Paylaş
Babaeski, merkez Kırklareli’nden çok daha küçük bir yerleşim yeri ama ziyaretçilerini şaşırtacak sürprizleri barındıran bir yer. Büyük Osmanlı mimarı Sinan’ın yaptığı cami ve ülkenin en muhteşem köprülerinden biri olan taş köprüsüyle kesinlikle özel bir ilgiyi hak ediyor. 1572 yılında inşa edilen Cedit Ali Paşa Camisi, her ne kadar Sinan’ın başyapıtı Edirne’deki Selimiye Cami’sindeki standartlara sahip olmasa da zarafeti ve işçiliğiyle dikkat çekmeyi başaran bir yapı.
Zarif taş işçiliğini inceleyin
Bence ilçenin misafirlerine sunduğu en büyük sürpriz Babaeski Köprüsü. Edirne’de Meriç Nehri’nin üzerindeki köprüyü hatırlatıyor. 72 metre uzunluğunda olan, altı zarif kemerin taşıdığı eser, 1633’te mimar Çoban Kasım Ağa tarafından yapılmış. Köprüyü daha net görmek için nehir kenarındaki çay bahçelerinin arkasına doğru tırmanmanızı öneririm. Böylece kemerlere yeteri kadar yaklaşabilir ve kemer taşlarının üzerindeki süslemeleri inceleme fırsatı yakalayabilirsiniz.
Eskinin zarif işçiliğine hayran kalacaksınız. Babaeski çevresindeki kırlık alanda, koyunlarını otlatan ya da büyük hasır sepetler ören Çingene kadınlarına rastlamanız an meselesi. Bu özgür ruhlu halkın bölgeye gelişinin 15’inci yüzyıla rastladığı sanılıyor. Hıdrellez zamanında veya yakın tarihlerde gerçekleşen, Balkan Çingenelerinin yaz mevsiminin gelişini kutladıkları Kakava Şenlikleri, her yıl mayıs ayında düzenlenen cıvıl cıvıl bir etkinlik. Kırklareli’nin ilçesi Vize’nin eski adı Bizye ya da Biza olarak geçiyor. Adının kaynağıyla ilgili rivayetler çeşitli.
Kıyıköy Limanı
Kimi Byzas isimli Trak kralını işaret ediyor, kimi Yunan mitolojisindeki Byza adlı kaynak perisini. Kralın adı daha gerçekçi bir teori olsa da bölgenin su bakımından zenginliği ve dünyanın en büyük su kanallarından olan ‘Roma Su Yolu’ da mitolojiyi haklı çıkarır gibi. Etraftaki höyüklerin sayısı ve özelliklerinden çok eski zamanlardan beri önemli bir yerleşim yeri olduğunu anlamak hiç de zor değil. 40’tan fazla höyükte yapılan çalışmalarda ele geçen bulguların bazıları İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Trakya bölgesinin tek antik tiyatrosu yapılan kazılar sonunda gün ışığını görmüş. MS 2’nci yüzyılda Roma döneminde inşa edilen tiyatronun oturma yerleri, yolları, orkestra bölümü ve sahnesi tüm görkemiyle ayakta. Tiyatro kadar olmasa da hâlâ sağlam kalmayı başarabilen Vize Kalesi de günümüz ziyaretçilerini kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Kale, ilk olarak MÖ 72 yılında inşa edilmiş, farklı dönemlerde onarım görmüş ve bugüne ulaşmış. Bölgede çok sayıda mağara ve manastır da görmek mümkün. Trakya’daki büyük karstik mağaraların sayısı 25, bunun 19’u Vize’de. İçlerinde en önemlisi kabul edilen Yenesu Mağarası’nın turizme açılması için çalışmalar sürüyor.
Yaklaşık 1.5 kilometre uzunluğunda ve birçok damlataş gölünü barındıran mağaranın masalsı bir atmosferi var. Manastırlara gelince ne yazık ki çoğu insanın içini acıtacak derecede tahrip edilmiş durumda. Kaderlerine terk edilmiş antikçağ kalıntıları arasında Aya Nikola Manastırı’na köylülerden biri sahip çıkmış. 6’ncı yüzyılda, Jüstinyen döneminde yapılan Aya Nikola, kaya manastırlarının en iyi örneklerinden biri. Vize ile ilgili maalesef unutulmaya yüz tutmuş önemli bir bilgi de Kanuni Sultan Süleyman’ın I. Viyana Kuşatması için kullandığı yolun Vize’den geçmesi... Doğayı ve tarihi sevenler bu yolu günümüzde yeniden keşfetmişler ve ‘Sultanlar Yolu’ adıyla işaretlemişler. Yol, İstanbul’da Topkapı Sarayı ile Kanuni’nin bu kuşatma sırasında otağını kurduğu Viyana’nın Simmering Köyü arasında 2.000 kilometreden fazla bir mesafeyi kapsıyor. Vize’nin sahilindeki en popüler kasabaysa Kıyıköy. Doğal bir limana sahip, bu yüzden balıkçılar için korunaklı bir sığınak. Bir zamanlar Rumların yaşadığı köyde halk balıkçılık ve ormancılık yapıyor.
Başka bir zamanın köyü
Karadeniz’in bütün haşmeti ve hırçınlığıyla, üç bir tarafından kuşattığı Kıyıköy’e Bizans kalıntılarından geçerek giriliyor. Sanki bir su kemeri veya bir kale kapısı gibi. Eski, bazıları yıkık ama hoş, iki katlı evlerden oluşan anacaddesi çok güzel. Aşağı, kıyıya doğru inen yoldan, yazın denize girilen bir plaj ve balıkçıların barındığı koya ulaşabilirsiniz. Eskiden korsanlar tarafından kullanıldığı söylenen mağaralar hayal gücünüzü harekete geçirecek... Yaklaşık 20 km uzağındaki Kastro Deresi’ne uğramayı ihmal etmeyin. Kartaltepe ise günbatımını izlemek için harika bir seçim olur; bana teşekkür edersiniz. Kıyıköy, İstanbul’a sadece 165 km uzaklıkta ama bambaşka bir zamanda yaşıyor. Özellikle yürüyüş sevenler ve balık tutkunları için öneririm.
4 milyon yaşındaki Dupnisa Mağarası
Trakya’nın turizme açık tek mağarası olan Dupnisa’nın yaşının 3-4 milyon yıl olduğu tahmin ediliyor. Mağara birbirine bağlı iki kısımdan oluşuyor aslında. Sıcaklığı her mevsim aynı olan bölümlerin içinden dere akanı yani Sulu Mağara 10 derece, Kuru Mağara ise 17 derece. Kırklareli’ne bağlı Demirköy-İğneada yolundan ayrılarak ulaşabileceğiniz ve 3 km’den fazla bir uzunluğu olan bu doğal miras derenin üzerinde kendiliğinden oluşmuş köprüsü, muhteşem sarkıt ve dikitleriyle ilgiyi ziyadesiyle hak ediyor.
Longoz ormanı
Bir doğa harikası İğneada
Bulgaristan sınırına yakın Karadeniz sahil şeridindeki İğneada hem uzun kumsalı hem de longoz ormanlarıyla tam bir çekim merkezi. Alan, 2007’den beri milli park statüsünde. 3.155 hektarlık alana sahip parkın en ilgi çekici bölgesi bu su basar ormanlar. Milli parkın güney bölümü Saka Gölü, Deniz Gölü, Hamam Gölü, Pedina Gölü, Mert Gölü ile bu göllerin etrafındaki sazlık alanlar, longoz ve yaprak döken ormanlardan oluşuyor. Kuzey bölümündeyse, Erikli Gölü ve çevresindeki sazlık alanlarla bu bölgeyi çevreleyen longoz ormanları var.
Paylaş