Paylaş
İstanbul’a duyduğum sevgi ve hayranlığı, bu kentle ilgili her yazımda mutlaka belirtirim... Bugüne kadar 12 kitap ve yazılarımla, programlarımla ilan ettim bu sevgiyi ama ne kadar anlatsam ‘az kaldı’ diye düşünüyorum. Hep yeniden başlayayım, bir şeyler daha söyleyeyim istiyorum. İşte tam da bu duygularla ortaya çıkmıştı ‘Kanatlarımda İstanbul’; İstanbul’u inanılmaz kareler ve masalsı bir anlatımla yeniden keşfe çıkmıştık. İngilizce ve Almanca olarak da yayımlanan bu koleksiyon kitap, şimdi de Karaca’nın tasarımına ilham oldu.
Altın veya gümüş rengi martıların süslediği kahve fincanlarının tabaklarında İstanbul’un eşsiz silüeti var. İsteğinize göre ‘Kanatlarımda İstanbul’ veya ‘Istanbul A Bird’s Eye View’ kitaplarım da kahve keyfinize eşlik ediyor. Zarif tasarımıyla içime sinen ve çok heyecanlandığım bir proje oldu. Karaca’nın Galataport İstanbul’da açılan mağazasında bir tanıtım günü düzenledik geçen hafta. Dostlarım beni bu mutlu günümde yine yalnız bırakmadı. Bu tasarımla anlatmak istediklerimizi bünyesinde barındıran ve şimdiden şehrin en güzel mekânlarından biri haline gelen Galataport’u sadece bir alışveriş merkezi olarak görürseniz büyük haksız etmiş olursunuz. Karaköy sahilinin hem liman olarak kullanılması hem de yaya trafiğine açılmasını sağlayan bu projede kültür-sanat merkezleri, mağazalar, restoranlar ve oteller var. Bir mahalle gibi tasarlanan proje, bölgenin kozmopolit yapısını modern bir formda yeniden hayata geçirmiş.
Karaca’nın ‘Kanatlarımda İstanbul’ fincanı
Zarif işçilik...
Gelin önce Galataport’un kalbinden, Müze Meydanı’ndan başlayalım gezmeye. Burası İstanbul’un 14 bin metrekarelik alana yayılan ilk müze meydanının çevresinde şekillenen bir yaşam alanı. Bu alanın bir meydan olarak düzenlenmesi yıllardır yanlış yapılaşma ve trafiğin arasında kaybolan birçok eserin yeniden ortaya çıkmasını sağladı. Bunların başında meydanın merkezindeki saat kulesi geliyor. Yıllarca Nusretiye Camisi’nin arkasında, İstanbul Modern olarak kullanılan antrepo alanın içinde kalan yapı, çok özel tekniklerle restore edildi. Hatta çalışmalar sonucunda, üzeri zamanla toprakla örtülmüş, kimsenin fark etmediği bir kat ortaya çıkarıldı. Yapının deniz tarafında tuğrası olan Sultan Abdülmecit’in aynı yerde inşa ettirdiği Tophane Kasrı ile ilişkilendirilen kule, Balyanlar tarafından 1848-49 yıllarında sancak kulesi olarak tasarlanmış ve muhtemelen II. Abdülhamit döneminde birçok yerde olduğu gibi saat kulesine dönüştürülmüş.
Türünün şehirdeki ilk örneği saat kulesi, 1950’lerdeki yol genişletme çalışmaları esnasında etrafındaki kışla binaları yıkılınca ortada kalmış. Yıllar boyu denizden gelen ziyaretçileri karşılarken İstanbul’a atılan ilk adımlara şahitlik eden Tophane Saat Kulesi şimdiyse İstanbulluların ve ziyaretçilerin yeni deneyimlerine tanıklık ediyor. Meydandaki bir diğer dikkat çekici yapıysa muhteşem güzellikte, barok tarzda yapılmış Tophane Çeşmesi. Sultan I. Mahmut tarafından 1732’de inşa ettirilen ve klasik Osmanlı tarzından Batı tarzına geçiş döneminin en güzel örneklerinden biri olan çeşmeyi süsleyen meyve ve çiçek motifleri birbirinden farklı birer natürmort gibi. Taş işleme işçiliğinin en zarif örneklerini görebileceğiniz Tophane Çeşmesi, aynı yüzyılın ortalarında çıkan bir yangında büyük hasar görmüş, 1957’de restore edilmiş ve saçağı yeniden yapılmış.
Cervantes burada mıydı?
Çeşmenin hemen arkasında yükselen Kılıç Ali Paşa Camisi, 1580’de Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. İtalyan asıllı olan Ali, korsanlarca esir alınıp sonra özgürlüğünü kazanmış ve Turgut Reis’in yanında donanmaya katılmış. Daha sonra Trablusgarp’ın yönetiminin verildiği Paşa, 1571’de Osmanlı’nın yenilgisiyle son bulan İnebahtı Savaşı’na katılmış. Savaşta ağır kayıplar verilse de esir aldığı gemilerle birlikte İstanbul’a dönen ve savaştaki gayreti nedeniyle kaptanı deryalık verilen Kılıç Ali Paşa daha büyük gemilerin inşaası için kolları sıvamış. Kılıç Ali Paşa’nın “Bütün denizler senin, karada ne işin var?” diyen ve arazinin Paşa’ya verilmesine karşı çıkan III. Murat yüzünden camiyi denizi doldurarak inşa ettirdiği rivayet edilir.
Eser, 90 yaşına yaklaşan Mimar Sinan tarafından büyük ölçüde Ayasofya model alınarak ancak taşıyıcı sistemi Ayasofya’dan çok farklı olarak yapılmış. Türbe, medrese ve hamamdan oluşan bir külliyeye sahip camide İznik çinilerinin en güzel örneklerini bulabilirsiniz. ‘Don Kişot’un dünyaca ünlü yazarı Cervantes’in İnebahtı Savaşı’nda yaralandığı ve Osmanlılar tarafından esir alındığı söyleniyor. Kılıç Ali Paşa Camisi’ndeki bazı el işi çalışmalarının ona ait olduğu öne sürülüyor. Bununla beraber, genel kanı, Cervantes’in bir süre hastanede kaldıktan sonra askerlik hayatına geri döndüğü şeklinde.
Göz kamaştıran yapılar
Meydanın Kabataş tarafında, yol kenarındaki Tophane Kasrı, Sultan Abdülmecit tarafından günümüzdeki İngiliz Konsolosluk binasının da mimarı olan William James Smith’e 1852’de yaptırılmış. İki katlı kasrın dış yüzey süslemeleri, barok tarzı ve tavan işçiliği göz kamaştırıyor. Padişahların yabancı devlet adamlarını kabul ettiği bina, birçok konferans ve toplantıya ev sahipliği yapmış, Lozan Antlaşması sonrası Boğazlar Komisyonu da burada toplanmış. Hemen yolun karşısında göreceğiniz Tophane-i Amire binasının orijinali 15’inci yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış. Kutsal Roma Cermen İmparatoru ile girişeceği savaş için cephane depolamak amacıyla Kanuni Sultan Süleyman döneminde yıkılarak yerine daha büyük bir bina yapılmış. Bugün gördüğünüz çok kubbeli yapısına 1803’te III. Selim zamanında kavuşmuş. Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlı olarak sergi salonu ve etkinlikler için kullanılan binanın tepesinde göreceğiniz iki küçük top rölyefi binanın tarihini simgeliyor. Hemen yan tarafta Cihangir’e kadar uzanan kalıntılarsa o dönem tophanenin yanında olan kışlaya ait.
Sultan’ın zafer simgesi
Meydanı süsleyen bir diğer eser ‘Allah’ın Yardımı ve Zafer’ anlamına gelen Nusretiye Camisi. III. Selim zamanında yaptırılan ahşap caminin ünlü Firuzağa yangınında yok olmasından sonra aynı yere Sultan II. Mahmut’un Ermeni mimar Krikor Balyan’a yaptırdığı cami, geleneksel tarzların ötesinde barok ve ampir tarzlarının çok hoş bir karışımı. Adı, II. Mahmut’un yeniçeri ocağını kaldırması üzerine verilmiş. Yapımı 1822-26 yılları arasında sürmüş olan caminin barok tarzda ve benzerlerine göre çok daha ince, uzun minareleri var. Nusretiye, içinde hünkâr mahfili olan camilerden; minberinde ve kubbe eteğinde yer alan hatlarla da övgüyü hak ediyor. Caminin yanındaki sebil aslında yolun karşısında yapılmış ama yol genişletme çalışmalarından dolayı taşınmış. Üzerindeki muhteşem hatlar Yesarizade İzzet Efendi’ye ait.
Kültürler harmanlandı
Galataport sahil şeridinde devam ederken, adını 19’uncu yüzyılda burada yaşamış olan Karaim Yahudilerinden alan Karaköy’ün sokaklarındaki binaların ihtişamını ve detaylardaki gizli hikâyelerini gözden kaçırmayın. Yüzyıllardır liman olan semt, İspanyol engizisyonundan kaçan Yahudilere ev sahipliği yapmış, 19’uncu yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı’nın finans merkezi olmuş, kapılarını 1917 Bolşevik Devrimi’nden kaçan Ruslara da açmış. Sadece burada yaşayanların değil, gelip geçenlerin kültürlerini de harmanlamış. Günümüzde birbiri ardına açılan tasarım dükkânlar, yeni nesil pastaneler, üçüncü dalga kahveciler ve iddialı restoranlar keyifli bir mola sunuyor semtin misafirlerine. Karaköy İskelesi’nin yakınındaki Deniz Yolları Binası, üç kat boyunca yükselen eklektik üslubuyla dikkat çekiyor. Galataport Projesi çerçevesinde restore edilen bina ünlü Peninsula Otel zincirinin Türkiye’deki ilk işletmesi olacak.
Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi’nde restorasyon devam ediyor...
Ve müzeler henüz açılmadı...
Türkiye’de ilk defa, 19’uncu ve 20’nci yüzyıl sanatına ev sahipliği yapmak amacıyla 2004’te açılan İstanbul Modern zengin koleksiyonunun yanı sıra belli zamanlarda sanat ve fotoğraf sergilerine de ev sahipliği yapıyor. Sergi salonları, eğitim atölyeleri, sinema, kütüphane, tasarım mağazası, etkinlik alanları, kafe ve restoranıyla müze kurulduğu günden bu yana 8 milyon 500 bin ziyaretçiyi ağırladı. Müze, 14 yıl boyunca faaliyetlerini sürdürdüğü Tophane’deki ilk evi olan 4 numaralı antreponun Galataport Projesi kapsamında yenilenmesi sırasında Asmalımescit’te sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor.
Yakında açılması planlanan yeni binası, dünyadaki pek çok müze ve sanat kurumunu tasarlayan Pritzker Ödüllü dünyaca ünlü İtalyan mimar Renzo Piano imzasını taşıyor. Kıyı boyunca Dolmabahçe Sarayı’na doğru yürümeye devam ederseniz 1856’da Sultan Abdülmecit’in kızları Münire ve Cemile Sultan için yaptırdığı, daha sonraları Meclisi Mebusan (Osmanlı Parlamentosu) Binası olarak kullanılan ikiz sarayları göreceksiniz. Cumhuriyet’in ilanından sonra Sanayi Nefise Mektebi olarak değerlendirilen bina bugün Mimar Sinan Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyor. Üniversitedeki Resim ve Heykel Müzesi’nin de tadilatı yakında bitecek. Burası da Türkiye’nin Batılı anlamda ilk sanat müzesi olma özelliğine sahip.
Yeni yılın en ışıltılı etkinliği
Well Works tarafından Türkiye’de bu yıl ikincisi düzenlenen Christmas Market, 17- 26 Aralık tarihleri arasında Galataport’ta olacak… Alman Frankfurter hot dog’undan Fransız croissant’ına, ginger breadman kurabiyeden lazanyaya tam da yeni yıl ruhuna uygun, tarçın kokan bir pazaryeri kuruluyor. Yurtdışındaki örnekleri gibi temalı minik hediyelik eşya tezgâhları, ünlü markaların alışveriş stantları, ‘kendin yap’ atölyeleri, atlı karınca ve buz pateni de alanda olacak. Christmas Market Galataport etkinliklerinde popüler isimler Sertab Erener, Yalın, Edis, Karsu, Can Bonomo, Ayhan Sicimoğlu, İlhan Erşahin, Cem Adrian, Nilipek, Büyük Ev Ablukada, Müjde Kızılkan, Yüzyüzeyken Konuşuruz ve Seda Mete konserleri olacak.
Paylaş