Paylaş
Binlerce yıldır önemli bir ticaret ve yönetim merkezi olan bölgede, MÖ 1200’lü yıllarda Hititlerin yaşadığı biliniyor. Bu dönemde Ankuwash adıyla anılan şehir, daha sonra Lidya ve Perslerin egemenliğine girmiş. Gordion’da kimsenin çözemediği düğümü kılıcıyla ortadan ikiye ayıran Makedonyalı Büyük İskender, MÖ 333’te o zamanki adı Ankyra olan Ankara’yı ele geçirmiş. Romalılar zamanında Angora adıyla karşımıza çıkan şehir, MÖ 24’te Roma İmparatorluğu’nun Galatia başkentiymiş. Daha sonra, Osmanlı için önemli bir dönüm noktası olan ve I. Bayezıt ile Moğol hükümdarı Timur arasındaki Ankara Savaşı ile tarih sahnesindeki yerini almış.
KEŞFE TARİHTEN BAŞLAYIN
Ve bu olaydan yaklaşık 500 yıl sonra, 13 Ekim 1923’te, Kurtuluş Savaşı yıllarında merkez görevi üstlendiği için şehir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan oylama sonucunda başkent ilan edilmiş.
Ankara’yı keşfetmeye önce tarihi Ankara Kalesi’nden başlayabilirsiniz. Ahşap evlerin arnavutkaldırımlı sokaklara taştığı Ankara Kalesi, 3 bin yıl önce Hititler tarafından yapılmış. Bugün gördüğünüz kalıntılarsa Bizans imparatoru III. Mihail’in yaptırdıkları. En kuzeydeki Akkale’den Ankara’nın güzel manzaralarını görmek mümkün.
Ankara Kalesi
EN GÜZEL SELÇUKLU ESERLERİ
Güney Kapı’nın içindeki Alaaddin Camisi 12’nci yüzyıldan kalma bir Selçuklu şaheseri. Kalede, 24 ahşap sütunun üzerinde yükselen Aslanhane Camisi de şehrin en eski ve çarpıcı yapısı. İçine girerseniz 1209 yılına tarihlenen ve Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden olan minbere muhakkak göz atın. Gene aynı bölgedeki Ahi Elvan Camisi, diğerinin gölgesinde kalsa da görülmeye değer yapılardan. İki caminin arasındaki Pirinç Hanı gezginlerin konaklaması için Ankara’nın ilk hanı olarak 18’inci yüzyılda yapılmış. Çıkrıkçılar Yokuşu bakır, halı ve antika satan dükkânların bulunduğu bir yer. Eski bir kervansaray olan Çengel Han’daki Rahmi Koç Müzesi ise şehrin yenilerinden. Avlusunda oturulan ve antikacılarla dolu Pirinç Han, kalenin etrafını renklendiren binalardan.
Roma döneminden beri yerleşimin olduğu ve surlarla çevrili kaledeki en önemli eser hiç şüphesiz, Türkiye’nin sayılı müzelerinden biri olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi. Anadolu’nun zengin tarihini gözler önüne seren bu müzede, taş devrinden klasik dönemlere kadar çok sayıda seçkin eseri bir arada görmeniz mümkün. 15’inci yüzyıldan kalma, eski bir bedestenin restore edilmesiyle ortaya çıkan yapıdaki eserler, dünyanın bilinen en eski neolitik yerleşimi olan Çatalhöyük’le başlıyor. Müzedeki camekânlarda gördüğünüz, Asurluların küçücük tabletlere sığdırdıkları kanunlar ve ticari dokümanlar inanılmaz bir uygarlığa sahip olduklarını gösteriyor. Mısır kraliçesi Nefertiti’nin Hitit kraliçesi Puduhepa’ya yazdığı mektup, geçmişin bu iki önemli medeniyetinin ilişkilerini gözler önüne seriyor.
Buradan çıkıp Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne geçin. Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini yönettiği ilk parlamento, bugün müze. Hemen karşısındaysa harf devriminden önce yapıldığı için kaidesi Arap alfabesiyle yazılmış Atatürk heykeli var.
Julian Sütunu
Şehirdeki Roma dönemine ait en önemli eserlerden biri; eskiden üzerinde genç Roma imparatoru Julian’ın (361-3) bir heykeli olan Julian Sütunu bu bölgede görülmesi gereken eserlerden. Sütunun hemen yakınlarında Roma hamamı kalıntıları var. Selçuklular tarafından 1290’da yapılan Hacı Bayram Veli Camisi Ankara’nın en eskilerinden. Popülaritesini 1987’den sonra Kocatepe’ye kaptırmış olsa da hâlâ şehirde en çok ziyaret edilen yerlerden. Caminin hemen yanında, çoktanrılı dönemden kalma Augustus Tapınağı’nın duvarları camininkilerle iç içe geçmiş.
Cumhuriyet’in birçok sembol yapısını Ulus’ta görebilirsiniz.
CUMHURİYET MİMARİSİ
Ulus’tan şehrin merkezi olan Kızılay’a giderken Sıhhiye’den geçecek, yol üzerinde Cumhuriyet mimarisinin güzel örnekleriyle birlikte, Gençlik Parkı, Opera Binası, Ankara Üniversitesi ve Adalet Sarayı’nı göreceksiniz. Adını Hititlerden önce bölgede yaşayan Hattilerden alan ve şehrin sembolü olan Hatti Anıtı’nı da bu yol üzerinde görebilirsiniz.
Kuğulu Park
Kızılay’dan Atatürk Bulvarı istikametinde devam ettiğinizde, önce sağınızda TBMM kalacak, ardından büyükelçilik binalarını geçerek meşhur Kuğulu Park’a ulaşacaksınız. Parkın diğer tarafındaki Tunalı Hilmi Caddesi, şehrin en şık yerlerinden biri. Arjantin Caddesi ise başkentin restoranlar bölgesi. Kuğulu Park’tan sapmayıp Cinnah Caddesi’nin dik yokuşundan yukarı çıkarsanız, şehrin en güzel manzaralı noktalarından biri olan, 125 metrelik Atakule size merhaba diyecek.
ATA’YA SAYGI
Başkentte yapacağınız en duygulu ziyaretlerden biri kesinlikle Anıttepe’deki Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı olacaktır.
Hitit aslanlarından esinlenerek yapılmış olan Aslanlı Yol’dan geçtiğinizde önce geniş bir meydana varıyorsunuz. Mozoleyi ziyaret etmek için meydanın solundaki merdivenlerden çıkıp neoklasik tarzda inşa edilmiş binaya girin. Tavanda Anadolu motifleri taşıyan çok güzel mozaikler var. Türkiye’nin her şehrinden getirilen topraklarla dolu kapların ortasındaki Atatürk’ün mezarı, burada gördüğünüz yekpare mermer blokun hemen altındaki bir odada.
Anıtkabir’de, Atatürk’ün makam araçlarıyla kendisine ait eşya ve eserlerin bulunduğu bir müze de var.
Paylaş