölgeye götürecek.
◊ Daha depremin ilk saatlerinden itibaren en ağır hasarı alan Bayraklı’da gönüllüler toplanmaya başladı. Her köşe başına bir su istasyonu kuruldu.
Pastaneler, fırınlar, kafeler yiyecek dağıtmaya başladı. Depremzede ve kurtarma ekiplerine yardımcı olmak isteyenler sokaklarda önlerini kesip “Su içer misiniz, aç mısınız?” diye soruyordu. İzmir
Aşçılar Derneği aşçıları, Âşık Veysel Parkı’nda çadırlarda kalan deprem mağdurları için 24 saat nöbetleşe üç öğün yemek hazırladı.
◊ Evlerine giremeyen birçok aile vardı. İzmirliler depremzedeleri yazlıklarına davet etti. Birçok otel sosyal medyada telefon numarası yayınlayıp ihtiyacı olanlar için kapılarının açık olduğunu duyurdu. Civardaki kafeler gece kapatmama kararı aldı, sağlık çalışanları ve kurtarma ekiplerine 24 saat sıcak içecek, geçici olarak dinlenme ve zorunlu ihtiyaçlarını giderme imkânı sağladı. Servisçiler ücretsiz depremzede taşıdı.
◊ Bornova’daki buz pisti yardım toplama ve ulaştırma merkezine dönüştürülmüştü. Halktan gelen yardımlar doldu, taştı.
Gülçin Başaran adlı bir yardımsever bebek bezi ve mama getirmişti. “Bunlara ihtiyaç olduğunu düşündük. İhtiyaç varsa beşik getireceğiz” dedi. 5 yaşında bir çocuk annesiyle gelip oyuncaklarını bağışladı. Her oyuncağın üzerinde not yazılmıştı: “İnşallah bir an önce evlerinize kavuşup mutlu olursunuz.”
◊ Sosyal medya hesabından paylaşım yapan E. N. A. adlı bir anne, annesi sütten kesildiği ya da başka nedenlerle anne sütüne ihtiyaç duyabilecek bebekler için “sütannelik” yapabileceğini, “anne sütü” bağışlayabileceğini duyurdu: “6 aylık bebeğimiz var. Dolayısıyla buzluğumuzda fazladan anne sütümüz var.
Depremden etkilenen ve anne sütüne ihtiyacı olan bir aile varsa seve seve paylaşırım.”
◊ Nusr’et yanlış çünkü
Orada yakınlarının haberini bekleyenlerin de tek derdi seninle sohbet etmekti sanki. Sen terapist misin arkadaşım? Bir de gece 12.00’den sonra. Ne demek bu? Yani “O saate kadar çok meşgulüm, ancak o saatten sonra arayın” mı demek istiyorsun?
◊ Nusr’et doğru çünkü
Bence mesele Nusr’et’in yapması değil, başka sanatçıların yapmaması. Travma yaşadığınız bir dönemde insana iyi gelmez mi çok sevdiğiniz, hayran olduğunuz biriyle konuşmak? Mesela Türkan Şoray 10 kadınla dertleşse, sakinleştirse, bir diğeri beş gençle sohbet etse...
◊ Nusr’et yanlış çünkü
Bu nasıl bir egodur, nasıl bir üsluptur? Kendini kanaat önderi falan mı sanıyorsun? Bir de duyar kasmış, telefon numarasının sonunu İzmir plaka seçmiş. İstersen diğer şehirlerin plakalarını da şimdiden ayırttır bir kenara, deprem oldukça yayınlarsın.
◊ Nusr’et doğru çünkü
Evet, yaptığı büyük bir ego sergilemesi. Ama böyle durumlarda egoluya egosuza bakmayacaksınız. Yeter ki niyeti iyi olsun. Biz alıştık onları bir şekilde idare etmeye, hoş görmeye. Sıra yüksek egolulara gelene kadar öyle çok fırsatçı, gerçekten art niyetli insan var ki...
Futbolcu Gökhan Çıra ve fenomen eşi Selin Ciğerci, kasım ayındaki bütün gelirlerinin bir kısmını AKUT’a bağışlama kararı aldıklarını duyurdu.
Detaylarını bilmiyoruz. “Muhasebecimiz görüşmeleri sürdürüyor” dedi Selin Ciğerci, eşi Gökhan Çıra ile birlikte yaptıkları ortak paylaşımda.
Gökhan Çıra da bir ara lafa girip, “Her derde derman olmaz ama her derde derman olsun” temennisinde bulundu.
Sonra da herkesi kendileri gibi AKUT’a destek olmaya davet ettiler. Ne örnek, güzel bir davranış.
Sadece...
Keşke Selin Ciğerci bu 40-50 saniyelik kısa videoda iki kere sitesindeki bütün ürünlerin “yüzde 50 indirime girdiği”nden bahsetmeseydi.
Güzel bir çorbaya düşen sinek gibi. İnsanın kafasına bir sürü lüzumsuz soru doluşuyor.
◊ Sizde hangisi daha çok anksiyete yaratır? Geç kalmak mı geç kalanı beklemek mi?
- Hiçbiri. “Burası İstanbul” der, geçerim...
◊ Kadıköylüsünüz. İstanbul’un Anadolu yakası mı Avrupa yakası mı?
- Anadolu yakası ve hatta daha nokta atışı yapayım: Erenköy.
◊ Yeşilçam’dan hangisi sizin kadınınız: Türkan Şoray mı Filiz Akın mı?
- Onları paylaştık biz aile içinde. Türkan Şoray benim ilahem, ablamınki Filiz Akın.
◊
Sahte olabilir mi:
Tabii ki olabilir. Artık şop’la neler yapılmıyor ki? Ayrıca belge gerçek ama garsonlar eğlence için basmış olabilir. Ama öyle bir durumda, kasayla depo bağlantılı. Yani kasadan çıkan içkiyle depoda kalan içki birbirini tutmalı. Bu içkileri kasadan öylesine düştüğünüz anda, depodaki bütün sayım şaşar. Başınız büyük belaya girer. Kolay kolay hiçbir garson böyle bir topa girmez.
Doğru olabilir mi:
Tabii ki olabilir. Fişin üstünde yazan yer, Ruby. Ortaköy’de eski Anjelique’in yerine açılan, Boğaz’ın en lüks mekânlarından biri. Çoğu müşteri arabayla bile değil, teknesiyle yanaşıyor önüne. Pusulada “Masa #1” yazıyor. Belli ki bunlar “yağlı müşteri”. En öndeki, en “faça” locaya kurulmuşlar.
Kim bu hesabı ödeyen:
EN PAHALI ESER
‘İstila’, 2020
Yağmur Çalış’ın ‘İstila’sı. Bir geyik heykeli. İnsan egemenliğindeki doğada diğer canlıların varlıklarını sürdürebilmesinin ancak ‘istilacı insan’ı taklit ederek mümkün olacağını savunuyor. Fiyatını hiç sormayın. Asıl mesele, bu ‘istilacı eser’i almaya kalkarsanız nereye sığdıracağınız...
EN UCUZ ESER
Organizasyonun en güzel yanı, doğrudan ‘üreticiden koleksiyonere’ olması. Genç sanatçıların eserleri halka açılıyor. Böylece bir sanat koleksiyoneri olmak istiyorsanız, işe küçük bütçelerle başlayabiliyorsunuz. Mesela Zeynep Aslanoba’nın kuklaları 1000’er lira.
EN DOĞRU ZİYARET SAATİ
Pandemi önlemleri nedeniyle herkes içeri küçük gruplar halinde alınıyor ve ziyaret 45 dakika kadar sürüyor. Benim şansıma mıydı bilmiyorum, sergiyi 14.00’te gezdim ve sanatçılardan dördüyle tanışma ve işlerinde ne anlatmak istediklerini bizzat kendilerinden dinleme fırsatı buldum. Genç bir sanatçıyı heyecanla eserlerini anlatırken izlemek o kadar güzel ki...
Balat’ın bir duvarında bir balina resmi... Beyoğlu’nun bir kaldırımında panda... Etiler’in bir otobüs durağında aslan...
Belki siz de ben de denk geldik ama çok dikkatimizi çekmedi, herhangi bir sokak sanatı örneği sandık.
Ne olduğunu anlayamadık, aklımızda bile kalmadı. Zaten çok büyük değiller.
Fakat bunlardan şehrin farklı noktalarına dağılmış tam 400 tane var. Sonra hepsinin tek tek fotoğrafı çekiliyor.
Çocukken defterin kenarına şekiller çizip yaprakları hızlıca taradığımızda çizgi film elde ederdik ya... İşte o fotoğraflar da arkaya arkaya konduklarında sanki bir balina Balat’ta yüzüyor, sanki bir panda Beyoğlu’nda dolaşıyor, sanki bir aslan Etiler’de av arıyor gibi bir video ortaya çıkıyor.
Üstelik kolaj şeklinde çizildikleri için rengârenkler. Çok eğlenceli.
Ama hepsinin tek tek elle yapıldığını ve 2 sene sürdüğünü düşünürseniz deli işi.
İşte o deli,