Paylaş
1-ADANIN TEPELERİ
Adını demir ve bakır madenlerinin etkisiyle kızıla çalan toprağından alan Kınalıada, Prens Adaları içinde en fazla imarlaşmış olanı diyebilirim. Manzara izlemek isterseniz 115 metre rakımdaki Çınar Tepesi’ni, ondan 5 metre daha aşağıda kalan Teşrifiye Tepesi’ni ve 93 metrelik Manastır Tepesi’ni tercih edebilirsiniz. Adayı bir baştan diğer başa yürümek ise yapacağınız en kolay şey. Sadece yarım saatinizi alacak. Tabii vereceğiniz fotoğraf molaları buna dahil değil. Bizans zamanında adadan çıkartılan taşlarla İstanbul surları inşa edilmiş, 19 yüzyılda Tophane Rıhtımı ve Haydarpaşa Limanı’nın yapımında da ada taşlarından istifade edilmiş.
2-SURP KRİKOR LUSAVORİÇ KİLİSESİ
İklimin sert ve ağaçlık alanın az olması nedeniyle Kınalıada İstanbullu yazlıkçıların uzun yıllar ilgi alanına girmemiş. Buraya ilk yerleşenler, 19. yüzyıl başlarında İstanbullu Ermeniler olmuş. Adaya ilk vapur seferi de 1846 yılında başlamış. Adanın elektriğe kavuştuğu tarihse bir yıl sonrası.
Prens Adaları içindeki tek Ortodoks Ermeni Kilisesi beyaz badanalı bir yapı. Adı Surp Krikor Lusavoriç. Temeli 1854 yılında atılmış 3 yıl sonra da ibadete açılmış. Kilisede bir ibadet bölümü bir de mihrap yer alıyor. İki adet de şapeli var. Civarın ilk papazı olan kıdemli peder Dionisios Çizmeciyan, Kınalıada’ya yerleşen ilk Ermeniler arasındaymış. Kilise yazları tatil için gelen cemaatin yararlanması için yapılmış, peder de gönüllü hizmet vermiş. Mezarı kilisenin bahçesinde bulunuyor.
Kilisenin yakınında Gülbenkyan Vakfı tarafından bağışlanan bir bina var. Patrikhane’nin yazlık konutu ve yoksul çocukların yararlanmaları için oluşturulan Karagözyan Yetimhanesi, dinlenme evi olarak kullanılıyor. Kilise en son 1988 yılında onarımdan geçmiş ve bugünkü çan kulesi de o onarım sırasında yapılmış.
3-ERMENİ - TÜRK MEZARLIĞI
Kilisenin arkasında bir de Ermeni mezarlığı yer alıyor; hikayesi ilginç. Arsa Anber Hanım ve Ohannes Yazıcıoğlu tarafından kiliseye bağışlanmış; 1856 yılından itibaren mezarlık olarak kullanılmaya başlanmış. 76 yıl kullanıldıktan sonra mezarlığın ortasından yol geçirilmiş. 1937 yılında ise üst bölümü Türk Vakfı’na bağışlanmış ve Müslüman mezarlığı olmuş. Bana kalırsa İstanbul’un sakladığı kozmopolit hazinelerin en güzel örneklerinden biri. Aynı topraklarda yaşamış olan insanlar yan yana ebedi uykularını uyuyorlar.
4-HRİSTOS (İSA) MANASTIRI
Kınalıda geçmişte üç manastıra sahipmiş sadece biri bugüne ulaşabilmiş ve bulunduğu tepeye de adını vermiş. 820 yılında Aya İrini Kilisesi’ndeki bir çatışmada öldürülen İmparator 5. Leo bu manastırda yatıyor. Yapı 20. yüzyılda bir süre bir yetimhane olarak kullanılmış. 1. Dünya Savaşı yıllarında askeri karargah olmuş; 1917 Rus Devrimi sırasında ise Beyaz Ruslara ev sahipliği yapmış. Manastır için 15-20 dakika yürüyerek tepeye tırmanmanız gerek. Hediyeniz ise göreceğiniz muhteşem manzara olacak.
5-KINALIADA CAMİİ
Türkiye’de göreceğiniz en özgün cami mimarilerinden birine sahip. 1964 yılında mimarlar Başar Acarlı ve Turhan Uyaroğlu imzasıyla ibadete açılmış. Geçmiş yapıları taklit etmek yerine çağa uygun başarılı bir mimari üslup var bu yapıda. Kubbe yerine ışığı içeri almak için birbirinin üstüne binen iki parçadan oluşan bir çatı yapılmış. Dikey değil yatay bir mimari uygulanmış. Şerefeli büyük ve klasik bir minare yerine amacı caminin yerini göstermek olan sade bir minare yükseliyor yanında, hatta camiden bağımsızlığıyla sanki bir anıt gibi duruyor. Renkli camlarla süslenmiş olması da bir başka dikkat çeken özelliği.
Bahçesinde ise bir köşede mermer taşlar göreceksiniz. Ardında Karaköy’den başlayıp Kınalıada’ya uzanan çok ilginç bir hikaye yatıyor. Karaköy’de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından bir mescit yaptırılmış. Zamanla hasar görünce Padişah 2. Abdülhamid dönemin ünlü mimarı Raimondo D’Aronco’ya Art Nouveau üslubunun en güzel örneklerinden biri olan yeni bir cami inşa ettirmiş. Alt katı da camiye gelir getirmesi için dükkanlardan oluşacak şekilde planlanmış. Ama günümüzde bu camiyi görmek mümkün değil çünkü ardında tuhaf bir taşınma hikayesi var. 1958 yılında Menderes hükümeti Karaköy Meydanı’nı genişletmek ve yeniden düzenlemek istemiş.
Karaköy Camii ise yapılan planlara engelmiş. Camiyi yıkmak da tartışılması bile mümkün olmayan bir konu haliyle… O dönem Kınalıada’da yaşayanların bir cami isteği varmış. Seslerini hükümete duyurmalarıyla çözüm de çıkmış ortaya. Caminin parçalara ayrılarak Kınalıada’ya nakledilmesi ve burada yeniden inşa edilmesi. Minber ve mihrab farklı camilere gönderilmiş, avize ve halılar ise Teberrükat Memurluğu’na devredilmiş. Kalan parçalar gemiye yüklenerek adaya doğru yola çıkmış. Ne var ki yolda yan yatan gemideki tüm taşlar Marmara’nın sularını boylamış. Caminin Venedik’ten getirilen çok kıymetli bir de avizesi varmış fakat ondan iz yok… Karaköy Camii’nden kala kala 2 tane mermer kalmış. İkisi de caminin avlusunda duruyor.
6-İKİZ SİRAKYAN EVLERİ
Kınalıada sokaklarını dolaştıkça çoğu Ermeni aileler tarafından yapılmış zarif köşkler, konaklar çıkacak karşınıza. En meşhuru ise iskeleden inince size bir adalı selamı yollayan İkiz Sirakyan Evleri. 1900’lü yılların başına ait bu zarif yapıları, ticaretle uğraşan Sirakyan Ailesi inşa ettirmiş. Mimarı ise Avedisyan Kalfa. Üç katlı olan bu ahşap köşklerde 11 oda bulunuyor. Dik çatı ve simetri harikası mimarileriyle dikkat çekiyor. Adadaki Taş Köşk’e de özellikle dikkat edin derim. Adı Kınalıada ile özdeşleşen edebiyatçı ve siyasetçi Fazıl Ahmet Aykaç’ın adının verildiği sokakta yer alıyor.
YER KALIRSA KULLANIN, YOKSA ATIN.
İLK SÜRGÜN
Adalardaki sürgünlerin başlangıcı Atina’da soylu bir ailenin kızı olarak doğan imparatoriçe Eirene’ye dayanıyor. 4. Leo ile evlenen imparatoriçenin kocası ölünce, tahta 10 yaşındaki oğlu 6. Konstantin geçmiş. Perde arkasında ise tabii ki ana kraliçe varmış; oğlunu da imparatorluğu da idare etmiş uzun yıllar. Konstantin 20 yaşına geldiğinde anne himayesinden sıkılarak yönetime gerçek anlamda el koymuş. Annesini de devlet işlerinden uzaklaştırmış. Ne var ki bu başarısı sadece 2 yıl sürmüş. İmparatoriçenin intikamı ise anne kalbi yumuşaklığından çok uzakmış. Oğlunu gözlerini kör ettikten sonra Büyükada’da bir manastıra kapatmış. Böylece Bizansı tek başına yöneten ilk kadın olarak 5 yıl hüküm sürmüş. Oğlu ise sürgündeki 2. yılında veda etmiş bu dünyaya.
DİYOJEN
Kınalıada tarihten birçok ismin de ebedi istirahatgahı. Aralarında İmparator 5. Leon, İmparator 1. Mikael Rhangabe ve ünlü Diyojen (Romanos Diagenes) de var. Diyojen, 1071 Malazgirt Savaşı’nda, Selçuklu Sultanı Alpaslan tarafından esir alınınca, imparatorluk tacından olmuş. Hem tahttan indirilmiş hem de adadaki tepede yer alan manastıra kapatılmış. Ömrünün sonuna kadar burada kalmış, ölünce de adaya defnedildiği söyleniyor.
Fotoğraflar:Alamy, Erdem Adalı, fotokritik,
Paylaş