O gün şartlar oyun değil sonuç üzerine kurulmuştu ve sahaya çıkarken tek düşünce buydu. Sonrasındaki kötü futbola rağmen penaltı golüyle gelen galibiyet ilerleyen haftalarda takımın çehresini değiştirmiş ve seri galibiyetler dönemine girmişlerdi. Konya’ya yine aynı şartlarda giden Fenerbahçe’de aynı olay tekrarlanacak mıydı? Maç öncesi herkesin aklındaki soru buydu. Galibiyet birçok şeyi geri getirecekti. En basitinden takımın özgüveni gelecek ve bozulan moraller düzelecekti. Galibiyet, sadece kendi yüzlerini değil, başkanın, teknik direktör Cocu’nun, yönetimin, taraftarın ve camianın da yüzünü güldürecek, yarınlara ışık yakacaktı.
RIZA HOCANIN TAKIMLARI HER ZAMAN ZORLUDUR
Bütün bunlara karşın rakip Konyaspor boş bir takım değildi. Ligin namağlup tek ekibiydi. Rıza hocanın çalıştırdığı takımlarda şu özellikler çıkar; disiplinli, agresif oynamak ve taktiksel açıdan rakibi zorlayan bir felsefe içinde olup pes etmemek. Bir de sahip olduklarını 90 dakikaya yaymaya çalıştıklarında ve bunun yanına rakibe göre hareket etme becerilerini de eklediklerinde yenilmesi zor bir takım haline geliyorlar. F.Bahçe’nin rakibinden üstün tek yanı kalitesinin biraz yüksek olmasıydı.
Rakibi hem Dünya Kupası’ndan hem de oynadığımız hazırlık maçlarından iyi tanıdığımızı söylersek, herhalde yanlış olmaz.
Tabii burada bizim sahada ne yapacağımız ve nasıl olacağımız çok önemliydi. İlk yarıya baktığımda beklediğimin altında oynayan bir milli takım izledim.
Rus savunmacıları ve önlerinde oynayan orta saha oyuncuları o kadar ağır ki, bu takımı her atağımızda nasıl geçemedik çok şaşırdım. Bırakın bir atakta geçmeyi, koca ilk yarı boyunca hata yapmaya zorlayamadık.
Ruslar ise her atakta bize tehlike yaşattılar. Öyle bir gol attılar ki, bizim degansif olarak rakibi karşılayamadığımızın bir örneğini gördük. Stoper uzun top atıyor, sağ bek Fernandes orta yapıyor ve gol yiyoruz.
Dikkatle bakıldığında herkes bunu görebilir.. Bu dezavantajı lehine çevirebilmesi için de mutlak kazanılması gereken bir maç oynadı. Göztepe’yi ilk hafta hiç beğenmemiştim ama Galatasaray maçında kapasitelerini gördüm, bu da bana Fenerbahçe’nin işinin hiç de kolay olmayacağını gösterdi.
Maça iki takım da hızlı, istekli ve etkili başladı. Hatta ilk dakikalarda iki takım da gol atabilirdi. İlerleyen anlarda Fenerbahçe topa sahip olmayı ve oyunu da kontrol etmeyi başardı. Hızlı hücum etmekte sıkıntı yaşasalar da istedikleri kadar pozisyon ürettiler. Sadece geçtiğimiz maçlarda olduğu gibi ileride çok top kaybı yaptılar. Dirar ve Isla bu konuda başrolü üstlendiler. Her top kaybı ise kalelerinde tehlike oluşturdu.
Fenerbahçe kanatları kullanmada çoğu zaman başarılı oldu. Skrtel, Eljif Elmas, Slimani, Mehmet Topal ve Alper’le fırsatları cömertçe harcadılar.
Deplasmanda bu kadar pozisyona girmişsen birini atacaksın. Atamadığın her an rakibinin direncinin artırırsın.
Ve büyük takımlar ne kadar değişikliğe uğrasada bu bahsettiğim nokta hiç bir zaman değişmez. Ama asıl mevzu maç öncesinde rakibine hissettirdiğini de sahada gösterebilmektir ki, eğer bu olmazsa yavaş yavaş sıradanlığa doğru da gittiğinin sinyalini verirsin....
Fenerbahçe’de iki önemli mevkide büyük bir değişim oldu (yönetim ve teknik ekipte). Ve değişimin devam ettiği tek yer de şu an takım. Bu süreç doğal olarak sancılı geçecektir. Cocu bu değişimi mümkün olduğunca en az zararla gerçekleştirmek için uğraşacaktır. Fenerbahçe 3 ciddi maç oynadı; her birinde eksikleri vardı ve dün akşam ne kadarı giderilmişti? Bunu görebileceğimiz bir maç oynadı.
6 OLUMLU GELİŞME
FENERBAHÇE neleri iyi yaptı?
1-Hücumda zaman zaman bütün halinde hareket etmeyi başardılr..
2-Topa sahip olmayı başardılar.
3-Özellikle ikinci yarıda oyunu rakip alana yıktılar.
4-Rakibi karşılamada gayet başarılı oldular.
FUTBOLDA hiç sevmediğim skor eleme maçlarının ilkinde alınan 1-0’lık yenilgilerdir. Neden mi? Şimdi Fenerbahçe ilk maçta bu skoru aldı. İyi mücadele etti ama rakip kalede pozisyona giremedi. Üstelik 2. yarı rakip seni kendi sahana hapsetmiş ve güç gösterisi sunmuş; attığından fazlasın da kaçırmış. Şimdi gelelim sonuca: İkinci maçı kendi sahanda oynuyorsun gol yemeden 2 gol atmanız gerekiyor. Ve kaza ile 1 gol yerseniz de 3 atmanız lazım. Hatta ilk golü kalenizde siz görürseniz sonuç hüsran da olabilir.
ÖNCE UMUTLANDIK
Stresi ve bu maçın ne kadar önemli olduğu noktalarını da bir tarafa bırakıyorum. Futbolda her şay vardır ama gerçekleri de gözardı etmemek gerekir. Fenerbahçe’nin işi zor değil, hatta çok zordu. Rakip bizden daha iyi ve daha organize durumdaydı. Bir de eksiklerimiz varken turu geçmek için maçta çok güzel gelişmeler olmalıydı ki arzulanan sonuç alınabilinsin.
Maç, beklediğimiz gibi müthiş bir ortamda başladı. Ayew’in kafası, Isla’nın ve Alper’in pozisyoları.... Bunlara futbolcuların iştahı da eklenince herkes umutlandı. Ama Benfica’nın ilk ciddi atağında golü bulması bütün güzellikleri aldı götürdü.
Yenilen golde Alper’in iyi niyetli yardımının zararı çekildi. Forvet oyuncusu yardıma gelir ama kendi defansının dengesini bozarsan yardımdan çok zararı dokunur. Fernandes’in attığı goldeki gibi. Elbet Alper, iyi niyetinin kurbanı olurken o kadar savunmacının ve orta alandaki arkadaşlarının seyretmesi ise, ayrı bir sorundu.
Fakat ilk yarının uzatma bölümünde Alper’in attığı beraberlik golü hem takım arkadaşlarını hem de taraftarıları canlandırdı.
SOLDADO 11’DE OLMALIYDI
AÇIKÇASI
Nitekim, maç da bu ortama uygun şekilde başladı. Akhisar oyunu kendi sahasında kabul etmemeyi düşünerek oynamaya çalıştı ama bu 5 dakika sürdü. Beşiktaş ilerleyen dakikalarda hakimiyeti tamamen eline alıp oyunu rakip sahaya yıktı.
Siyah beyazlılar, kanatlardan hücum geliştirdiler, ortadan oyun kurarak geldiler ve muazzam bir baskı kurdular... Bu esnada yardımlaşmaları çok iyiydi. Ayrıca geçen yıl göremediğimiz bir şeyi de çok iyi yaptılar. Rakibe orta sahada çok etkili pres yaparak top kazandılar.
Tüm bunların sayesinde de bol pozisyon üretip, ilk yarıda 2 de gol bulmayı başardılar.
Ayrıca önemli bir şey daha vardı ki, Beşiktaş, Akhisar’ın ani atak yapmasına da izin vermedi. Bu kadar önde oynarken, rakibi bu şekilde karşılayabilmek ciddi bir başarı.
Beşiktaşlı futbolcuların isteği ve iştahı o kadar yüksekti ki taraftar da destek verince ilk yarı oldukça rahat ve coşkulu geçti.
NECİP’LE YEŞEREN AKHİSAR UMUDUBeşiktaş için ikinci yarıda da işler iyi giderken, Necip’in hatası her şeyi bozdu. Akhisar bu hata sonucu golü buldu ve umutlandı. Konuk ekip, başka gollerle, Beşiktaş’ı iyice sıkıntıya sokacağı pozisyonlar da yakaladı ancak sonucu alamadı.
Şenol Güneş, bu anlarda bocalayan takımını, yaptığı oyuncu değişiklikleriyle canlandırmaya çalışsa da olmadı. Beşiktaş açısından iki devre iki farklı oyun izledik. İlk yarı hemen her şeyi doğru yapan takım, ikinci yarıda yediği golle hayli bozuldu.
TOLGA ZENGİN’E SAHİP ÇIKILMALI
Böylesine bir akşamda coşkusu tavan yapan ve aç olan taraftarların beklentileri basitti: Takımlarının geleceğe yönelik ışık vermesi veya en azından bunun zamanla gerçekleşecebileceğini görmek. Ve maç beklenildiği gibi müthiş bir tezahüratla başladı.
Sahada da iştahlı ve önde oynamaya çalışan rakibine üstünlüğü kabul ettirmek isteyen, diğer taraftan da top kaybedildiği yerde baskı kuran bir futbol düşüncesiyle başladı F.Bahçe. Bu süreçte üç sorun yaşadılar:
1-Pas trafiğini yavaş yaptılar.
2- Baskı yapmaya çalışırken birlikte hareket etmede sıkıntı yaşadılar.
3- Bursaspor’un hızlı çıkışlarının önüne geçemediler.
F.Bahçe tempoyu artırmaya ve ritim yakalamaya çalışırken duran toptan gol yedi ve bu yine defansif zaafın bir ürünüydü. F.Bahçe, skora reaksiyon göstermekte geç kalmadı ve penaltıyla taraftarın anlık suskunluğunu bitirdi. Sonrasında 2. golu kornerin devamında kazanılan topta Josef buldu.
Bursa, Fenerbahçe’yi karşılarken son derece doğru işler yaptı. Alan kapatmayı ve pozisyon almayı son derece güzel uyguladı. Bunların yanı sıra hücum olarak da hızlı ve etkili gitmeyi başardı konuk ekip.
AYEW ATSA, F.BAHÇE RAHATLAYACAKTI
Sarı lacivertli takımdaki en büyük fark bütün futbolcuların taktik disipline bağlı kalmasıydı. Cocu’nun futbol felsefesi ‘birlikte oynama’ üzerine kurulu. Bu, hem defansta hem ofansta geçerli. Savunma açısından iyi bir sınav veren F.Bahçe, hücumdaki eksikliğini de doğru bir santrfor transferiyle çözebilir.
PSV Eindhoven’de son derece başarılı bir dönem geçiren Phillip Cocu’nun Fenerbahçe’de işinin hiç kolay olmayacağı belliydi. Hollandalı teknik adamın öncelikle ‘anlayış’ devrimi yapması gerekiyordu ki, Benfica maçı öncesindeki Fenerbahçe ile Lizbon’da izlediğimiz takım arasında büyük fark vardı.
En önemli fark en geridekinden en uçtakine dek bütün futbolcuların taktik disipline bağlı kalmaya gayret etmesiydi. Cocu’nun futbol felsefesi ‘birlikte oynama’ üzerine kurulu. Bu, hem defansta hem ofansta geçerli. Yeni Fenerbahçe’nin öncelikle savunma yönünden sınıfı geçtiğini belirtmeliyim. Benfica gibi güçlü bir rakibin baskılı futbolu karşısında bile doğruları yaptılar.
FERNANDAO VE JANSSEN GİBİ...
FUTBOLUN temeli savunmayla başlar, sonrasında hücumu geliştirirsiniz. Şu an Fenerbahçe’de eksik olan bu. Peki, hücum nasıl gelişecek?
Öncelikle iyi bir santrfora, kanatları etkili kullanabilen beklere ve orta alandan ileriye destek verecek futbolculara sahip olmak gerekiyor.
Bu noktada Andre Ayew ve Josef de Souza’nın takıma katılmasının pozitif etki yapacağı düşüncesindeyim.
Santrfor konusuna Benfica rövanşına kadar çözüm bulmak lazım. Diri ve güçlü bir son adamla çok daha etkili bir Fenerbahçe izleyebiliriz. Esasında Fenerbahçe şu an Fernandao ya da Janssen gibi birini arıyor. Soldado, fiziksel özellikleri itibariyle bu beklentiyi karşılayacak tarzda bir oyuncu değil.