Paylaş
Şehrin yedinci tepesi
Cerrahpaşa
Şehrin yedinci tepesinin adı, Şehzade 3. Mehmet’in sünnetini yapan ve ‘cerrah’ unvanıyla ödüllendirilen saray doktoru Cerrah Mehmet Paşa’dan geliyor. Sadrazamlığa kadar yükselen paşa için yapılan ve adını taşıyan cami ilk durağınız olsun. Cerrahpaşa Caddesi’nden devam edip Haseki Kadın Sokağı’ndan sola dönerseniz Bizans’tan bu zamana gelen ender eserlerden birine rastlarsınız. Bulunduğunuz yer bir zamanlar Arkadios Meydanı’ymış ve şehri koruduğuna inanılan tılsımlardan biri olarak kabul edilen bir sütun dikiliymiş.
Bugün sadece iki bina arasına sıkışan ve büyük kısmı bir ağaç tarafından gizlenen kaidesi dikkatli gözlerden kaçmayacaktır. Roma İmparatorluğu’ndan 20’nci yüzyıl başlarına ışınlanmak içinse Giulio Mongeri tarafından 1. Ulusal Mimari’nin en güzel örneklerinden biri olarak yapılan Bulgur Palas ile karşılaşmanız yeterli. Bayram Paşa, Davut Paşa ve Hekimoğlu Ali Paşa camileri ile Altı Mermer Rum ve Surp Agop Ermeni kiliselerine selam vermeyi de ihmal etmeyin. Yol yapımı nedeniyle ortadan ikiye ayrılan Hürrem Sultan Külliyesi, Fatih ve Süleymaniye’nin ardından gelen en büyük külliyelerden biri. İsmi Bizans zamanından günümüze gelen Samatya’daki restoranların birinin terasından muhteşem bir manzara eşliğinde günü uğurlamayı ihmal etmeyin.
Hakkı verilmedi
Şerefiye Sarnıcı
Ne kadar kişi biliyor bilmiyorum ama bence kesinlikle hak ettiği ilgiyi alamamış bir yer Şerefiye Sarnıcı. Hemen yakınındaki Yerebatan Sarnıcı çok daha büyük ve popüler olsa da restorasyonundan sonra benim en çok etkilendiğim yerlerden biri oldu Şerefiye.
Piyer Loti Caddesi üzerindeki sarnıç 32 sütun üzerine, 428- 443 tarihleri arasında İmparator 2. Theodosios tarafından inşa edilmiş ve İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan üç sarnıçtan biri olmuş. 1600 yıllık dokusu korunarak tamamlanan uzun soluklu restorasyon çalışmalarının ardından 2018’de yeniden açılan sarnıçta saat başı yapılan ışık gösterisinin yanı sıra zaman zaman sergiler de düzenleniyor.
Başkanlık binasının bodrumundaki şaheser
Zeytinburnu Mozaik Odası
Kazlıçeşme sahilinde, müze ve sergi sarayı olarak kullanılan eski Başkanlık binasının bodrum katında, 2’nci yüzyıl Roma dönemine ait mozaikler gün yüzüne çıkarıldı. Bu alan ‘Mozaik Odası’ olarak düzenlendi ve ziyarete açıldı. Oldukça canlı renkli ve az hasarla ortaya çıkarılan bu eser, dönemin özgün sanat tarzına ışık tutuyor. Sahilin ilerisinde, 19’uncu yüzyılın ilk yarısında Osmanlı devletinin ve ordusunun modernleşme çabalarının göstergelerinden ‘Zeytinburnu Fabrika-i Hümâyûnu’ bünyesindeki önemli yapılardan biri, kültür merkezi olarak hayata döndü. Mozaikleri gördükten sonra tarihi dokuyla gurme lezzetleri bir araya getiren Fişekhane’de mola verin.
Asya’nın tatlı sularında şiirli bir mola
Aşiyan
Şair Tevfik Fikret’in evine uğrayın. Evde Abdülmecid Efendi tarafından yapılan muhteşem ‘Sis’ tablosunun da aralarında olduğu pek çok eşyası sergileniyor. Yanında tabloya ilham veren Tevfik Fikret’in aynı isimli şiiri de asılı. ‘Asya’nın tatlı suları’ ikiz nehirler Göksu ve Küçüksu’yu fotoğraflamadan ayrılmayın müzeden...
Prensin kayıp adasını görün
Vordonisi Adası
Prens Adaları’nın 10 tane olduğunu fazla kişi bilmez. Fener Rum Patrikhanesi’ndeki MS 500 tarihli haritada, İstanbul’a en yakın adanın varlığı gün yüzüne çıktı. 1010’da meydana gelen büyük depremde üzerindeki bütün yapılarla sular altında kalmış. Günümüzde Bostancı’dan Büyükada’ya vapurla gidilirken iki deniz fenerinin yanından geçilir. Ada, Küçükyalı-Bostancı sahilinin tam karşısındaki bu ikinci fenerin altındadır.
Abraham Paşa’nın çiftliği
Beykoz Cam ve Billur Müzesi
Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın kethüdası Abraham Paşa, vezirliğe kadar yükselmiş. Avcı ve kumarbaz olan paşa, Pera’daki ünlü Cercle d’Orient’in de sahibi. Beykoz’da gözlerden uzak görkemli bir çiftlik yapmış kendine. İşte o çiftliğin ahır binaları 2021’de Beykoz Cam ve Billur Müzesi olarak açıldı. Müzede 1.500 eser sergileniyor. 117 farklı ağaç türü olan bahçeye özel bir vakit ayırmanızı öneririm.
Tanıdık semtin bilmediğiniz durakları
Kadıköy Çarşı
Bir zamanlar Bizans’a Boğaz’ın karşısından bakan bir yerleşimmiş Kadıköy. Kalkedon adıyla MÖ 635 yılında kurulmuş ve Bizans’tan çok daha önce Türklerin eline geçmiş. Büyük bir öğrenci nüfusuna sahip olan semt, çarşısı, barlar sokağı ve gece hayatıyla çok canlı. Hemen yanı başındaki Moda, hem Tarihi Yarımada’yı hem de Pera’yı selamlar bütün zarafetiyle. Yeldeğirmeni ise denize açılan sokaklarında sürprizler saklar. İskele tarafında Haydarpaşa Garı’nın etkileyici binasını ve 1920’lerde inşa edilen, günümüzde İstanbul Konservatuarı olan Eski Hal Binası’nı görmeyi ihmal etmeyin. Çarşının arka sokaklarına dalıp gezerken etrafı kolaçan etmeyi de unutmayın; 19’uncu yüzyıldan kalma kiliselere rastlamanız an meselesi. Mola verirseniz ister Baylan’da kup griye’nin ister Beyaz Fırın’da soğuk bir limonatanın tadını çıkarın.
Paylaş