Paylaş
Ege lehçesini, yöresel ağızları çok severim. Otlara, sebzelere çok meraklı olan Ege’nin tatlı dilli Yörük hanımları, bağdan bahçeden topladığı her şeyi katıp kavurur ve çok lezzetli bir yemek ortaya çıkarır. Bazen üzerine sarımsaklı kese yoğurdu koyup yer, bazen de sade tüketmeyi tercih eder.
Bafa Gölü Kıyısı’ndaki tarihi Heraklia bölgesi Kapıkırı Köyü’nde yaşayan Mükerrem Dönmez, “Hiçbir şeyi telef etmeyiz, yabana götürmeyiz” diye anlatıyor.
“Kışın ebegümeci, yazın da turp otunu otlara katıp soğanla, pul biberle beraber pişiririz. Yaz sebzeleriyle yaptığımız domates soslu kızartmayı, erkeklerimiz çok sever” diye de ekliyor. Yörük dilinde Tatar da denilen bu karışık kızartmanın bilinen adı yoğurtlamadır.
Sofraların baş tacı ise kışın kuru börülce, yazın ise taze börülce yemeği. Tüm yemeklerini zeytinyağıyla pişiriyorlar ama bilinenin aksine, hiç şeker katmıyorlar.
Zeytinyağlı yaprak sarmasına, pirincin yanı sıra bulgur da katıyorlar. Kendi yaptıkları pul biberleri ise her evin mutfağının demirbaşı durumunda.
Güneydoğu Anadolu’nun pul biberi gibi koyu renkli ya da zeytinyağıyla karıştırılmış değil, biberin sade tadını alabileceğimiz kıvamda.
Delice zeytinyağının nefis lezzeti
Ege kadınları özellikle zeytin konusunda yüzyıllardan süzülüp gelen, ana babadan öğrendikleri müthiş bir bilgi birikimine asahiptir.
Özellikle zeytinyağını çok beğendiğim Bafa bölgesinde, dağlarda ve kaya aralarında yetişen Delice zeytininin toplayıcısı kadınlar.
Engebeli coğrafyada kendiliğinden yetişen, hiç sulanmayan Delice zeytininin meyvesinin tadı hafif acı da olsa, zeytinyağı inanılmaz lezzetli.
“Toplanıp, eşeklerin üzerine bağlanıp köylere indirilen bu deli zeytini biz kadınlar akıllı hale getiririz” diyor Mükerrem Hanım.
Eşi Yusuf Bey ise tam bir balık pişirme uzmanı.
Bafa Gölü’nün en meşhur balığı yılan balığı. Adı pek hoş olmasa da lezzetini seven çok. Kefal ya da sazana göre kılçığı az ve özellikle yağlı olduğu için odun kömürü ızgarasındaki lezzeti çok iyi. Göl kenarına kurulan 2 metre uzunluğunda ve ağ ipiyle örülmüş sepetler, yani “pinter” denilen davullarla avlanan yılan balığının derisi mutlaka yüzülüyor.
Yılan balığını çok tüketiyorlar
Yılan balığının çok yağlı lezzetini bastırmak için de yanında sarımsak, zeytinyağı ve limon suyunun çırpılmasıyla yapılan özel bir tarator sosla servis ediyorlar.
Yılan balığını bolca tüketen yaşlıların ise hiç gözlük takmadığını, katarakt ameliyatı olmadığını ve diz ağrısı çekmediğini anlatan birçok hikayeleri var.
Ben en çok yılan balığı çorbasını sevdim. Önce kömür ateşinde kızartılan (yöresel deyimle “korkutulan”) yılan balığı, soğan, sarımsak, domates ve defne yaprağı ile kaynatılıyor.
Ancak siz yine de benim gibi yapıp içine bolca limon suyu sıkın. Kendi deyimleriyle “zebzesiz” yaşayamayan Heraklia Kapıkırı Köyü kadınları, “Özümüz, sözümüz Yörüktür bizim” diye sık sık övünmeyi de ihmal etmiyor.
Öte yandan sac kavurmalarının, bol soğanlı et gallelerinin, keşkek, irmik helvası ve kalburabastılarının tadına bakmam için onlarla sözleştik.
Latmos-Beşparmak Dağları eteğinde, Bafa Gölü kıyısında kurulu bir Antik kent olan Herakli-Kapıkırı Köyü’nün toprakları da çok verimli. Hayvancılık ve süt üretimi ise çok gelişmiş. Doğanın tarihle buluştuğu bu güzel köyün, ay ışığının dünyaya yansıdığı en ihtişamlı yer olduğu söyleniyor.
“Biz sizi seviyoruz” diye bizi yolculayan köy halkının misafirperverliği ise anlatılmaz yaşanır.
Paylaş