Batı’dan birazcık çalmış ama Doğulu kalmış insanların egzotik ülkesi FAS
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Afrika, Arap, Berberi ve Avrupa kültürlerinin harmanlandığı, Batı’dan birazcık çalmış ama Doğulu kalmış insanların yaşadığı bir ülke Fas. Bir yandan bembeyaz zirvelere ev sahipliği yapan, kayak pistleriyle süslenmiş Atlas Dağları, diğer taraftan gizemiyle büyüleyen ve büyüklüğüyle insanda hiçlik duygusu yaratan Sahra Çölü, tezatlar diyarında olduğunuzun habercileri gibi. Roma dönemi kalıntıları ve Berberi kaleleri ise sürprizlerden bazıları...
Osmanlılar’ın Afrika’da ulaşamadıkları tek ülke olan Fas, Marakeş, Fez ve Meknes gibi dünyanın en iyi korunmuş ortaçağ şehirleri ve İslamiyet’in görkemli eserleriyle bezenmiş yerleşim birimleriyle ziyaretçilerini hayal kırıklığına uğratmayan, egzotik bir diyar. Akdeniz ve Atlas Okyanusu’na sahili olan bu ülkede plajlarda güneşin tadını çıkarabilir, çöl safarileri ve dağ köyleri gezilerinde görüntüleri hafızalarınıza ve kameralarınıza kaydedebilirsiniz...
Otuz milyon insanın yaşadığı Fas’ın bilinen ilk halkı olan Berberiler şu anda ülke nüfusunun yarısını oluşturuyorlar, diğer yarı ise Araplara ait. Konuştukları farklı diyalektlere göre üç gruba ayrılan Berberiler, asırlar önce Ortadoğu kökenli Fenikeliler’le ticari işbirliği yapmışlar. Egemenliği altında yaşadıkları Kartaca, Roma, Hıristiyan ve İslam uygarlıklarından büyük ölçüde etkilenmişler. Daha ziyade dağlık alanlar ile çöllerde yaşayan Berberiler şehirleşmenin etkisiyle Araplar’la karışmış ve iki grup arasındaki belirgin farklılıklar azalmış.
1912’de Fransızlar’ın egemenliğine giren Fas, 1956’da tekrar bağımsızlığına kavuşmuş. Anayasal monarşiyle idare edilen ülkede, Kral ‘Müminlerin Amiri’ olarak adlandırılıyor ve ekonomi dahil bütün gücü elinde bulunduruyor. Bizim güvece benzeyen ‘Tajine’ nin, kuskusun ve güvercinden yapılan dürüm ‘Pastilla’nın milli yemekler olduğu bu memlekette, UNESCO tarafından dünya kültürel mirası listesine alınan Eski Fez, Marakeş, Meknes ve Volubilis antik kenti dahil olmak üzere görülecek çok sayıda yer var. Hadi toplayın valizlerinizi, Fas’a gitmenin tam vakti şimdi.
KIZIL ŞEHİR MARAKEŞ
Portakal ağaçlarıyla süslü bulvarları, renklerin dansına sahne olan Suk’larıyla (Pazar Yeri) meşhur olan şehir Fas Sultanlığı’nın ilk başkenti ve 1062 yılında kurulmuş. Sahra Çölü’ne açılan kervan yollarının bu kuzey kapısına, binalardan yollara, duvarlardan toprağa kadar her yer kızıl olduğundan ‘Kızıl Şehir’ deniyor. Eskiyle yeninin büyüleyici uyumundan dolayı Ağa Han mimarlık ödülünü almış bulunan Marakeş’e Güneyin İncisi ve Mücevheri gibi isimler de veriliyor. Fas, Cezayir ve Tunus’tan oluşan ve Mağrib (Güneşin Battığı Yer) denilen ülkelerdeki ortak özelliklerden biri olan Medine (Eski Şehir Merkezi) bizdeki Kapalıçarşı’yı andırıyor.
Kokuların dışarıya taştığı baharatçılar, geometrik desenlerin büyülü uyumunun göz kamaştırdığı halıcılar, kuyumcular, seramikçiler, bakırcılar, tahta oymacıları gün boyu müşterilerini bekliyor. Fas viskisi dedikleri, milli içecek olan nane çayı da mesleklerini icra eden esnafa yarenlik ediyor. Fas’ta pazarlık çok yaygın. Fiyatın dörtte birini ya da yarısını teklif edin. Para biriminin dirhem olduğu ülkede bir dolar yaklaşık olarak 8,6 dirhem civarında. Fas’ta iki türlü taksi var: ‘Petit’ dedikleri ufak ve hesaplı. ‘Grand’ olanlar ise Mercedes ve pahalı.
Marakeş’in ünlü meydanı Cema ül Fena zamanın durduğu bir ortaçağ panayırı gibi. Gündüz de hareketli olan meydanda perde akşamüstü beş gibi iniyor ve ortaya Spielberg’in film platolarını anımsatan bir görüntü çıkıyor. Her türlü yemeği pişirip satan seyyar satıcılar, müzisyenler, falcılar, akrobatlar, şifalı ot satıcıları, yılan oynatıcıları, sokak bahisçileri baş aktörler olarak sahnedeki yerlerini alıyorlar. Her gösterinin bir bedeli var, bahşişleri hazırlamayı unutmayın. Sahte rehberlere ve yankesicilere de dikkat edin.
Marakeş’in sembol binası olan ve 67 metrelik görkemli minaresiyle dikkat çeken Kutubiye Camii ise yaklaşık 800 yıldır şahitlik yapıyor bu renkli dünyaya. 19. yüzyılda inşa edilmiş olan Bahya Kraliyet Sarayı, Fas’ın en çok fotoğraflanan yerlerinden olan Menara Bahçeleri ve Ahmet el Mansur tarafından 1602’de yaptırılan El Badi Sarayı şehrin mutlaka görülmesi geren yerlerinden.
Fas’ta Riad’lar konaklama için ilginç olabilir. La Maison Arabe (1, Derb Assahbe, Bab Doukkala. www.lamaisonarabe) şık bir seçim. Restoranı da çok güzel. Barında bir şeyler atıştırmak istiyorsanız ‘Küçük Lezzetler’ mönüsü var.
KÜLTÜREL BAŞKENT FEZ
Fas’ın kültürel başkenti olan Fez, Arap dünyasındaki en iyi korunmuş ortaçağ şehrinin de merkezi. Eski Fez (Fez ül Bali) dar sokakları, camileri, medreseleri, çarşıları ve atölyeleriyle dünyadaki en büyük ve ilginç Medine’ye sahip. Muhteşem sur ve kapılarla dolu Medine’ye en uygun giriş kapısı olan Bou Jeloud’ün yanında bulunan, 1357 yılından kalma Bou İnania Medresesi Fas’ta Müslüman olmayanların girebildiği nadir dini eserlerden biri. Çatıdan şehrin güzel manzarasını kaçırmayın.
Tunuslu Fatma Bin Feheri’nin 862 yılında inşa ettirdiği Kairaouine Camii İslam alemindeki en güzel kütüphanelerden birine sahip. Yeni Fez’deki (Fez Cedid) başlıca tarihsel yapılar ise renkli minaresiyle ünlü Büyük Cami ve bitişiğindeki Kraliyet Sarayı. Fransızlar’ın Yeni Kent (Ville Nouvelle) dedikleri yerleşim ise 1916’dan kalma. Fas’ın Versailles Sarayı olarak geçen Meknes, Fez’e çok yakın. Moulay İsmail döneminde, 1673’te başkent olan bu yerleşim yaklaşık 25 kilometre uzunluğundaki surlarıyla da dikkat çekiyor. Hemen yanında da ünlü Roma harabelerinden Volubilis bulunuyor. Adını kalıntıların arasından hálá çıkan bir çiçekten alan ve vaktinde zeytincilikle uğraşan zengin Romalılar’ın yaşadığı bu yer özellikle mozaikleriyle göz dolduruyor.
Sakin bir muhitte yer alan La Maison Bleue Fez’de kalabileceğiniz güzel bir Riad. (33, Derb El Mit Talaa Kbira, www.maisonbleue.com). Restoran olarak da Dar Saada’yı deneyebilirsiniz. (21, Rue Attarine. www.restaurantdarsaada.com)
Renkleri kelimelere dökülemez, sadece tuvallere yansıtılabilir
Vaktiniz varsa Fas’ta görülecek çok yer var. Yüksek Atlas Dağları’nın bulunduğu bölgeye, Zagora’ya giderken palmiye ormanlarıyla dolu olan yol görsel bir şölen. 2260 metre yüksekliğindeki Tizin Tichka geçidi insanı büyülüyor. Zagora’daki ‘Timbuktu 52 gün’ levhası ise eski zamanda kervanların çölü kaç günde geçtiklerini gösteriyor.
Yolunuz Quarzazate’ye uzanırsa Gladyatör, Arabistanlı Lawrence ve Çölde Çay filmlerinin çekildiği bu eşsiz yeri görün ve Chez Dimitri’de yemek yiyin. Bu arada ‘Peki Casablanca’ya ne oldu?’ diye soracak olursanız, tavsiyem onu filmlerde bırakmanız. Adı Beyaz Ev anlamına gelen Arapça’da ise Dar ül Beyza olarak geçen bu şehir Mekke’den sonra dünyanın ikinci en büyük camiinin (Kral Hasan) bulunduğu yer. Humprey Bogart’ın filminin ünlü şarkısı kulaklarımda yankılanırken, Fest Travel’ın Fas programını da yapan Faruk Pekin’in bir cümlesi takılıyor aklıma: ‘Fas’ın renkleri kelimelere dökülemez, sadece tuvallere yansıtılabilir.’