Paylaş
Bu hafta Mexico City bölgesinde yaşayan Azteklerden başlayıp şehir merkezinde bir tura çıkacağız. Kim bu Aztekler?
Önce akılları karıştıran bu konuya açıklık getirelim. Aztekler, Kuzey Amerika’da, Meksika’nın kuzeyinde, İnkalar ise Peru taraflarında yaşamış. İki Amerika arasındaki Yukatan bölgesi (Kuzey ve Güney Amerika’yı birbirine bağlayan bölüm) ise Mayaların yaşadığı bölge. Yani Meksika’da hem Aztek hem de Maya uygarlıklarının izlerini görüyoruz.
Sıcak, samimi ve neşeli insanlar yazarımız Saffet Emre Tonguç’a bütün dertleri unutturdu.
Aztek İmparatorluğu bölgedeki sayısız küçük şehir devletlerinin birleşmesiyle oluşmuş ve 1428-1521 yılları arasında hüküm sürmüş. Kuzey Meksika’da göçebe bir kabile olan Aztekler, ilk kez Texcoco Gölü’nün bataklıklarına yerleşmiş. Bu çalışkan halk yapay adalarda tarıma başlamış, 20 yıl sonra da Tenochtitlan şehrini kurmuş. Tarım öyle ilerlemiş ki ticaret yapıp zenginleşmişler. 15’inci yüzyıla geldiklerinde başarılı tarım sistemi ve güçlü askeri gelenekleri sayesinde, Aztekler önce devlet, sonra da büyük bir imparatorluk kurmayı başarmış.
Önce 100 Avrupalı geldi...
Onlar böyle mutlu mesut yaşarken 1517’de 100 kişiyle Meksika topraklarını ziyaret etmiş ilk Avrupalı.
Francisco Hernandez ve ordusu Avrupa’ya döndüğünde Azteklerin zenginliğini İspanyol Vali Diego Velasquez’e anlatmış. Gözü dönen vali İspanyolların Meksika’ya daha büyük bir gemi göndermesine izin vermiş. Hernan Cortes komutasındaki yaklaşık 400 asker, 1519’da Tabasco kasabasına ayak basmış. Hükümdar II. Montezuma, Aztek mitolojilerinde tarif edilen kutsal birine çok benzediği için Cortes’i çok iyi karşılamış.
Fakat Cortes, şehrin kontrolü için II. Montezuma’yı ev hapsine almış. Sonra çıkan karmaşadan istifade eden Cortes önderliğindeki birlikler şehri kuşatıp İspanyol hâkimiyetine bağlamış. İspanyollar bu savaşta Azteklere karşı biyolojik silahlarını da kullanmış; çiçek, kabakulak ve kızamık... 1520’ye gelindiğinde sadece çiçek hastalığından Tenochtitlan’ın nüfusu yüzde 40 azalmış. İlk olarak Coyoacan’a yerleşen Cortes, şehrin tamamını yıkarak baştan inşa etmiş. Aztek tapınakları yıkılmış ve bunların yerine Katolik kiliseleri yapılmış.
Meksika’nın Venedik’i Xochimilco’da renkli kayıklara binerek manzaranın ve doğanın tadını çıkarın.
1521’e gelindiğinde Cortes ve askerleri son ve öldürücü darbeyle Tenochtitlan’ı yerle bir edip sadece iki senede Mexico City’yi yeniden inşa etmiş. Şimdi gelelim Tenochtitlan üzerine kurulan Mexico City’ye... 23 milyon nüfusuyla dünyanın en büyük kentlerinden olan Mecixo City’nin kalbindeki Zocalo Meydanı dünyanın en büyük halk meydanlarından biri. Diğer adı Anayasa Meydanı (Plaza de Constitucion).
Dev meydan Meksika’nın orijinal köklerini, kolonyal geçmişini ve modern halini bir arada görme fırsatı sunuyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki meydanda Latin Amerika’nın en büyük ve en eski katedrali olan görkemli Metropolitan Katedrali, Ulusal Saray, şehir yönetim binaları ve Tenochtitlan şehrinin en önemli kutsal alanlarından biri olan Templo Major’un (Büyük Tapınak) kalıntıları var.
Latin Amerika’nın en önemli dini sembollerinden olan Basilica de Guadalupe’yi de gezi listenize alın. Burası Vatikan’daki Saint Pedro Katedrali’nden sonra dünyada en çok ziyaret edilen dini merkez. 1531’de Meryem Ana’nın bölgede görüldüğü ne inanılıyor.
Milli Tarih Müzesi
Azteklerin kanalında tur
Coyoacan bölgesi denen şehrin güneyi, ana meydanı, dar sokakları, restoran ve kafeleriyle kendine has bohem atmosferi olan bir yer. Frida Kahlo’nun ünlü evi La Casa Azul da bu semtte. Hidalgo Bahçesi ve Fuente de Los Coyotes çeşmesinin olduğu meydanı ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
Şehrin kaderini değiştiren Hernan Cortes’in evi de Coyoacan Meydanı’nda. Polanco şehrin en lüks semti. Birçok restoran ve otel var bölgede. Chapultepec ise mahalledeki dev bir park. İçindeki kalenin bir kısmı Milli Tarih Müzesi. Mexico City’nin Bağdat Caddesi diyebileceğimiz Reforma Caddesi üzerindeki anıtlar göz kamaştırıcı. San Angel ise yüksek duvarların arkasında zengin hayatların yaşandığı bir semt. Ufak dükkânlar ve galerilerin olduğu semtin çekim merkezlerinden biri de mimar Juan O’Gorman tarafından yapılan Frida Kahlo ve Diego Rivera’nın stüdyosu.
Şimdi size değişik bir önerim olacak. Meksika’nın Venedik’i olarak kabul edilen, 1987’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Xochimilco’da, rengârenk boyanmış ‘Trajineras’ adı verilen kayıklara binerek manzaranın ve doğanın tadını çıkarın. 1 saatlik turunuza dilerseniz müzisyenler de eşlik ediyor.
Aztekler döneminden beri bölgede yaşayanlar için önemli bir tarım alanı olan kanalların 180 kilometre kadarı günümüze ulaşmış. Kıtalararası turumuz bir kentle sınırlı kalmadı, gezimizin detaylarını önümüzdeki haftalarda yazmaya devam edeceğim.
Lezzet Durakları
Polanco bölgesindeki La Unica, yerel lezzetler sunan Karisma ve Quintonil, tarihi merkezde Caracol de Mar, Balcon de Zocalo , canlı müzik eşliğinde leziz bir yemek için Cafe Tabuca Zocalo, manastırdan dönüştürülmüş San Angel Inn ilk aklıma gelen duraklar.
Önceden rezervasyon yapmanız gereken yerler Güney Amerika mutfağından örnekler sunan Rosanegra, Contramar ve Pujol.
Et ağırlıklı bir menüsü olan Sylvestere çok şık eski bir evin içinde. Coyoacan semtindeki Los Danzantes tam meydanda. Hacienda de Cortes ise tarihi, kolonyal tarzı bir evde hizmet veriyor. Mağaranın içinde geleneksel bir yemek için durağınız La Gruta olsun.
Tanrıların kenti
Mexico City’nin 50 km kuzeydoğusundaki UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Teotihuacan Antik Kenti, Aztekleri daha yakından anlamak için gidilmesi gereken bir yer.
‘Tanrıların Yeri’ anlamına gelen ve Aztekler için kutsal sayılan Teotihuacan, Kolomb öncesi Mezoamerika’nın gelmiş geçmiş en büyük şehri ve din merkezi. Şehirde 125 bin kişi yaşıyormuş. 650’li yıllara gelindiğindeyse şehir terk edilmiş. Burada Güneş Piramidi, Ay Piramidi, Ölüler Yolu ve büyük tanrı ‘Tüylü Yılan’a ithaf edilen Quetzalcoatl Tapınağı’yla Kelebekler Sarayı var.
En büyük tapınak olan Güneş Piramidi taban olarak Giza Piramidi ile aynı ama boyu sadece yarısı kadar. Teotihuacan tapınaklarının yerleşimi, Orion Takımyıldızı’nın yerdeki yansıması olacak şekilde tasarlanmış. Aynı zamanda yerleşim, Queatzalcoatl Tapınağı’ndan hareketle incelendiğinde gezegenleri temsil ettiği görülüyor.
Aztek efsanelerine göre bu kent insanların vücudunu imal eden tanrıların bir araya geldiği yermiş. İnsan kılığına girerek insanlara uygarlığı öğretmiş ve göklere dönmüş bir tanrı olan Tüylü Yılan ilk burada tasvir edilmiş.
Sanatın izinde
Sanatın tarihle yoğrulduğu bir kentin müzelerinde gezmek de ayrı bir zevk veriyor. Aztek ve Maya eserlerini görebileceğiniz Ulusal Antropoloji Müzesi, dünyadaki örneklerinin en büyüğü. Müzenin girişinde 65 tonluk ‘Yağmur Tanrısı’ heykeli var. İçerideyse Aztek dönemi hazineleri, takvim taşları ve birçok etkileyici eser bekliyor ziyaretçileri.
Ulusal Sanat Müzesi, 16’ncı yüzyılın sonlarından 20’nci yüzyılın başlarına kadar Meksika sanatına ışık tutuyor. Müze şehrin tarihi merkezinde, neoklasik bir binada. Meksika sanatını yakından tanıyabileceğiniz Güzel Sanatlar Sarayı Müzesi’ni de gezi listenize ekleyin. Çağdaş sanatla ilgileniyorsanız, özgün mimarisiyle Museo Soumaya ve bir sanat laboratuvarı gibi tasarlanan Museo Jumex de görülecekler listenizde mutlaka olsun.
Paylaş