Çok kültürlü barışçıl Antakya

Farklılıklarına rağmen birlikte yaşamayı becerebilmiş güler yüzlü, misafirperver insanları, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bereketli toprakları, çok kültürlü, geleneksel mutfağıyla Antakya, anlatmakta çok geç kaldığı güzelliklerini, hoşgörüsünü, eşsiz tarihini, sizlerle paylaşmaya artık hazır.

Haberin Devamı

İller Bankası Bölge Müdürü olan babam sayesinde çocukluğumda Anadolu’da ayak basmadığımız köy, kasaba, şehir kalmadı. Özellikle 1965-66 yılları arasında Elazığ’daki evimizde bir künefe rüzgârı esiyordu.
Nihayet babam bizi de peşine takıp Antakya-Harbiye’ye, künefe yemeye götürdüğünde o efsanevi tat tüm ev halkının damağına adeta
yapışıp kaldı.
Bir de tuzda pişirilen tavuğun lezzetini hiç unutamadık.
Arkada muhteşem Amanos Dağları, önde yemyeşil, bereketli Amik Ovası’yla, adeta cennetten kopup dünyaya düşerek bizi büyüleyen Harbiye’yi yıllarca unutamadım.
Neyse ki yemekçilik serüvenim dolayısıyla yolum sık sık Antakya’ya düştü.
Hıristiyan’ı, Ermeni’si, Alevi’si, Yahudi’si ve Sünni’siyle yüzyıllardır barış içinde arkadaş ve komşu olarak yaşayan Antakyalıları ve Antakya’yı her zaman çok sevdim.

Haberin Devamı

BİRLİKTE YAŞAYABİLME KÜLTÜRÜNE HAYRANIM

Habibi Neccar Camii’nin avlusundan çıkanları, hemen arkadaki kilisede ayin yapanları ve tepedeki St. Pierre Kilisesi’ne çıkanları izlerken, Antakya’nın birlikte yaşayabilme kültürüne ve medeni tavrına hep hayran kalmışımdır.
Antakya’yı betimleyen; “ezan ve hazzan sesinin çan sesine karıştığı ama kimsenin kimseye karışmadığı bir kent” deyimi tam da bu şehir için söylenmiştir.
Antakya’ya ne zaman gitsem, Uzunçarşı’nın bir ucundan başlayıp dolaşmaya, Semir Eraslan baharatçısından kömbe karışımı ve bronşit çayı, soldaki fırından katıklı ekmek, biraz ileriden tuzlu yoğurt ve sürki, sağ çaprazdan taş kadayıf, köy kahkesi ya da kerebiç ama mutlaka nar ekşisi alışverişi yapmaya bayılırım.
Aklımdan hep “Antakya baş biberi bulsam da bir muhammara yapsam” diye geçer bu arada. Sultan Sofrası’na uğrayıp kaytaz böreği, şam oruğu, zılk sapı kavurması, Şehir Kulübü’nde nar ekşili sarma içi, Asi Künefe’de kömürde pişmiş künefe yemek ve üzerine çok kavrulmuş Antakya kahvesi içmek isterim.

KAYIPLARIN ACISINI PAYLAŞIYORUZ

Vaktim kalmışsa İnci Kıraathanesi’nde limonlu haytalı, kahvaltı olarak Halepli İbrahim Usta’da sıcak bakla ezmesi ve humus yemek de favorilerim arasındadır.
Çarşıdaki her kasabın arka tarafı fırın ve lokantadır. İşte tepsi ve kağıt kebabında doğru adres burasıdır.
Bu seferki ziyaretimde Hatay Aşçılar ve Turizm Birliği’nin kadın başkanı Gayle Çinçin, dünyanın en tatlı babaannesi ile annesi Kadriye Hanım, kadim dostum İlkay Öztürk ve Türkiye Aşçılar Federasyonu’ndan şef arkadaşlarımla unutulmaz iki gün geçirdim.
Bu arada İstanbul’dan katılan Dr. Demet de bize sürpriz yaptı. Hatay Sultan Sofrası’ndan Metin Tansal’ın ifadesiyle; “Bir şehri anlayabilmek, hissedebilmek için oraya gitmek, gezmek, yemeğini yemek ve insanlarını tanımak gerekir.”
Farklılıklarına rağmen birlikte yaşamayı becerebilmiş güler yüzlü, misafirperver insanları, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bereketli toprakları, Fransız balkonlu evleri, çok kültürlü, geleneksel mutfağıyla Antakya, anlatmakta çok geç kaldığı güzelliklerini, hoşgörüsünü, eşsiz tarihini, sizlerle paylaşmaya artık hazır.
minim siz de benim gibi Anneler Günü’nde yüreklerimizi dağlayan Reyhanlı’daki patlamanın acısını ta içinizde duyuyor, Antakya insanlarına kayıplarının acısını paylaştığınızı haykırmak istiyorsunuzdur.

Yazarın Tüm Yazıları