Eğer 3. Ahmet’in ölümüyle annesi Safiye Sultan saraydaki gücünü yitirmeseydi, bu gün belki de Mısır Çarşısı olmayacaktı.
Çünkü işin başında, proje sadece Yeni Cami’nin yapımıyla sınırlıydı. Cami 1597’de sermimar Davud Ağa tarafından tasarlandığında bir külliyenin içinde değildi. Hatta Davud Ağa ölünce göreve getirilen Dalgıç Ahmet Çavuş da sadece cami yapımını sürdürdü. Ancak çok geçmeden dengeler bozuldu. Cami yapımı yarıda bırakıldı. Ta ki IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan işe el atıncaya dek... 1660’da yani inşaatın kaderine terk edilmesinden 57 yıl sonra, dönemin sermimarı Mustafa Ağa tarafından, iş başı yapıldı. Sultanın isteğiyle proje, bir külliyeye çevrildi. Camiye arasta, türbe, iki sebil, darül hadis ve sübyan mektebi eklendi.
Kurulduğu zaman tüm külliye gibi "valide" adını aldı. Çünkü iki valide sultanın imzası vardı bu yapılarda. Sonra "yeni" adı gelmiş, bu ad camide kalmış. Çarşıda ağırlıklı olarak Mısır’dan getirilen mallar satıldığı için, 18. yüzyıl ortalarında Yeni Çarşı, Mısır Çarşısı olmuş. Bugün hepsi kullanılmayan altı tane kapısı var. İlk açıldığında aktarlara, pamukçulara ve yorgancılara tahsis edilmiş. O günden kalan aktarlara, sonraları, özellikle 70’li yıllarda kuyumcular, baharatçılar, kuruyemişçiler, otantik hediyelikçiler, gıda, giyim, ürünleri satan dükkanlar eklenmiş.
88 dükkan var çarşıda... Bu arada çarşı, tarihinde iki de yangın geçirmiş. Son restorasyon 1940 tarihinde yapılmış.
Eski esnaflardan biri, babası Mehmet Kalmaz’dan işi devralan Adnan Kalmaz.... Hálá babadan kalma kutularda baharatlar var, metal etiketler raflara çakılı...
Aslında satıcı gençlere göre Mısır Çarşısı, her derde deva.
Kısaca Mısır Çarşısı’nın ahkám keseni çoktur. Bazen öyle reçeteler önerilir ki, kurunun yanında yaş da yanar. Hadi ben onlardan kendimi sıyırmayı başarıyorum artık ama zavallı turistler çarşının gizemli havasına kendilerini kaptırıp nasıl hazırlandığını bile anlamadıkları bitkilerle ayrılıyorlar çarşıdan. Orta yaşlı erkeklerin ellerinde Türk Viagrası, çerezli ballar, yüzlerde gülümseme, yine de mutlular...
Antakya usulü künefe tatlısı
Malzeme listesi
á 500 gr tel kadayıf
á 250 gr bitkisel margarin
(Tereyağı da kullanabilirsiniz.)
á 2 paket dil peyniri
(yaklaşık 400 gr)
Şurubu (şerbet için);
á 3 su bardağı tozşeker
á 3 su bardağı su
á 1 yemek kaşığı limon suyu
Şerbeti hazırlamak için; su ve tozşekeri küçük boy bir tencereye aktarıp kısık ateşte, kaynayıncaya kadar pişirin. Şeker eriyip su kaynamaya başlar başlamaz limon suyunu ekleyip 2-3 dakika daha kaynattıktan sonra ocaktan alın. Soğuması için bir kenarda bekletin. Diğer taraftan tel kadayıfı derin ve geniş bir kaba aktarın. Margarini orta boy bir tavada eritip hemen ocaktan alın. Ilık hale gelmesini bekleyip tel kadayıfın üzerine gezdirin.
Kadayıfı elinzle çekiştirerek parçalayıp köfte harcı yoğurur gibi yoğurduktan sonra iki eşit parçaya ayırın. 30-35 santim çapındaki yuvarlak fırın tepsisini 2-3 yemek kaşığı sıvıyağla yağlayın. Kadayıfın yarısını yağlanmış tepsiye iyice bastırarak yayın. Rendelenmiş dil peynirini üzerine yayıp üzerine de kadayıfın diğer yarısını bastırarak yerleştirin. Künefeyi 10 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzeri sarı kahverengi oluncaya kadar, 30-35 dakika kızartın. Künefeyi henüz sıcakken fırından alıp üzerine soğuk haldeki şerbeti gezdirin. Tatlının şerbeti iyice çekmesi için yaklaşık 10 dakika kadar bekleyin. Sıcakken dilimleyip servis yapın. Sıcak sıcak yenen bu tatlının üzerini isterseniz şam fıstık tozuyla süsleyebilirsiniz.