Ah bir adalı olsam

Adada yaşamanın telaşsızlığı, zamanın çok yavaş akıyor olması, var olanla yetinmek, deniz ve toprağın verdiği her şeyi lezzetle yiyebilmenin hazzı... Belki de uzun ömür sürmenin sırrı bunlardır.

Haberin Devamı

Girit’in başkenti Heraklion’dan Hanya’ya (xania) hareket ettiğimizde “Acaba yolda ne görebilirim, aman sakın hiçbir şey kaçırmayayım” diye düşünerek otobüsün camına yapışmıştım.
Zaten çocukluğumdan beri çıktığımız her seyahatte çok heyecanlanır, yoldaki her eve, ağaca, tarlaya bakar, tabelaları ezberlerdim.
Biraz uyur, biraz da annemin uzattığı pestil ve elma dilimlerini yiyerek seyahat coşkumu frenlemeye çalışırdım.
Girit’te, yolda gördüğüm balık tezgahları, iplere asılmış ahtapotlar, sebze bostanları, zeytin, portakal ağaçları Akdeniz’in bu en uzun boylu ve en uzun ömürlü insanlarının beslenme tarzının ipuçlarını vermişti.
Ve tabii ki zeytinyağı... Giritliler için zeytinyağı hayattır, sağlıktır, lezzettir.
Hanya, havası, suyu, insanlarının sıcaklığı, camileri, Barbaros’un askerleri gibi giyinmiş heykelleri, çok iyi korunmuş tarihi dokusuyla turistik bir şehirdi. Ama İzmir’le olan benzerliği şaşırtıcıydı.
YEMEKLER SÜRPRİZ OLMADI
İlk gece Venedik Limanı’ndaki Tamam Restoran’ın mönüsünde hünkarbeğendi, taskebap, baklava, cacık, dolma imambayıldı gibi yemek çeşitlerini görmek benim için pek sürpriz olmamıştı.
Türk olduğumuzu öğrenip Çanakkaleleli anneannesinden, İzmir doğumlu dedesinden, Aydınlı büyükbabasından heyecanla bahseden, bildiği 5-10 Türkçe kelimeyi bize hemen aktarmaya çalışan Anadolu kökenli Rumları artık çok kanıksamıştım.
Davranışları, vücut dilleri bize o kadar benziyordu ki, “Ben bu insanları çok iyi tanıyorum” demekten alamıyordunuz kendinizi. Hele yemeklerindeki lezzet yok mu, hiç burun kıvırmadan, hemen algılıyordunuz.
Ne tarihteki çatışmalarımız, savaşlarımız ne de politikamız kendimi Yunan adalarındaki yemeklere ve insanlara yakın hissetmeme engel olabilirdi. Orada, Girit Adası’nda dolaşıp yemek yerken kendimi yüzyıllar boyunca iç içe yaşadığımız bu insanların evine misafirliğe gitmiş gibi görüyordum.
Buzuki eşliğinde çalan zeybek oyununu Maria ile birlikte oynarken, kafam sirtakinin üçüncü figürünü ezberlemekle meşguldü. Bizim çiftetelli, zeybek ve halay karışımı olan sirtakiyi onlar gibi oynayabilmek için can atıyordum. Bence Giritlilerin uzun yaşamalarının sırlarından biri de her fırsatta şarkı söyleyip dans etmeleri.
Bir adada yaşamanın telaşsızlığı, zamanın çok yavaş akıyor olması, her güne “bugün ne yiyip ne içsek, nasıl güzel vakit geçirsek” temasıyla başlamanın vurdumduymazlığı, var olanla yetinmek, deniz ve toprağın verdiği her şeyi lezzetle yiyebilmenin hazzı... Belki de uzun bir ömür sürmenin sırrı bunlardır. Bizse bugünün bile bize sunulmuş bir armağan olduğunu fark etmeksizin zamanı tüketip gidiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları